Ana Sayfa

Star Gazetesi / Pazar eki - Işık Öğütçü / Ayşe Düzkan - 20 Eylül 2009

 

BABAM MUZAFFER BEY'İ TANIMAMIŞ OLSA YAZMAZDI
 

Elliyi aşkın roman sığdırdığı 56 yıllık ömrü maddi sıkıntılar içinde geçen Orhan Kemal son zamanlarda yine gündemde. Türk edebiyatının usta yazarının romanları tekrar yayımlanıyor, ünlü eseri Hanımın Çiftliği’nden uyarlanan dizi konuşuluyor. Yazarın oğlu Işık Öğütçü, ‘Babamın en önemli özelliği gözlemciliğidir. O yazdıysa Muzaffer Bey mutlaka vardır’ diyor

AYŞE DÜZKAN



 

Hanımın Çiftliği Türk edebiyatının en önemli yazarlarından Orhan Kemal’i tekrar gündeme getirdi. 1970 yılında, 56 yaşındayken son bulan yaşamına elliyi aşkın roman sığdıran Orhan Kemal’in kitapları Everest Kitap tarafından bir kere daha yayımlanıyor. Kültürümüze Bekçi Murtaza başta olmak üzere birçok tip kazandıran Orhan Kemal John Steinbeck, Ernest Hemingway, Jack London, Maksim Gorki gibi yazarlara benzer bir biçimde, Adana’nın fabrikalarında, futbol ortamında, gece hayatında, yoksullarla iç içe sürdürdüğü hareketli hayatından gözlemleri eserlerine yansıtmıştı. Türkçenin en çok okunan yazarlarından biri olan Orhan Kemal’i ve son zamanlarda gördüğü ilgiyi 2000 yılında babasının adına bir de müze kuran en küçük oğlu Işık Öğütçü ile konuştuk.

Daha önce hangi romanları sinemaya ya da televizyona uyarlandı?

Bu üçüncüsü. Uyarlamalara çok uygun bir edebiyatı var. Şu anda birçok eseri üzerinde yoğun bir çalışma var. Bir tanesi El Kızı, sonra Bir Filiz Vardı, Arkadaş Islıkları. Baba Evi ise bir otobiyografik dizi olur, bir yazarın hayatını, Türkiye’nin de bir panoramasını, siyasi, ekonomik, toplumsal gelişmeyi de görsellikle verebilirsiniz ama böyle bir  diziye kim cesaret edebilecek? Birtakım istekler var ama hazırlık safhasında. Şu anda çok sıkı üzerinde durulan El Kızı var. O da sanıyorum önümüzdeki ay neticelenir. 

ÇOK ÖZENLİ BİR ÇALIŞMA YAPILMIŞ

Uyarlamalarda içinize sinmeyen oldu mu?

Bu sorunun sorulacağı en son kişi benim. O kitapları o kadar çok okudum ki. Onu da bırakın herhangi bir yazarın eserini okumaktan zevk alıyorum. Ama örneğin Erden Kıral’ın çektiği Bereketli Topraklar’da kitapla film arasında hiçbir aykırılık yoktur. Keza Murtaza. 1965-1966 yıllarında Müşfik Kenter’in oynadığı bir Murtaza vardır, o da çok muhteşemdir. Ki siyah-beyaz dönemin tekniğiyle çekilmiştir.

Mehmet Aslantuğ’la Özgü Namal rollerine uyuyorlar mı?

Çok iyi oynuyorlar.Aykırı bir durumları yok. Daha birinci bölümü, biraz ilerlemesi lazım. Ondan sonra daha iyi yorumlar yapılabilir. Gördüğüm kadarıyla kitap takip ediliyor. Dekor, araba, mekanlar çok güzel. Hiçbir masraftan kaçınılmamış. Çok büyük emek, çok büyük prodüksiyon var. Yapımcı şirketten aldığım bilgiler ilk iki bölümün 45 günde çekildiği yönünde. Dizinin başında tüm ekibin sete, diziye alışma süreci vardrır.Bölümler ilerledikçe, tüm ekip diziye alışır ondan sonra daha hızlı çalışma imkanı olur.Bu süreyi on güne belki daha kısa süreye çekeceklerdir ama ilk başta gösterilen özen çok önemli. Bundan sonra Orhan Kemal’in bu tür uyarlamalarına soyunacak olanlar için çıta belli. Daha kolay bir şey yapamazlar, zaten biz de bu şekilde olması için öneride bulunuruz. Daha önce Gurbet Kuşları deneyimi vardı, dört bölümde kaldı. Bu eserin eksikliğinden değil. Siz eseri veriyorsunuz, karşı taraf her türlü yeteneğini gösterecek. Bunun nasıl olacağını Hanımın Çiftliği örneğinde tanıtımıyla, sunumuyla, özenli çalışmasıyla gördük.

Edebiyatında yaşamından yanlar var değil mi?

Onun en önemli özelliği gözlemciliği. O dönemin toplumcu gerçekçi yazarlarının bir özelliği bu. Arkadaşım birgün ‘Muzaffer Bey var mı?’ dedi. Dedim, ‘Babam yazdıysa mutlak vardır.’ Muhakkak gözlemini yapmıştır, sonrasını kendi kurgular. Tanrı yazarlar denen o kuşak başka. Dikkat ederseniz onun yaşadığı dönemler aynı zamanda dünyada çok büyük olayların söz konusu olduğu bir dönem. Rus İhtilali, Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı. Bu olaylar bütün toplumları etkilediği için çok sağlam, kalıcı eserler çıktı. Çetin Altan, ‘Bir yazarın kalıcılığı ancak yüz yıl sonra belli olur’ der. Hakikaten öyle. Hanımın Çiftliği 1954’te yazılmış. 55 yıl önce, bugün gündem yaratıyor. Daha hiçbir şey değil, birinci bölümü izledik. Biliyorsunuz, bu bir üçlemedir, bunlardan Vukuat Var’ı yirmi günde yazmış, 400 sayfalık kitap. Ve direk daktiloyla yazıyor. O kitap bitiyor arkasından ikincisini yazıyor.

Hayatın karanlık yüzünü anlatırken direnç aşılar

Orhan Kemal’in romanlarını yayımlayan Everest Yayınları’nın editörü Sırma Köksal onunla ilgili şunları söylüyor:

Orhan Kemal, Türk toplumunun hala devam eden sancılı değişim sürecini en iyi ele alan yazarlardan biridir. Paranın ve sermayenin el değiştirmesini toplumsal yapıdaki yansımalarıyla ele alan Orhan Kemal, böylelikle bireyin arkasındaki toplumu anlatır. Toplumsal bireyin öyküsünü en iyi anlatan kalemdir. Bu nedenle bireyin toplumun bir yansıması olduğuna inanan insanlar için hiçbir zaman eskimeyecektir. Ayrıca her zaman insana ve insanın değiştirme gücüne olan inancını koruyan Orhan Kemal okura hayatın karanlık yüzlerini gösterirken ona direnç de aşılar.”

Adına bir de ödül var

Orhan Kemal’in ölümünden iki yıl sonra adına bir roman ödülü kondu. 1981 dışında her yıl verilen bu ödülü ilk kez, 1972 yılında hemşerisi Yılmaz Güney aldı. Orhan Kemal ödülünü alan yazarlar arasında Sevgi Soysal, Erdal Öz, Adalet Ağaoğlu, Orhan Pamuk, Yaşar Kemal, Selim İleri, Hasan Ali Toptaş var. 

Bereketli toprakların yazarı

Maddi sıkıntılar verimli olmasında etkili miydi?

Babama çok teklifler geldi, istediğimiz doğrultuda yaz, bütün kapıları açalım. Babamsa ‘Nasıl milyonlarca insan açsa ben de aç kalırım’ diyor. 3-4 gün aynı yemeği yerdik. Ama annem hiç şikayet etmezdi. Sıkıntıları dayanışmayla aştık. Yoksa yanlış şeyler yapabilirdik. Ablam modacı, en büyük ağabeyim petrol mühendisi, bir küçüğü eczacı, ben kimya mühendisiyim. Ot kökünde göverir derler. Ne mutlu bana, onun arkasından kimse ‘Üçkağıtçıdır, düşüncesini satmıştır’ demiyor. Kendisi ‘Kursağımdan hakkım olmayan tek bir kuruş geçmedi’ diyebiliyor.

Keşke bunları görseydi.

Şu anda da varisler o kadar büyük bir para kazanmıyor. Sağlığında da kitaplarından o kazanmıyordu ama yayıncılar kazanıyordu. Peçetenin üzerine anlaşma yapıp kitaplarını vermişliği var. Adını vermeyeyim bir yayınevi babamın beş kitabını çok sıkışık olduğu bir dönemde 2500 liraya alıyor ve ‘Orhan Kemal’in beş kitabını 2500 liraya kapattım’ diyor ve biz onun ölümünden belki on yıl sonra o kitapları üstümüze alabildik. Ama şimdi olsa üstüne titrenirdi. Çetin Altan’ın güzel bir sözü vardır, ‘ABD’de bir yazar bir piyes yazsa beş yılını garanti eder. Yazlığı, kışlığı olur.’ Ama burada yazarın yazgısı belli.

Çukurova’nın edebiyat açısından bu bereketinin sebebi nedir?

Tek bir şey söylemek lazım. Bereketli topraklar. Sadece yazar da değil, tiyatrocusu, yontucusu, gazetecisi. Akdenizlilik, Çukurovalılık, sıcaklık,coşku,insan sevgisi  hep bu bereketli topraklardan kaynaklanıyor. 

 


[email protected]