Ana Sayfa

Cumhuriyet - Dergi - Ataol Behramoğlu - 11 Ekim 2009

 

PAZAR SÖYLEŞİLERİ
Orhan Kemal’in Nâzım’ı...


Orhan Kemal’in Nâzım Hikmet’le Bursa Cezaevi anılarını anlattığı “Nâzım Hikmet’le Üç Buçuk Yıl”ını ne kadar uzun zaman önce okumuş olmalıyım ki, bu kitaptan bende bir iz kalmamış...

Buna karşılık kısa süre önce yine Orhan Kemal’in “Yazmak Doludizgin”inin sayfalarını karıştırıken karşımda capcanlı beliriveren Nâzım portresi beni hem duygulandırdı, hem de zaman zaman kahkahalarla gülmekten kendimi alamadım.

İçinde Bursa Cezaevi anılarıyla birlikte yazarın başka tarihli günceleri ve şiirlerinin bulunduğu bu kitabı bana oğlu Işık Öğütçü, 2002 Şubatında kardeşçe bir ithafla imzalamış.

Orhan Kemal bir çoğumuz için olduğu gibi benim de en sevdiğim yazarlarımızdandır. Toplumcu, gerçekçi ve insancıldır...

Ben edebiyat yaratıcılığında toplumculuğun, gerçekçiliğin ve hümanizmin ölümsüzlüğüne inananlardanım. Modalar, kendi alanlarında büyük ürünler verseler de, gelip geçicidir.

Fakat yukarıda andığım kavramlar, günümüzde de görüldüğü gibi zaman zaman moda dışı kalsalar da, var olmayı sürdürürler. Tabii, insan, onu insan yapan değerleri ile varlığını sürdürecek ise...

Orhan Kemal’in başta “Bereketli Topraklar” olmak üzere en seçkin yapıtlarından söz ederken “Murtaza”yı unutamayız.

Bu kitap, toplumcu, gerçekçi ve insancıl oluşunun yanısıra, bir mizah başyapıtıdır da.

Orhan Kemal aynı zamanda bir diyalog ustasıdır.

Bursa Cezaevi anılarının da yer aldığı “Yazmak Doludizgin” de onun özellikle bu son iki ustalığını (diyalog ustalığı, mizah yeteneği) bir arada görüyoruz.

Bir kaç fırça darbesiyle çiziliveren, elle tutulurcasına gerçek bir yaşama ortamı ve yine elle tutulurcasına somut insan tipleri...

Odakta da Bursa Cezaevi mahkûmu Nâzım Hikmet...

Olanca çocuksuluğu, naifliği, bazen patavatsızlığı ve komikliği, olağanüstü çalışkanlığı, verecenliği ve alçak gönüllülüğü ile...

Nâzım Hikmet’in şair ve yazar kimliği üstüne ne yazık ki henüz çok fazla ürün verilmiş değil.

O çapta bir yaratıcı hakkında, bir başka ülke yazarı olsa, kitaplıklar dolusu yapıt yayınlanmış olurdu.

Buna karşılık, insan kişiliğini anlatan pek çok tanıklık var.

Bunlardan Rus dilinde yazılmış olanların bazılarını dilimize ben çevirdim.

Bu gibi tanıklıklar, anlatılan kişi kadar ve kimi kez belki ondan da çok anlatanın kişiliğini yansıtır.

Nâzım Hikmet konulu anılarda ve tanıklıklarda, yazarın benzersiz yaşamı ve kimi kez-kalıplara sığmayan- şaşırtıcı kişisel özellikleri bakımından, bu özellikle böyledir...

Orhan Kemal’in günü gününe tuttuğu ve sanki bu gün şu anda yazılmışçasına taptaze notlarında, cezaevindeki günlük yaşamı içinde çizilmiş bu benzersiz kişilik, (sevgili, büyük şairin portresi), olanca sadeliği, canlılığı ve insancalığıyla çıkıyor karşımıza...

Gerisini kitabı okuyacak olanlara bırakarak 23 Mayıs 942 tarihli bir notla yetineyim: “Gece... Dışarıda ilgisiz bir kurbağa peydahlandı. ‘Vırak vırak vırak’ diye bağırıp duruyor. Öyle bed bir sesi var ki cenabetin. Sanki gırtlaklanıyormuş gibi.

Buna Nâzım Hikmet de alınıyor:

“- Kendini kuş zannediyor pezevenk” dedi. “Böyle kendi sesi hakkında iyiniyet sahibi hayvan olmaz...”

Tam bu esnada –Cenabı Allahın işi yok- hayvan büsbütün yüksek perdeden bağırmaya başladı. Nâzım Hikmet ilave etti:

“- Bak, duymuş gibi kerata...”

 


[email protected]