Türk Edebiyatı’nın klasikleri haline gelmiş
eserleri dizileştirmek son yıllarda arttı. Birkaç sezondur devam
eden dizilerin yanı sıra yeni başlayan uyarlamalar da var. Üzerinde
en çok konuşulan ve en ilgi çekenlerden biri de şüphesiz Orhan
Kemal’in büyük eseri “Hanımın Çiftliği”. Mehmet Aslantuğ, Özgü Namal
ve Caner Cindoruk’un başrollerinde oynadığı Hanımın Çiftliği
dizisinin ilk bölümleri yayımlandı. Babasının eserlerini ve duruşunu
ayakta tutmayı kendine görev edinmiş olan Işık Öğütçü ile dizi
hakkında konuştuk. 'Dizi güzel başladı ama söz
söyleme hakkımız saklı’
Orhan Kemal’in oğlu Işık Ögütçü, babasının eserlerini ve duruşunu
ayakta tutmayı kendisine görev edinmiş. Orhan Kemal’in de
eserlerinin dizileştirilmesini isteyeceğini düşünen Öğütçü, Hanımın
Çiftliği’ni beğendiğini söylüyor.
Orhan Kemal’in oğlu Işık Öğütçü Hanımın Çitliği dizisini beğense de
çekinceleri yok değil. Kendisi için önemli olanın Orhan Kemal’in
duruşunu korumak olduğunu anlatıyor Öğütçü. O dönemi çekmenin yürek
gerektiren bir şey olduğunu söylüyor, yapımcılara alan bırakmanın
gerekliliğinden söz ediyor. Şimdi düşündüğünde babasının da
eserlerinin dizileştirilmesine izin vereceğini sanıyor. Özgü
Namal’ın ise rolünü iyi kotardığını düşünüyor.
- Dizinin ilk bölümü yayımlandı. İzlediniz mi?
İzledim tabi. Çok beğendim. Tabi ki, kitabın mantığıyla dizi, sinema
mantığı çok farklı. Kitabın kurgusu farklıdır, okuyucuya farklı bir
dünya yaratır. Ama dizi sana onu sunar. Orada bazı yan unsurlar
olacaktır, senaryonun gelişmesi için ileriye dönük birtakım
düşünceler olacaktır. Burada önemli olan, Orhan Kemal’in düşüncesine
karşıt herhangi bir düşünce yapısı olmaması. Bu tür eklemelere
anlayışlı bakmak lazım. Oyuncu seçimi, oyuncuların bu kitabı çok iyi
özümsemiş olması, Adana şivesiyle konuşmaları, Zaloğlu’nun
hareketleri çok güzel. Daha oyunculardan kimseyle görüşmedim, ama
proje koordinatörü, yönetmeni, yapımcısıyla görüştüm. Hepsi bu
heyecanı yaşıyorlar. Orhan Kemal’in bu eseri günümüze de
getirelebilirdi ama o dönemi çekmek gerçekten yürek isteyen bir şey.
Kitap tek partili sistemden çok partili sisteme geçişi anlatıyor.
Oradaki birtakım yapıları anlatabilmek, dekoru sağlayabilmek çok
büyük bir emek. Bundan sonra çok güzel gideceğini tahmin ediyorum.
İlerleyen bölümlerde ne olacak görmek lazım. Şimdilik beni, ailemi,
Orhan Kemal’i tanıyanları memnun etti. Gerçekten alkışlanması
gereken bir emek vardı ilk bölümde.
- Daha önce TRT’de yayımlanan versiyonuyla karşılaştırmalar
yapılıyor. Sizin fikriniz ne bu konuda?
Ben hep şöyle bir örnek veriyorum. Shakespeare’nin “Hamlet”i kaç
kez yorumlandı? Günümüze de getirdiler, döneminde de canlandırıldı,
her türlü oynandı. Orhan Kemal artık klasik bir yazar. Günümüze de
getirebilirsin, kendi döneminde de yapabilirsin. TRT’nin çektiği
dizinin ilk bölümünde “1960” yazar. Yer de belirtilmez. 1960 yılında
herhangi bir yerdir. O öyleydi, şimdi bu dizi var. Kıyaslamayıp
ikisini farklı değerlendirmek lazım. İlknur Bozkurt, Özgü Namal’a
“Ben bunu çektiğim zaman 17 yaşındaydım, Özgü Namal 30 yaşında”
diyerek polemik yaratmak istemiş herhalde. Ben, Özgü Namal’ı bebek
yüzüyle ve o güçlü oyunculuğuyla 30 yaşında gibi görmüyorum dizide.
Babam şöyle bir şey anlatırdı. Kitapları basıldıktan sonra
beğenenler olduğu gibi eleştirenler de oluyormuş. O da, “Kitap
basıldıktan sonra eleştirmenler kitabı eleştiriyorlar,ama geç
kalıyorlar.Çünkü, iş işten geçmiş oluyor.” Aynı durum yeni dizi
içinde geçerli. Artık bu var ve biz bunu seyredeceğiz. Önemli olan
Orhan Kemal’in dünya görüşünde, karakterlerin yapısında değişiklik
olacak mı, ne kadar kitabı yansıtacaklar. Bunu görmemiz için de
dizinin ilerlemesi lazım.
- Şu an yayımlanan, kitaplardan uyarlanmış bazı diziler kitaptan
çok kopmakla eleştiriliyor. Sizce “Hanımın Çiftliği”nde aynı şey
olur mu?
Şimdi, kitapta olmayan bazı karakterlerin dizinin ilk bölümüne
eklendiğini gördüm. Bu, dizinin nasıl gelişebileceğinin ipucunu
veriyor aslında. Dediğim gibi, burada temeline bakmak lazım. İyi bir
edebiyat uyarlaması yapacaklarını düşünüyorum. Belki bu
konuştuklarımız bile havada kalacak ve o ekleme karakterler bile çok
iyi olacaktır. Göreceğiz. Eğer çok değişik bir şey olursa, tabi ki
söz söyleme hakkım var. Orhan Kemal için hiçbir zaman önemli olan
para olmadı, bizim için de aynı şey geçerli. Belki maddi kaybımız
olur, ama Orhan Kemal’in duruşunu korumuş oluruz. Ama böyle bir şey
olacağını düşünmüyorum. Yapımcılar da bu hassasiyetimizi biliyor.
Ben her fırsatta tavsiyelerimi, eleştirilerimi söylüyorum zaten.
Sürekli iletişim halindeyiz. Bu farklı bir teknik, onlara da bir
çalışma alanı bırakmak lazım, bu yüzden her şeye “O öyle olmaz, bu
böyle olmaz” diyemeyiz. Babam eserlerinin dizileştirilmesini ister
miydi diye düşündüğümde “isterdi” diyorum. Yıllar önce, Türkan
Şoray’ın oynadığı “Vukuat Var” adlı sinema filmi,iki kitabı bir
buçuk saate sığdırmış. Öyle de olabilir, altmış bölümlük dizi de
olur..
- Kendi eserini tiyatroda izlediğinde yorumu ne oluyordu?
Çetin Altan’ın oyunla ilgili bir anısı vardır. İstanbul’da
“72.Koğuş”un galasını Çetin Altan’la birlikte izlemişler.
“72.Koğuş”ta da komik sahneler var. Herkes gülüyor, babam herkesten
daha çok gülüyor. Seyredenler merak etmiş, arada sormuşlar. “Biz
gülüyoruz, sen bizden daha çok gülüyorsun. Neden?” Babam da, “Oğlum,
siz burada oynananı seyrediyorsunuz; ama ben oradaki karakterlerin
hepsini yaşadım, biliyorum, kimin ne halt ettiğini sizden daha iyi
bildiğim için daha çok gülüyorum” demiş.
- Dizi çekmek üzere “Hanımın Çiftliği” eserinin seçilmesinin
nedeni nedir sizce? Başka eserleri de uyarlanabilir mi?
Bütün eserlerinin diziye, filme uygunluğuna inanıyorum. Bütün
yapımcılar da aynı şeyi söylüyor. Şu an birtakım projeler de var.
“El Kızı” örneğin. Uzun süredir üzerinde çok duruluyor. “Devlet
Kuşu” var. Filmi yapıldı bunun birçok kez. Her eser kendi içinde bir
sinema bence. Senaristler de bunun farkındalar, birçok projeyle
geliyorlar. Bakalım neler olacak.
- Siz daha çok dizi ve film çekilmesini istiyor musunuz?
Ben kendi dünyamda o kitapları okuyup zaten hayal ediyorum,
yaşıyorum. Ben film olarak seyretmesem de olur. Ama okumayan,
bilmeyen insanlar var. Orhan Kemal böylece milyonlarca insana
ulaşıyor. Herkes şimdi, “Aaa ben Orhan Kemal’den bir eser okumuştum”
diyordur diye düşünüyorum.
- Dizi çekilmesi, insanların kitaplara ilgisini arttırıyor mu?
2000 yılından beri biz bunun mücadelesini veriyoruz. Büyük bir
ivme kazandı. Şu anda Everest Yayınları bu işi başarıyla yürütüyor.
Kitaplar okullarda okutuluyor, birçok baskı yapıyor. Bu sevindirici
bir şey tabi. Bu dizinin olması, “Hanımın Çiftliği” üçlemesini ön
plana çıkaracak. Orhan Kemal'i bir kere okuyanlar da
vazgeçemeyecekler. Babama bir kere sormuşlar, “Orhan Bey, en hızlı
yazdığınız eseri kaç günde bitirdiniz?” diye. Babam, “Vukuat Var”
kitabını yirmi günde yazmış. Ve daktiloyla… Dört yüz sayfalık bir
kitap. Bu nasıl bir tempodur, nasıl bir duygu selidir. “Daktilonun
başına oturduğum zaman her şey bitmişti” diyor. Eski yazarların
böyle bir özelliği var. Bazen yazıyor, beş gün ara veriyor.
Bakıyorum, oturur oturmaz kaldığı yerden devam ediyor. İnsan unutmaz
mı yani? Kalemiyle geçiniyordu.Çok hızlı yazmak zorundaydı. Çünkü
yazdıklarıyla geçiniyorduk. İşte böyle hızlı bir tempo, böyle bir
yaşam ve bu yaşamın içinde siz ayakta duruyorsunuz, kaleminizi
satmıyorsunuz. Çok defa babama teklifler gelmiş, “Türkiye’de güzel
şeyler de oluyor Orhan Bey, biraz da onları görüp yazsanız?” Babam
mesajı alır, “Evet, ama çok sıkıntı çeken insanlar var, açlık,
sefalet, işsizlik varken, ben nasıl pembe tablolar çizen roman
yazabilirim ki?” dermiş.
- Babanızın yapıtlarında anlattığı olaylar ve yarattığı tipler,
günümüzde de birebir karşılığını buluyor. Aynı ve hatta daha fazla
bir yoksullukla ve geri kalmışlıkla mücadele eden bugünün
Türkiye’sinde, toplumcu-gerçekçi edebiyatın deyim yerindeyse bir
adım öne çıkması ve daha çok ilgi görmesi gerekmiyor mu sizce de?
Doğru, fakat bunların gösterilmesi, anlatılması gerekiyor. Biz dokuz
yıldır bununla uğraşıyoruz. Orhan Kemal’e şu an bile başlayanlar
kazançlıdırlar. O, şu an da yaşıyor. Öyle sorunlara değinmiş ki,
hâlâ aynı sorunlar var. Zenginleşiyoruz, modernleşiyoruz, ama
sorunlar hâlâ duruyor. Aslında hepsi evrensel sorunlar. Çok büyük
bir inançla söylüyorum ki, yurtdışı bunu keşfettiği zaman, bu
eserler çok daha büyük önem kazanacak.
- Eserler birçok dile de çevrildi. Yabancı okurlardan gelen
tepkiler nasıl?
En yakından takip ettiğimiz İngiltere. Oradan çok güzel yorumlar
geldi. İnternet sitemize de yorumları koyduk, oradan görülebilir.
Orada çok az yazara nasip olan bir şey bize yapıldı. Büyükelçilikte
kitap için kokteyl verildi. Gazetelerde çıktı. Türkiye’nin
edebiyatını, insanını anlatmak için oradaydık. Bir ülkenin insanını
tanıyınca birtakım önyargılar değişir. Hanımın Çiftliği ile
başlarsınız, sonra bu devam eder. Şimdi bakın birçok Arap ve Balkan
ülkesinde de izleniyor. Buralarda da tanınıyor. Bu bölgeler bu
kitaplara, bu konulara aşina olan coğrafyalar. Şimdi kitapları
Çin’de basılacak. Orada da Orhan Kemal okunacak. Bu durum Türkiye
adına bir gurur vesilesi ve kazanç değil mi?
- Bugün sanatın bazı dallarında büyük emek vermiş usta isimlerin,
artık sanat ortamının bozulduğu ve çirkinleştiği gerekçesiyle bir
küskünlük yaşayıp kendi köşelerine çekildiklerini görüyoruz. Sizce
Orhan Kemal bugün yaşasaydı, nasıl bir tavır alırdı tüm bu olanlara?
Ben kendi düşüncemi söyleyeyim: Şu an benim yaptığımı yapardı, sizin
gibi genç insanlarla oturur saatlerce sohbet ederdi. Gençlerle
konuşmaktan mutluluk duyardı. Yine halkın içinde, halkla omuz omuza
olurdu. Yine bildiği, yaşadığı gerçekleri yazardı.
|