Ana Sayfa | |||
İnternette Orhan Kemal |
|||
|
|||
Evrensel (2 Haziran 2002) |
|||
|
|||
ORHAN KEMAL’ in Gerçekçiliğinin Önemi Onun öyküleriyle romanlarında sonunda her şey gelip ekmek kavgasına, geçim derdine, yoksullukla baş etmeye dayanır. Bunun nedenini bir konuşmasında şöyle açıklar: “Ben gerçekçi yazarım. En iyi bildiğim konuları alırım. Varlıklı yurttaşların yaşayışlarını bilmiyorum. Nasıl yaşadıklarından haberim yok.” Orhan Kemal, 30 yıl süren kısa sayılabilecek yazarlık yaşamının ardından 19 öykü, 27 roman, 2 oyun ve anı, inceleme, röportaj dallarında birer kitap olmak üzere tam 51 kitap bırakmıştır. Ekmek Kavgası İlk öykü kitabı Ekmek Kavgası’ nda fabrikada çalışan emekçilerin, kenar mahalledeki insanlarını, cezaevlerindeki mahpusların yaşamından kesitler yer alır. Kitaba adını veren ‘Ekmek Kavgası’ öyküsü, bir askerin alayın dökülen yemek artıklarını kapışan yoksulların aralarındaki çekişme konu edilmiştir. Alay başka yere kaldırılıp yerine bir oto bölüğü geldiğinde azalan yiyeceklerden ötürü çekişmeler dişe diş bir kavgaya dönüşecektir. Aynı kitapta yer alan “Uyku” öyküsünde hafta tatilinde de çalıştırılan çocuk işçilerin dramı verilir. Yanı sıra bu durumu haber vermek isteyen bir ustanın para karşılığında susturularak işçilerin kişisel çıkarları açısından nasıl sömürüldükleri de vurgulanır. Bütün bunlara ekmek parası için katlanılır. Ekmek kavgasının bir yüzü de budur. Bütün öykü ve romanlarda dış gözleme büyük önem veren yazar, ”Uyku” öyküsünde çocuk işçileri bakın nasıl tanımlıyor: “Cumartesiydi. Madeni Eşya fabrikası hafta tatiline hazırlanıyordu. Fabrikanın yüzelli amelesinden sekseni, on dört on beş yaşlarında erkek çocuklardı ki, yirmi kadarı pres makinelerinde çalışıyordu. Aşağı yukarı aynı boy ve aynı kalıpta olduklarından birbirlerine benziyorlardı.” Yaşadığını Yazmak Orhan Kemal’ in bütün yaşamı, Adana’ da Çukurova’ daki pamuk ırgatlarının, fabrika işçilerinin, kenar mahallelerin yoksul insanları arasında geçmiştir. Kendiside pamuk fabrikasında işçilik, dokumacılık katiplik yaptı. İstanbul’ a çoluk çocuk beş parasız geldiğinde Haliç kıyısında bir işçi mahallesi olan Cibali’ ye yerleşti. Yaşamını uzun yıllar, bu mahallenin tütün işçileri, Haliç kıyısındaki çeşitli atölyelerde çalışanlar, kalafat işçileri, kum çakıl depolarında, kereste dükkanlarında, Unkapanı’ ndaki Sebze Meyve Hali Yemiş’ te hamallık yapanlarla mahallenin yoksul insanları arasında geçti, tanıdığı, bildiği insanları yazdı. Onun için bir konuşmasında bunu açıkça belirtmiştir: “Ben çok iyi bildiğimi yazmak isterim. Yazmak için görmeliyim yaşamalıyım (...) Ben tanıdığım insanları yazdım.” Öykülerinde çocuk işçileri olduğu gibi kadın işçileri de ele almıştır. ”Bir Ölüye Dair” adlı öyküde, geçim derdi yüzünden kendisini asan iplikhane işçisi üç çocuklu Zehra’ nın acı sonunu anlatır. Kendisini asması namusuyla çalışıp çocuklarına ekmek yetiştirememektendir. ”Önce Ekmek“ adlı öyküde, ailenin geçim zorlukları nedeniyle, ortaokula giden Ayten’ in okulu bırakıp trikotajda çalışmaya karar verişi anlatılır. Amaç ailenin geçimini sağlamaktır. Dış Gözlemcilik Onun öyküleriyle romanlarında sonunda her şey gelip ekmek kavgasına, geçim derdine, yoksullukla baş etmeye dayanır. Bunun nedenini bir konuşmasında şöyle açıklar: ”Ben gerçekçi yazarım. En iyi bildiğim konuları alırım. Varlıklı yurttaşların yaşayışlarını bilmiyorum, nasıl yaşadıklarından haberim yok.” Orhan Kemal gerçekçi bir yazar olarak dış gözlemlerden yararlanırken karşılıklı komalarla bu bu gözlemleri pekiştirir. Dış gözlem yöntemini, karşılıklı kullanmıştır. Bu yüzden yalın bir anlatım ve karşılıklı konuşmalara dayalı kendine özgü bir biçim yakalamıştır. Bu yolla uzun uzun ruh çözümlemeleri yapmadan, karşılıklı konuşmalarla kahramanlarının ruhsal durumunu, karakter yapılarını belirtir. Bu konuda şöyle diyor: “Siz sosyal konularla uğraşan bir yazarsınız, yazdığınız hikaye yahut romanda bir çeşit röportaj demek olan usulle çalışıyorsunuz... Yani tiplerinizin ruh tahlillerini siz değil, bizzat kendilerine yaptırmak istiyor, bunun için de muhaverenin diyalektiğine başvuruyorsunuz, şive farkını muhafazaya mecbursunuz. (...) Şiveyi yazar yapmıyor, tipleri yapıyor. (...) Aksi halde tipler arasındaki özellik kaybolur, bütün bu tipler aynı dille, yazarın diliyle konuşur ki bu yalancılıktır.” Aydınlık Gerçekçilik Orhan Kemal’ in romanları da öykülerindeki özellikleri taşır. Kendisi de öyküyü bir kalem bilimi, romana geçişte bir aşama olarak görür. Adana’ da toprak ve fabrika işçilerini anlattığı “Bereketli Topraklar Üzerinde” ile “Eskici ve Oğulları” önemli romanlarındandır. Bereketli Topraklar Üzerinde’ de, Çukurova’ ya çalışmaya gelen ırgatlar, bunların ekmek derdindeki yarı aç yarı tok didişmeleri, sömürülüşleri anlatılır. Fethi Naci’ nin bu romanı değerlendirirken dediği gibi: ’Toprak reformu yapmamış, sanayileşmesini gerçekleştirememiş az gelişmiş bir ülkede,Türkiye’ de, köylü - işçilerin kahırlı hayatları“ yansıtılmıştır. Orta Anadolu köylerinden birinden iş bulmak, ekmek parası kazanmak için Çukurova’ ya gelen üç köylünün yaşadıkları anlatılmıştır bu romanda. Fabrikadaki, inşaat işlerindeki, tarım işletmelerindeki olumsuz çalışma koşulları sergilenmiştir. Ayrıca gaz ocağının ne olduğunu bile bilmeyen bu köylülerin kent ve fabrika yaşamıyla karşılaştıklarında geçirdikleri şaşkınlıkla ve çaresizlikleri ortaya konarak örgütsüz işçi ve köylünün nasıl sömürüldüğü bütün çıplaklığı ile ortaya konmuştur. Eskici ve Oğulları, romanında da durum değişik değildir. Eskici baba, geçindiremediği ailesinin nafakasını pamuk ırgatlığında arar. Şehre dönen aile fabrika işçiliğinden mutluluk ve rahatlık beklemektedir. Ama umduğunu bulamaz. Çukurova yaşamının anlatıldığı bu romanda yazar, bir orta sınıf ailesinin sanayiye geçiş dönemindeki çöküşünü ve dağılışını anlatır. Bereketli Topraklar Üzerinde’ de anlatılan köylü göçü, Çukurova' yla bitmez elbet, tıpkı yazarın kendisi gibi kahramanları da eninde sonunda İstanbul’ a göç edecektir. Gurbet Kuşları, İstanbul’ da iş bulmaya gelen gurbet kuşu, genç köylülerden biri olan Sivas’ lı İflahsızın Mehmed’ in romanıdır .Olaylar, İstanbul’ un yıkıma uğradığı yıkım - yapım işlerinin çoğaldığı, iktidar ve muhalefet partilerinin siyasal çekişmelerinin hız kazandığı 1950-1960 arasında geçer. Romanda köyden büyük kentlere göçlerin çeşitli nedenleri anlatır. Bereketli Topraklar Üzerinde‘ deki her yıl Çukurova’ ya inen duvar ustası Yusuf’ un oğludur. Annesinin ölümüyle babası Yusuf’ un da öteki üç çocuğu ile köyde kalması üzerine büyük oğul Mehmed, İstanbul’ a gurbete çıkar. Olaylar böyle gelişir. Orhan Kemal’ in öyküleriyle romanlarında işçilerle köylülerin toplumsal yaşama olan ilişkilerindeki çelişkiler yansıtılır çoğunlukla. Üretim araçlarının sahibi olan burjuvaların tekelinde bulunan tekniğin sömürerek ezdiği, bu insanların yanında olmuştur. Orhan Kemal bunu şu sözlerle açıkça belirtmiştir: “İşçi sınıfı, köylü benim kaynağım, dayanağım olmuştur. Burjuvalaşmış teknik açıdan ezilen yok olan insanlar benim insanlarım olmuştur.” Orhan Kemal yoksulların, işsizlerin, parasızların yazarıdır. Üstelik parasızlığı, yoksulluğu, işsizliği yaratanlarım kimler olduğunu bilen bir yazardır. Bütün roman ve öykülerinde büyük kentin yoksul mahallerinin insanları, fabrika işçileri, Anadolu’ nun toprak işçileri, köylüler ve bunlardan büyük kente göçmek zorunda kalan “gurbet kuşları” gecekondular kenar mahalle insanları Orhan Kemal’ in öyküleriyle romanlarının baş kişileridir. Konularını günlük yaşamdan alan bütün öyküleriyle romanlarında deneyini kendinde yaşadığı acıların, yoksullukların, haksızlıkların, sevinç ve mutsuzlukla mutluluk iç içedir. En derin acılarla mutsuzlukları yaşayan bu insanlar, en karamsarından en iyimserine kadar insanlık onurunu hiçbir şeye değişmezler. Onların horlanmalarına itilip kakılmalarına işsiz, yoksul, parasız kalmalarına neden olanlarsa her türlü onursuzluğu, haksızlığı, alçaklığı gözlerini kırpmadan yaparlar. satarlar. Satılırlar. Orhan Kemal’ in romanlarıyla öykülerindeki burjuva takımının kaçınılmaz özelliğidir bu. Orhan Kemal’ in “aydınlık gerçekçilik” olarak nitelediği gerçeğe bakışın temeli de budur. Güncellik Orhan Kemal’ e göre: “İnsanoğlu, doğal olarak fena değil, kötü değil. Onu toplumun sosyal şartları kötü yapıyor, hırsız yapıyor, katil yapıyor, eşkıya yapıyor.” Toplumun bozduğu bu insanların en kötüsünün bile iyi bir yanı olduğuna inanmaktadır.Öyküleriyle romanlarındaki iyimserliğin bu düşünceden kaynaklandığını söyler. Bu iyimserlik onun aydınlık gerçekçiliğinin temel öğelerinden biridir. Bu düşünceyle toplumun değiştirilip dönüştürülebileceğine inanmıştır.Aynı zamanda aydınlık gerçekçi bakış açısıyla temel bir çelişki olan emek-sermaye çelişkisini bütün ayrıntı ve kapsamıyla yaşayan örnekleriyle ortaya koymuştur. Orhan Kemal’ i güncel kılan da bunlardır. Onun için dün olduğu gibi, bugün de yineleyerek okunması, genç yazarlarca örnek alınması gereken öykücü ve romancılarımızın başında gelmektedir. |
|||
|
|||