Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü olan, ama Orhan Kemal
müstearıyla ünlenen yazarımızın uzun öyküsünün adıdır 72. Koğuş.
1941’li yılların Türkiye’sini anlatır... İkinci dünya savaşının
sürdüğü yıllar... “Milli Şef” İnönü’nün kadir-i mutlak olduğu
yıllar... CHP’nin hükümet ve devlet olduğu yıllar...
Orhan Kemal öyküsünde mahpushane penceresinden Türkiye’yi resmeder.
Kahramanları mahpushane sakinleridir. Erkeğiyle kadınıyla,
gardiyanıyla meydancısıyla, koğuş ağasıyla...
***
İçeridekiler anlatılır ama asıl anlatılanlar bence
dışarıdakilerdir... Çünkü dışarıdakiler de bir tür mahpus sayılır...
Türkiye o yıllarda açık bir cezaevi gibidir...
O yüzden 72. Koğuş, Türkiye’nin o yıllarda içine sıkıştığı bir başka
koğuşu resmeden anlamlı ve çarpıcı bir dönem romanıdır.
***
Orhan Kemal’in 72. Koğuşu şimdilerde tekrar sahneleniyor. Sadri
Alışık Tiyatrosu, ünlü yazarımızın bu oyununu çok başarılı ve etkili
bir biçimde yeniden sahnelemekle çok iyi etmiş. Galasını izledikten
sonra tadı damağımda kalmış olmalı ki ikinci kez seyretme gereği
duydum. Hiç sıkılmadan... Büyük bir zevkle... Hayranlıkla...
Sevgili dostum Kerem Alışık’ı yürekten kutluyorum. Hem çok başarılı
bir biçimde oyunun sahnelenmesine öncülük ettiği için, hem de
günümüz kuşaklarına Türkiye’nin o unutulan tek partili yıllarını
yeniden hatırlattığı için...
***
Ne yazık ki hala o Türkiye’ye özlem duyanlar var... O tek partili
yılları Cumhuriyet’in “Asr-ı Saadeti-Mutluluk çağı” olarak hala genç
kuşaklara takdim edenler var... O yüzden genç kuşağın mutlaka
izlemesi gerektiğine inandığım bir oyun.
***
Biliyorum, Türkiye’yi hala o koğuşta tutmak isteyenler, Türkiye’nin
demokratikleşme hamlelerini Cumhuriyet’in “Asr-ı Saadet”inden sapma
olarak değerlendiriyorlar...
CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in “Dersim katliamı”na arka
çıkan sözleri gerçekte o tek partili yıllara duyulan özlemin ifadesi
değil de nedir?
Bu bir zihniyete duyulan özlemdir aslında...
72. Koğuş’u seyrederken demokratik değişime direnen statükocuların
zihniyet dünyasını da kendiliğinden kavramış oluyorsunuz.
Kendi açılarında haklılar, çünkü artık baş efendi oldukları bir
Türkiye yok.
Artık karşılarında “te’dip” edebilecekleri bir halk yok. O çark
kırıldı... O devran bitti artık...
***
72. Koğuş’ta baş efendi diye çağrılan başgardiyanın o zavallı,
çaresiz ve kimsesiz mahpuslara dediği şu sözleri not etmişim: “Bir
gün gazyağı bulup üstünüze dökmeli, hepinizi yakmalı.”
O yılların Türkiyesini yöneten başefendilerin kendileri gibi
düşünmeyen ve kendileri gibi yaşamayan halka karşı yaklaşımları tam
da bu işte!
Halkı “te’dip” edilmesi gereken bir sürü olarak görmüyorlar mı o
günkü başefendilerin bugünkü varisleri?
***
Acımasız bir baskı... Ezen ve ezilen ikilemi... Sömürünün
daniskası... Boyun eğmek zorunda bırakılan insanlar... Yokluğu ve
baskıyı iliklerine kadar hisseden mahpushane sakinleri...
İnsanlık onuruna sahip çıkma yürekliliğini en sonunda gösterebilen o
sıradan insanların insancıl yanları kadar konuşma biçimleri,
şakalaşmaları, sevinci ve hüznü de izlerken sizi alıp götürüyor bir
yerlere...
Kah gülüyorsunuz, kah düşünüyorsunuz, kah üzülüyorsunuz... Ama her
halukarda olağanüstü etkileniyorsunuz...
Laz Kaptan’ın paylaşımcı kişiliği, aşkı ve nihayetinde ölümü çok
şeyi anlatıyor. Kerem Alışık’ın ve diğer erkek oyuncuların usta
yetenekleri karşısında şapka çıkartacağınızdan eminim.
***
Kadınlar koğuşu ayrı bir dram... Keşke daha uzun tutulabilseydi...
Kısa olması çok şeyin doğru anlaşılmasını engellemiş... Genç tiyatro
sanatçısı Eylem Öden’i olağanüstü başarılı bulduğumu
belirtmeliyim... Gerçekten rolünün hakkını fazlasıyla vermiş...
Bende her rolün altından başarıyla kalkabilecek bir yeteneğe sahip
olduğu intibaını uyandırdı doğrusu...
***
“Eski Türkiye” ile “Yeni Türkiye”nin farkını görmek isteyenler “72.
Koğuş”u mutlaka izlemelidirler diyorum
|