Ana Sayfa

Cumhuriyet Hafta Sonu Eki - Işık Öğütçü / Zeren Koçak - 19 Eylül 2009

 

’Eserlerinin dizi olmasını babam da isterdi’
 

Türk Edebiyatı’nın klasikleri haline gelmiş eserleri dizileştirmek son yıllarda arttı. Birkaç sezondur devam eden dizilerin yanı sıra yeni başlayan uyarlamalar da var. Üzerinde en çok konuşulan ve en ilgi çekenlerden biri de şüphesiz Orhan Kemal’in büyük eseri “Hanımın Çiftliği”. Mehmet Aslantuğ, Özgü Namal ve Caner Cindoruk’un başrollerinde oynadığı Hanımın Çiftliği dizisinin ilk bölümleri yayımlandı. Babasının eserlerini ve duruşunu ayakta tutmayı kendine görev edinmiş olan Işık Öğütçü ile dizi hakkında konuştuk.

'Dizi güzel başladı ama söz söyleme hakkımız saklı’

Orhan Kemal’in oğlu Işık Ögütçü, babasının eserlerini ve duruşunu ayakta tutmayı kendisine görev edinmiş. Orhan Kemal’in de eserlerinin dizileştirilmesini isteyeceğini düşünen Öğütçü, Hanımın Çiftliği’ni beğendiğini söylüyor.

Orhan Kemal’in oğlu Işık Öğütçü Hanımın Çitliği dizisini beğense de çekinceleri yok değil. Kendisi için önemli olanın Orhan Kemal’in duruşunu korumak olduğunu anlatıyor Öğütçü. O dönemi çekmenin yürek gerektiren bir şey olduğunu söylüyor, yapımcılara alan bırakmanın gerekliliğinden söz ediyor. Şimdi düşündüğünde babasının da eserlerinin dizileştirilmesine izin vereceğini sanıyor. Özgü Namal’ın ise rolünü iyi kotardığını düşünüyor.

- Dizinin ilk bölümü yayımlandı. İzlediniz mi?
İzledim tabi. Çok beğendim. Tabi ki, kitabın mantığıyla dizi, sinema mantığı çok farklı. Kitabın kurgusu farklıdır, okuyucuya farklı bir dünya yaratır. Ama dizi sana onu sunar. Orada bazı yan unsurlar olacaktır, senaryonun gelişmesi için ileriye dönük birtakım düşünceler olacaktır. Burada önemli olan, Orhan Kemal’in düşüncesine karşıt herhangi bir düşünce yapısı olmaması. Bu tür eklemelere anlayışlı bakmak lazım. Oyuncu seçimi, oyuncuların bu kitabı çok iyi özümsemiş olması, Adana şivesiyle konuşmaları, Zaloğlu’nun hareketleri çok güzel. Daha oyunculardan kimseyle görüşmedim, ama proje koordinatörü, yönetmeni, yapımcısıyla görüştüm. Hepsi bu heyecanı yaşıyorlar. Orhan Kemal’in bu eseri günümüze de getirelebilirdi ama o dönemi çekmek gerçekten yürek isteyen bir şey. Kitap tek partili sistemden çok partili sisteme geçişi anlatıyor. Oradaki birtakım yapıları anlatabilmek, dekoru sağlayabilmek çok büyük bir emek. Bundan sonra çok güzel gideceğini tahmin ediyorum. İlerleyen bölümlerde ne olacak görmek lazım. Şimdilik beni, ailemi, Orhan Kemal’i tanıyanları memnun etti. Gerçekten alkışlanması gereken bir emek vardı ilk bölümde.
- Daha önce TRT’de yayımlanan versiyonuyla karşılaştırmalar yapılıyor. Sizin fikriniz ne bu konuda?
Ben hep şöyle bir örnek veriyorum. Shakespeare’nin “Hamlet”i kaç kez yorumlandı? Günümüze de getirdiler, döneminde de canlandırıldı, her türlü oynandı. Orhan Kemal artık klasik bir yazar. Günümüze de getirebilirsin, kendi döneminde de yapabilirsin. TRT’nin çektiği dizinin ilk bölümünde “1960” yazar. Yer de belirtilmez. 1960 yılında herhangi bir yerdir. O öyleydi, şimdi bu dizi var. Kıyaslamayıp ikisini farklı değerlendirmek lazım. İlknur Bozkurt, Özgü Namal’a “Ben bunu çektiğim zaman 17 yaşındaydım, Özgü Namal 30 yaşında” diyerek polemik yaratmak istemiş herhalde. Ben, Özgü Namal’ı bebek yüzüyle ve o güçlü oyunculuğuyla 30 yaşında gibi görmüyorum dizide. Babam şöyle bir şey anlatırdı. Kitapları basıldıktan sonra beğenenler olduğu gibi eleştirenler de oluyormuş. O da, “Kitap basıldıktan sonra eleştirmenler kitabı eleştiriyorlar,ama geç kalıyorlar.Çünkü, iş işten geçmiş oluyor.” Aynı durum yeni dizi içinde geçerli. Artık bu var ve biz bunu seyredeceğiz. Önemli olan Orhan Kemal’in dünya görüşünde, karakterlerin yapısında değişiklik olacak mı, ne kadar kitabı yansıtacaklar. Bunu görmemiz için de dizinin ilerlemesi lazım.
- Şu an yayımlanan, kitaplardan uyarlanmış bazı diziler kitaptan çok kopmakla eleştiriliyor. Sizce “Hanımın Çiftliği”nde aynı şey olur mu?
Şimdi, kitapta olmayan bazı karakterlerin dizinin ilk bölümüne eklendiğini gördüm. Bu, dizinin nasıl gelişebileceğinin ipucunu veriyor aslında. Dediğim gibi, burada temeline bakmak lazım. İyi bir edebiyat uyarlaması yapacaklarını düşünüyorum. Belki bu konuştuklarımız bile havada kalacak ve o ekleme karakterler bile çok iyi olacaktır. Göreceğiz. Eğer çok değişik bir şey olursa, tabi ki söz söyleme hakkım var. Orhan Kemal için hiçbir zaman önemli olan para olmadı, bizim için de aynı şey geçerli. Belki maddi kaybımız olur, ama Orhan Kemal’in duruşunu korumuş oluruz. Ama böyle bir şey olacağını düşünmüyorum. Yapımcılar da bu hassasiyetimizi biliyor. Ben her fırsatta tavsiyelerimi, eleştirilerimi söylüyorum zaten. Sürekli iletişim halindeyiz. Bu farklı bir teknik, onlara da bir çalışma alanı bırakmak lazım, bu yüzden her şeye “O öyle olmaz, bu böyle olmaz” diyemeyiz. Babam eserlerinin dizileştirilmesini ister miydi diye düşündüğümde “isterdi” diyorum. Yıllar önce, Türkan Şoray’ın oynadığı “Vukuat Var” adlı sinema filmi,iki kitabı bir buçuk saate sığdırmış. Öyle de olabilir, altmış bölümlük dizi de olur..
- Kendi eserini tiyatroda izlediğinde yorumu ne oluyordu?
Çetin Altan’ın oyunla ilgili bir anısı vardır. İstanbul’da “72.Koğuş”un galasını Çetin Altan’la birlikte izlemişler. “72.Koğuş”ta da komik sahneler var. Herkes gülüyor, babam herkesten daha çok gülüyor. Seyredenler merak etmiş, arada sormuşlar. “Biz gülüyoruz, sen bizden daha çok gülüyorsun. Neden?” Babam da, “Oğlum, siz burada oynananı seyrediyorsunuz; ama ben oradaki karakterlerin hepsini yaşadım, biliyorum, kimin ne halt ettiğini sizden daha iyi bildiğim için daha çok gülüyorum” demiş.
- Dizi çekmek üzere “Hanımın Çiftliği” eserinin seçilmesinin nedeni nedir sizce? Başka eserleri de uyarlanabilir mi?
Bütün eserlerinin diziye, filme uygunluğuna inanıyorum. Bütün yapımcılar da aynı şeyi söylüyor. Şu an birtakım projeler de var. “El Kızı” örneğin. Uzun süredir üzerinde çok duruluyor. “Devlet Kuşu” var. Filmi yapıldı bunun birçok kez. Her eser kendi içinde bir sinema bence. Senaristler de bunun farkındalar, birçok projeyle geliyorlar. Bakalım neler olacak.
- Siz daha çok dizi ve film çekilmesini istiyor musunuz?
Ben kendi dünyamda o kitapları okuyup zaten hayal ediyorum, yaşıyorum. Ben film olarak seyretmesem de olur. Ama okumayan, bilmeyen insanlar var. Orhan Kemal böylece milyonlarca insana ulaşıyor. Herkes şimdi, “Aaa ben Orhan Kemal’den bir eser okumuştum” diyordur diye düşünüyorum.
- Dizi çekilmesi, insanların kitaplara ilgisini arttırıyor mu?
2000 yılından beri biz bunun mücadelesini veriyoruz. Büyük bir ivme kazandı. Şu anda Everest Yayınları bu işi başarıyla yürütüyor. Kitaplar okullarda okutuluyor, birçok baskı yapıyor. Bu sevindirici bir şey tabi. Bu dizinin olması, “Hanımın Çiftliği” üçlemesini ön plana çıkaracak. Orhan Kemal'i bir kere okuyanlar da vazgeçemeyecekler. Babama bir kere sormuşlar, “Orhan Bey, en hızlı yazdığınız eseri kaç günde bitirdiniz?” diye. Babam, “Vukuat Var” kitabını yirmi günde yazmış. Ve daktiloyla… Dört yüz sayfalık bir kitap. Bu nasıl bir tempodur, nasıl bir duygu selidir. “Daktilonun başına oturduğum zaman her şey bitmişti” diyor. Eski yazarların böyle bir özelliği var. Bazen yazıyor, beş gün ara veriyor. Bakıyorum, oturur oturmaz kaldığı yerden devam ediyor. İnsan unutmaz mı yani? Kalemiyle geçiniyordu.Çok hızlı yazmak zorundaydı. Çünkü yazdıklarıyla geçiniyorduk. İşte böyle hızlı bir tempo, böyle bir yaşam ve bu yaşamın içinde siz ayakta duruyorsunuz, kaleminizi satmıyorsunuz. Çok defa babama teklifler gelmiş, “Türkiye’de güzel şeyler de oluyor Orhan Bey, biraz da onları görüp yazsanız?” Babam mesajı alır, “Evet, ama çok sıkıntı çeken insanlar var, açlık, sefalet, işsizlik varken, ben nasıl pembe tablolar çizen roman yazabilirim ki?” dermiş.
- Babanızın yapıtlarında anlattığı olaylar ve yarattığı tipler, günümüzde de birebir karşılığını buluyor. Aynı ve hatta daha fazla bir yoksullukla ve geri kalmışlıkla mücadele eden bugünün Türkiye’sinde, toplumcu-gerçekçi edebiyatın deyim yerindeyse bir adım öne çıkması ve daha çok ilgi görmesi gerekmiyor mu sizce de?
Doğru, fakat bunların gösterilmesi, anlatılması gerekiyor. Biz dokuz yıldır bununla uğraşıyoruz. Orhan Kemal’e şu an bile başlayanlar kazançlıdırlar. O, şu an da yaşıyor. Öyle sorunlara değinmiş ki, hâlâ aynı sorunlar var. Zenginleşiyoruz, modernleşiyoruz, ama sorunlar hâlâ duruyor. Aslında hepsi evrensel sorunlar. Çok büyük bir inançla söylüyorum ki, yurtdışı bunu keşfettiği zaman, bu eserler çok daha büyük önem kazanacak.
- Eserler birçok dile de çevrildi. Yabancı okurlardan gelen tepkiler nasıl?
En yakından takip ettiğimiz İngiltere. Oradan çok güzel yorumlar geldi. İnternet sitemize de yorumları koyduk, oradan görülebilir. Orada çok az yazara nasip olan bir şey bize yapıldı. Büyükelçilikte kitap için kokteyl verildi. Gazetelerde çıktı. Türkiye’nin edebiyatını, insanını anlatmak için oradaydık. Bir ülkenin insanını tanıyınca birtakım önyargılar değişir. Hanımın Çiftliği ile başlarsınız, sonra bu devam eder. Şimdi bakın birçok Arap ve Balkan ülkesinde de izleniyor. Buralarda da tanınıyor. Bu bölgeler bu kitaplara, bu konulara aşina olan coğrafyalar. Şimdi kitapları Çin’de basılacak. Orada da Orhan Kemal okunacak. Bu durum Türkiye adına bir gurur vesilesi ve kazanç değil mi?
- Bugün sanatın bazı dallarında büyük emek vermiş usta isimlerin, artık sanat ortamının bozulduğu ve çirkinleştiği gerekçesiyle bir küskünlük yaşayıp kendi köşelerine çekildiklerini görüyoruz. Sizce Orhan Kemal bugün yaşasaydı, nasıl bir tavır alırdı tüm bu olanlara?
Ben kendi düşüncemi söyleyeyim: Şu an benim yaptığımı yapardı, sizin gibi genç insanlarla oturur saatlerce sohbet ederdi. Gençlerle konuşmaktan mutluluk duyardı. Yine halkın içinde, halkla omuz omuza olurdu. Yine bildiği, yaşadığı gerçekleri yazardı.
 


[email protected]