Ana Sayfa

İnternette Orhan Kemal


Cumhuriyet Kitap (06-06-2002)

Osman Şahin

 

Yazmak Doludizgin

Eğer biz namuslu kişilersek Orhan Kemal’ in sanatına şimdiye kadar ilgi duymamışsak, ödevimizi yapmamışız demektir. Yaşamının şunca yılını hapiste geçirmiş bu sessiz, patırtısız yazara toplumun bugüne kadar dayanak olmayışı, ancak toplumun kusuru olarak ortaya çıkar. Oysa yazar yalnız inancının adamı olmaktan öteye gitmeyi, çağımızın insanı olmayı çoktan, hatta bizler uykudayken başarmıştır. Yurdumuzun insanını tanımaktaki üstün gücü karşısında deneyimlerimizin ne kadar kısır, renksiz olduğunu bilmek zorundayız. Bir ülkede insanları birbirine Orhan Kemal gibi yazarların varlığı yaklaştırır. Bütün bu göz çıkaran gerçeklere rağmen biz vurdumduymazlık rekorunu dünya çapında kırdık. Halkı tanıdı diye yadsıdık, halkı sevdi diye, sevdirdi diye içeri tıktık onu biri çıkar da, ’ben yokum o işte, bana ne’ derse, kendisine söyliyecek iki laf vardır: Bütün bu sanatçıları yalnız yargıçlar mahkum etmez. Susanların hepsi de işin vebali altındadır.

İşte Orhan Kemal, suskunluklarımızın ortasında takıldığı hapishande bile insanı tanıtmayı, sevdirmeyi bunun bir sanatçı namusu olduğunu unutmamıştır. Kalkmış o dünyanın kişilerini bütün renkleriyle bize sunmuş. Yine de ilgisiz kalırsak, kendi kendimize uzun bir küfür sallamalıyız.

Yukarıdaki uzunca alıntıyı, tiyatromuzun unutulmaz değerlerinden Asaf Çiyiltepe’ nin 1976 yılında, AST’ da (Ankara Sanat Tiyatrosu) sahneye koyduğu ve aynı yıl Orhan Kemal’ e Yılın En İyi Oyun Yazarı Ödülü’ nü kazandıran eseri, ’72. Koğuş’ için kaleme aldığı bir yazıdan aldım. Yıllar önce bir trafik kazasında yitirdiğimiz Asaf Çiyiltepe, bu yazısıyla 26 yıl gerilerden günümüz gerçeğine de sesleniyor. Gerçekten toplum olarak bizler Orhan Kemal gibi bir anıt yazara hak ettiği değeri verebildik mi? Yeni yetişen kuşaklar yeterince Orhan Kemal’ i biliyorlar mı? Orhan Kemal’ in öyküleri ile romanları üstüne derin sosyolojik araştırmalar yapabildik mi? Onun için sempozyumlar düzenleyebildik mi? Hangi üniversitemizde bir Orhan Kemal Enstitüsü açabildik mi? Medyanın halini ise hiç sormayalım; bir et gösterisi, bolca meme, popo ve dedikodudan başka ne var ki?

Orhan Kemal, sanatını kurarken her zaman yaşamı ölçüt olarak almıştır kendine. Yaşama dışardan bir gözlemci gibi bakmamış, yaşama içinden biri olarak bakmıştır. Yaşam, yalnızca soluk alıp vermekten ibaret değildir. Yaşam, dünden yarına ulaşabilmek için insan soyunun verdiği çabaların başarıların, başarısızlıkların, yetersizliklerin ortalamasıdır, toplamıdır. ’Ölüm’ sözcüğü nasıl bir yok oluşun, bitişin habercisiyse ’ekmek’ sözcüğüde yaşamanın, varolmanın özüdür. Orhan Kemal her gün kendileriyle ve başkalarıyla kapışarak, ekmek peşinde koşan ’küçük insanlar’ ın, suçluların gardiyanların, çocukların, sıradan kadınların, dilencilerin, çöpçülerin, bıçkın delikanlıların, uçuk kızların ve daha pek çoklarının yazarıdır. ’En çokların‘ yazarıdır. Orhan Kemal karakterleri ne denli birbirleriyle cebelleşirlerse cebelleşsinler, asla umutsuz değillerdir. Aksine umut doludurlar. Birer ‘mutluluk’ ağacıdırlar.

Yiyecek bulmak, yaşamını sürdürmek, can taşımanın temel gerçeğidir. Orhan Kemal’ in insanları, kargalarla birlikte çöplüklerden ekmek kırıntısı, nohut fasulye tanesi toplasalar da, yine de yılgın değildirler.

Orhan Kemal’ in son kitabı Yazmak Doludizgin’ de bugüne dek yayımlanmayan günlükleri ve şiirleri yer alıyor. Eseri, Orhan Kemal’ in küçük oğlu, sevgili Işık Öğütçü, büyük bir sevgiyle ve özveriyle derlemiş ve “Vedalaşamadığım Canım Babama“ diyerek Orhan Kemal’ e armağan etmiş.

264 sayfalık ‘Yazmak Doludizgin’ de yer alan Orhan Kemal günlükleri yine Orhan Kemal’ in: ”Bütün sözlerinden bal gibi şiir sızıyor” dediği büyük şair Nazım Hikmet’ le birlikte, Bursa hapishanesi’ nde geçirdiği 3,5 yıllık koğuş arkadaşlığı süresince tuttuğu günlüklerle başlıyor. Sofya’ da ölümünden öncesine kadar sürüyor. Kimi uzun kimi kısa tutulmuş günlüklerde en küçük kurgulama tasarlama yok.

Hepsi gerçeğin canlı birer belgeleri; Orhan Kemal’ ce yaşamanın ‘an’ lık ve ‘günlük’ olayları..

Takvim sayfalarının altına yazılıvermiş bir tümcenin altında bazen ne büyük gerçekler var. Her günlük, her tümce, bizleri elli altmış yıl öncesine İkinci Dünya Savaşı yıllarına, Bursa Hapihanesi’ nin dondurucu koğuşlarından birinde yatan Nazım Hikmet ile Orhan Kemal’in dünyasına, o dönemin gerçeklerine götürüyor bizi. O günlüklerde bazen küçük mutluluk tınıları, bir bakışın, bir sözün özelliği, etkili bir mektubun, gelen bir haberin sevinci, ya da kahrını buluyoruz.

Günlüklerde okuduğumuz her sözcük, yaşanmışlıktan alıyor gücünü. Her günlüğün üstünde o dönemin ışığı yasaları, sancıları, korkuları ve telaşları var. Örneğin, akşam yemeği olarak yedikleri çamurdan farksız pirinç lapası... Nazım Hikmet’ in cezaevi marangozhanesinde aşırı çalışmaktan yorgun düşerek erken yatması... yine Nazım Hikmet’ in bir yıldan beri giydiği yazlık keten pabuçların üstüne, ayağının hava alması için zımba ile delikler açması, taşın üstüne yağlı boya ile lale resmi yaparken, sürekli ıslık çalıyor olması...

“...Onsekiz saat içinde adem babalardan bu üçüncü kurban. Ölülerden birini dün çöp arabasıyla götürmüşlerdi. İkincisi bizim odanın bitişiğindeki eczanede. Hasan deliydi. Yetmiş İkinci Koğuş insanlarından biriydi. Sefalet; öyle kanıksadı ki, sabahleyin bir tüy kadar hafif ve bir avuç kemikten kalmış ölüyü gördüğüm zaman acımadım, iğrendim... ”(9 Şubat 1943,Sayfa 25)" ...Ölümle ard arda geliyor. İki ihtiyar kişi daha gitti. Birisi Ali Baba, öteki Emin Dede... Emin Dede Nazım Hikmet’ in, ’Memleketimden İnsan Manzaraları’ eserinde bahsettiği tiplerden birine, ‘Çargalar gördüm... Madenin tuncu, insanın piçi’ falan dedirttiği sözleri bu Emin Dede’ den almıştı... (17 Şubat 1943, Sayfa 26)

Uzatmıyayım; insan günlükleri okudukça, kendini Nazi Kampları’ nı anlatan bir romanın içinde buluyor gibi oluyor.

Günlüklerde Nazım Hikmet ile olan günlük yaşamlarının yanı sıra, Orhan Kemal’ in kendi aile yaşamına ait günlüklerde var. Orhan Kemal çocuklarına, evine ne denli düşkün biri olduğunu, baba yanını da öğreniyoruz. Oğlu Nazım’ ı severken nasıl şımarttığını, küçük Nazım’ ın babasıyla şakalaşmalarına da tanık oluyoruz.

Yazmak Doludizgin’ de, Orhan Kemal’ in, 1939 yılı Nisan’ nıda, Kayseri’ de yazmaya başladığı ve belirli aralıklarla 1969 Aralık ayına dek sürdürdüğü şiir serüvenini de buluyoruz. Yapıtta Orhan Kemal’in 94 şiiri yer alıyor.

“Şarkılarını kesin radyoların

Ajanslarını açın.

Şarkı mevsimi gelmedi daha!

Mendil kadar gölge

İki tutam hava

Bir lokmacık ekmek

Haram edilirken insan soyunun yüzde altmışına oturup balıklara acımalıyız demek?”

Kitabın son bölümünde ise Orhan Kemal’in ölümü üzerine pek çok ünlü şair ve yazarımızın ağıt şiirleri yer alıyor.

“Seslendi bez dokuyan basma dokuyana / Duydunuz mu arkadaşlar / Kim çıktı dışarı / Orhan Kemal” dizeleriyle Fazıl Hüsnü Dağlarca; “Çağdaş Ferhat’ tı Orhan Kemal / Bilirdi kayalar nice sert / Yara yara geldi dişleriyle tırnağıyla“ dizeleriyle Talip Apaydın; “Orhan gidiyor / Aydın gerçekliğiyle / Yaşayın yaşayın / Ama eğilmeden“ dizeleriyle Sabri Soran; “Uzanırsa bir el fakirliği içinde / Cömert büyük varlığı içinde / Küçük, ama Orhan Kemal’in elidir bu / Dostça elimizi sıkan” dizeleriyle Salim Şengil; “Sevgili Orhan / Ne yaparsan yap saati kurma / Her geçen gün yeni bir gerçek oluyor / Seninle hep uzaklık gibi böyle” dizeleriyle Edip Cansever; “Gerçek vatanseverliğe insanlarımızın / acılarına eğilmekle varabileceğine inandı” dizeleriyle Orhan M. Arıburnu;

Yer darlığından yer veremediğim Ümit Yaşar Oğuzcan’ ın, Fethi Savaşcı’ nın, Turgut Akıncı' nın, H.Zekai Yiğitler’ in, Mehmet Salihoğlu’ nun, Nevzat Üstün’ ün, Nuri Doğu’ nun, İlhan Demirarslan' nın ve Nurer Uğurlu’ nun ağır şiirleri yer alıyor yapıtta.


[email protected]