Ana Sayfa

İnternette Orhan Kemal


Cumhuriyet Dergi (2 Haziran 2002)

Güler Emektar

 

İŞİN İÇİNDE DELİLİK OLMASA

Bugün Orhan Kemal’ in ölümünün 32.Yıldönümü. Orhan Kemal, birkaç kuşağa birden emeğin değerini, yoksulara ve yoksulluğun nedenine bakmayı öğreten bir yazardır. Ancak ölümüne doğru bir ev sahibi olabilen yazarın kendi yaşamı da romanlarına konu olacak kadar gerçek...

Orhan Kemal... Emeği anlatmış, ama kendi emeğinin değeri bilinmemiş bir toplumcu yazar... Hayatının son günlerine kadar çalışmış, üretmiş; roman, hikaye, senaryo ve oyun alanlarında onlarca esere imza atmış bir kalem emekçisi... Evine ekmek parası götürmek için koltuğunun altına sıkıştırdığı romanlarını, hikayelerini ucuz pahalı demeden yayınevlerine vermiş alacakları için yeşilçam sokaklarında ya da editörlerin kapılarında süründürülmüş...

Orhan Kemal, ”Benim gerçek öğretmenimdir. Dediği Nazım Hikmet’ in teşvikiyle başladığı yazım serüvenine onlarca roman, hikaye, 200’ ü aşkın senaryo ve 10’ un üzerinde tiyatro oyunun sığdırdı. Kahramanları Adana’ nın pamuk ırgatları, kapitalizmle birlikte dağılan aileler, çocuk işçiler, fahişeler, eve ekmek götürmeyi beceremeyenler, büyük şehrin tutunamayan küçük insanlarıydı. Onun eserlerinde halkı vardı. Köyünden Çukurova’ ya gelen Pehlivan Ali’ ler, ”Vazife başında görmeyecek gözün dünyayı, demiyeceksin evladım, ciğerparem!” diyerek sorgusuz sualsiz görevini yerine getiren bekçi Murtaza’ lar, etrafına okkalı küfürler savuran Topal Eskici’ ler... Onların arka planındaysa kapitalizmin yavaş yavaş kök saldığı Türkiye gerçekleri... Kitaplarında anlattıkları kendi yaşamından uzak şeyler değildi. Hep tanıdığı insanları çevreleri anlattı. 1956 yılında Arka sokak adlı hikayesinden dolayı kavuşturmaya uğradığında mahkeme hakiminin” Konularını neden hep fakir fukaradan, işçilerden alıyorsun? Türkiye' de iyi yaşayan varlıklı vatandaşlar yok mu?” sorusuna şu cevabı verdi:

“Ben gerçekçi bir yazarım. En iyi bildiğim konuları ele alırım. Varlıklı yurttaşların yaşayışlarını bilmiyorum. Nasıl yaşadıklarından haberim yok.”

Gerçekten de hep bildiği konuları yazdı. Her romanında hikayesinde biraz da kendisi vardı. Ya Beyrut günleri, ya yoksulluğu, yada yaşama düşü kurduğu aşklarıyla...

Orhan Kemal basılan kitaplarının gelirleriyle binbir zorluklar içinde yaşadı. Parasızlığı, yoksulluğu hayatının her döneminde, en ağır şekilde hissetti. Bir mektubunda dostu Fikret Otyam’ a yazdığı şu satırlar, içinde bulunduğu güç yaşama koşullarını gözler önüne seriyor:

“Bir ara kendimi sigorta ettirip bir hususinin altına atmak, bu suretle sigortadan alınması mümkün parayı çocuklarıma bırakmak gibi çılgın fikirler kafamda ciddi ciddi yer etmedi değil. Ama, can tatlı, yapamadım. Geldi geçti...”

Yazmak Delilik İşidir

Koşullar ne kadar kötü olursa olsun yazmak konusunda hep ilk günlerin heyecanı içindeydi. Çünkü anlamak ve anlatmak tek derdiydi. ”Öldürmeyip süründürüyorsa da ‘Romancılık’ mesliğini seviyorum. Hemde deliler gibi” demiş ve şu soruyu yöneltmişti:

“Zaten işin içinde delilik olmasa elalem, it köpek yani, para kazanırken yüzlerce sayfa yazılır mı?”

Onca üzüntüye onca yoksulluğa rağmen hiçbir zaman karamsarlığa düşmedi. Bütün karakterleri iyimser ve umut doluydu: ”Yıkıyorlardı... Ortalık çığlık çığlığaydı, ortalık duman dumana... Memed' de mahvolmuşcasına çöküvermişti evin yıkıntılarının önüne. Ayşe yanı başında. Bir ara gözüne Gafur ilişti: El feneriyle ciplerin çarpan ışıkları arasında gülümseyerek bakan memnun yüzü. Ayşe kızdı, deli oldu hatta. Kocasının, onun Mehmed’ inin böyle kadın gibi çöküp ağlamasını mı gösterecekti ona? Omuzundan tutup çekti: Kalk lan, kalk. Gene yaparık, yenisini yaparık!

”Orhan Kemal ‘in nasıl yazdığına Cağaloğlu’ nun Cibalikapı’ nın kahvehaneleri tanıktı.

Belki de bu yüzden karakterleri, sokağın bütün kokusu ve rengiyle bu denli canlı sızmıştı romanlarına. Belki bu yüzden kitapları hiçbir zaman güncelliğini yitirmedi. Çünkü o hayatlar hala yaşanıyor, o kahramanlar hala aramızda, yanı başımızda...

Sanatçının amacı...

Peki neydi Orhan Kemal’in sanatının amacı? Bu soruya en güzel cevabı kendisi verdi:

“Sanatımın amacı: İnsanlığın, insanlık tarafından, insanlık için yönetilmek çabası adına sanat...”

Sürgünler, yalnızlıklar, yoksuluklar, hapislikler, üzüntüler ve hayallerle geçmiş bir ömürdü onunkisi... Tam da işler yolunda gitmeye, kendini ”korkacak” derecede iyi hissettiği bir dönemde kalbinin ihanetine uğradı. 1970 yılının Haziran ayında seyahat için gittiği Bulgaristan’ da hayatını kaybetti. Ölümünden onbeş gün önce günlüğüne düştü son satırlar şöyleydi:

“Bu yolculuk burada bitmiştir...”

Cenazesini, Kapıkule’ de ailesi ve sevenleri karşıladı. İşçiler, kendi hallerini kendine anlatan yazarlarının önünde saygı duruşunda bulundular. İçlerinden biri cenazeyi taşıyan minibüsün önüne, ”Biz işçiler senin hatıran önünde saygıyla eğiliriz” yazılı bir pankart astı...

Çeyrek yüzyılı aşkın bir zamandır aramızda yok Orhan Kemal, şimdi bir müzesi var;

Cihangir Akarsu Caddesi’ nde. Fotograflar, mektuplar, kitaplar, plaklar,bir takım pijama, bir çift terlik, fötr şapka, daktilo, tarak, ayna, çatal, bıçak, cüzdan, kahve fincanları, öldüğünde yüzünden alınan mask... Müzede sergilenen bütün eşyalar; yazar, eş, baba, sevgili, düşünce suçlusu, bir dönemin belki de en acılı kahramanı olan Orhan Kemal’ i anlatıyor... 

Küçük oğlu Işık Öğütçü, müzeye gelen ziyaretçilerden bazılarının kendisine, ”Hepsi bu kadar mı?” şeklinde bir soru yönelttiklerini söylüyor:

“Eee, hepsi tabi bu kadar. Babamın hiçbir zaman koltuk takımı, yatak odası takımı olmadı ki! Omuzlarında altı nüfuslu bir aileyi geçindirmenin yükü vardı. Eve ekmek getiremediği zamanlar olurdu. Üç öğün kıvırcık salatası yediğimiz günleri çok iyi hatırlıyorum... Hayatı boyunca aldığı tek şey Basınköy’ deki evimiz oldu. O da borç harçla... Adamcağız rahat bir ‘oh’ diyemeden gitti.”

“Bereketli Topraklar Üzerinde”, ”72.Koğuş”, "Mutaza”, ”Gurbet Kuşları”... Orhan Kemal‘ i ölümünün 32. Yılında saygıyla anıyoruz.


[email protected]