Ana Sayfa

Sabah - Hasan Bülent Kahraman - 7 Haziran 2009

 

ORHAN KEMAL VE ROMANI UNUTMAK

 


Bütün bunları haziran civarında yeniden düşünmek adeta bir yazgı. Çünkü bu ay, Türkiye'nin en önemli roman armağanlarından birisi olan Orhan Kemal Ödülü veriliyor. Bu yıl da sahibini buldu ödül ve onun için yapılan törende büyük romancımız Yaşar Kemal çok önemli, bir o kadar da hazin bir gerçeği dile getirdi. Türk romanının Kemal Tahir ve Orhan Kemal'le birlikte üç büyük Kemal'inden ayakta kalanı, Yaşar Kemal, adına verilen ödül olmasa Orhan Kemal'in, bugün neredeyse unutulmuş bir yazar olduğunu belirtti. Daha da heyecan verici bir biçimde, Yaşar Kemal, unutulmaz romancımız Orhan Kemal'in yarattığı Murtaza tipinin (ki, aynı adlı romanın kahramanıdır) başka dillerde olsaydı Don Kişot kadar önem ve kalıcılık kazanacağını vurguladı. Şimdi adını anan yok. O romanı okuyan yok. Bana kalırsa bu Müfettişler Müfettişi için de geçerlidir. Evet, bugün kim, Türk romanını geçmişten bugüne gelen bir çizgide uzun ve heyecan verici bir zincir şeklinde izliyor? Bu soruyu tümden olumsuzlukla yanıtlamak istemem. Bugün de yazılan çok önemli bir Türkçe roman var. Hatta son birkaç yıldır Türkçe roman deyince müthiş bir kütleyle karşılaşıyoruz. Neredeyse her gün bir roman yayımlanıyor. Buna rağmen insanların bugün iyi bir roman okuyucusu olduğunu söylemek olanaksız gibi. Çok satanların, internet çağının, yazılı kültürümüzü oluşturmadan görsel kültüre sıçrayışımızın ardına bir bahane olarak saklanmayalım. Bu saydığımız unsurlar, dünyanın başka yerlerinde de egemen. Ama o ülkelerde roman okunuyor. Ortada başka bir neden olması gerekiyor bu durumda. Birincisi dizi filmler. Bugünün romanı onlar. İnsanlar tefrika izler gibi izliyor dizileri. İkincisi, gazetelerdeki cinayet, hırsızlık, hatta insan ilişkilerine dönük haberler neredeyse birer roman 'öyküsü' gibi teslim alıyor insanları. Kitleler muhayyilelerini o haberleri izlerken tüketiyor.

'ÖTEKİ' MÜTHİŞ NEDEN
Fakat bunlar da romanla olan 'sorunlu' ilişkimizi açıklamaya yetmez. Nedeni açık: Roman sadece olay değildir, tarihsel gerçekler değildir. Roman romanın kendisidir. Yani anlatımdır, dildir, romancılık zanaatıdır. Roman, bütün bu 'somut' olgular üstünde yükselen ve onu roman yapan çözümlemelerdir. Olayların arkasındaki insan gerçekliğidir. Bu nedenle de iyi roman sonunda felsefe demektir. Okur, insana ait bilinç dışını orada bulur. Tragedyaya orada tanıklık eder. İşte roman okumayışımızın nedeni bu noktada düğümlenmiştir. Roman bize bir insan olarak kim olduğumuzu, ne olduğumuzu anlatır. Bizi kendimizle yüzleştirir. Kendimizi bulmamıza yol açar. İnsanlığımızdan kaynaklanan ve onun ayrılmaz parçası olan 'karanlık' ve 'kötücül' yanlarımız romanlardadır. Biz, asıl bu nedenle, kendimizden kaçtığımız için artık roman okumuyoruz. Bütün o çok satan kitaplar, diziler, gazete haberleri kim olduğumuzu bize gösterir gibi yapsa da kimliğimizi bizden kaçırır, kendimizi bizden saklar, gizler. Ancak roman onları ortaya döker, açığa çıkarır. Murtaza, Müfettişler Müfettişi bize bizi anlattığı için ve o yüzümüzle karşılaşmaktan ürktüğümüz, korkup çekindiğimiz için dev gibi Orhan Kemal'i şimdi yok sayıyoruz. Yani, kendimizden utanıyoruz, kendimizi yok sayıyoruz. Bir düşünün bakalım...

 


[email protected]