Nâzım Hikmet, Bursa hapishanesinde Orhan Kemal’le karşılaştığında,
karşısında iştahlı bir öğrenci bulur. Bu dostluk gelişir ve ülkeye
bir romancı kazandırır. İyi bir örnek olduğunu düşünüyorum. Orhan
Kemal, tüm yaşamını bir davayı anlamak ve anlatmak üzerine
kurmuştur. Diyeceğim; bir sınıfı en iyi anlatan, içinden gelen ve
koşulları bilen, yaşayandır. Romancı için, en büyük okur kaynağı da,
doğası gereği işçi sınıfıdır.
İçine düşülen koyu karanlıktan çıkmanın yolu, işçinin ilgisini diri
tutacak, işçi tanımını genişleterek, tüm çalışanların yer alacağı
sanatsal yapılar kurmaktır. Orhan Kemal ‘Eskici ve Oğulları’nda
Çukurova’daki pamuk toplama işçilerinin durumunu sergiler. Esasen,
bir küçük esnafın tükenişi, iktisadi açmaz, ekmek parasını bulmak
için düşülen yollar, sıtmanın yol açtığı acılar, yazgısına terk
edilmiş insanların birbirine kırılmaları, tüm bir bölge insanın,
ülkenin sancısını ortaya koyar. Roman budur. Gerçeği olduğundan daha
gerçek yansıtmaktır.
Topal Eskici’nin feryadı dinmez okurun kulağından:
“… Ne bok, ne içine sıçılası bir dünyaydı bu. Oğlunun karşısında
sus, kızının karşısında sus, amirinin memurunun karşısında sus,
Allah’ının peygamberinin karşısında sus, sus oğlu sus …”
|