Ana Sayfa

Alkış - Nil Salman - Mayıs, Haziran 2010

 

DEDEM ORHAN KEMAL

 



Kaç kişinin başına gelebilir ki ünlü bir yazarın torunu olarak dünyaya gelmek.Hele onu yaşarken tanıyan torunu olmak.
Bu benim şansım işte. Dört koca yıl.Onu ünlü biri olarak değil sadece dede olarak tanımak...

Odasında daktilosunun başında devamlı çalışır görmek.Masasının en alt gözüne macun şekeri koymasına engel değildi. Odasından bana büskügüüüüt diye seslenip, benim yambıl yumbul koşuşumu seyretmek,ablama,dayıma o bizim için almış olduğu şekerlerden vermek onun en büyük zevklerinden biriymiş.

Çocuk olarak insan başka neyi hatırlarki Rusya'ya gidişini ve orada dönerken bana ve ablama kocaman bebek getirmeleri. Işık Dayı'ma da tren.Ne zevkle izlerdik trenin tur atmasını.Dedemin babamla oturup tavla oynamasını ve küçük radyodan maç dinlemelerini.Sonra yenildiğinde çaaat diye tavlayı kapatıp sinirlenip odasına gitmesini ve 10-15 dakika sonra yenilmeyi içine sindiremeyip tekrar gelip tavlayı açıp, "Gel bakalım Selim, tekrar bir daha oynayalım"
demesini.

Ne güzel günlermiş meğerse...Birgün dedemin öldüğü haberi geldi.Anlayamamıştım.Dört yaşındaki bir çocuk ölüm için ne düşünür ki?İnsanlar, her yerden gelen kalabalıklar evin etrafını doldurmuştu. O telaştan beni annemin arkadaşı kucaklamıştı.Uzaktan bakıyordum film şeridi gibi.Bulgaristan'da vefat ettiği için gidip Edirne'den naaşı teslim almışlar ve evin önüne gelmişlerdi. Eviyle son vedası ve o topluluğun arabanın arkasından yürüyüşü uğurlamak için.Ben de o topluluktaydım.Anlamakta güçlük çekiyordum. Dedemdi sadece benim için. Ama zamanla ne büyük bir yazar olduğunu anlamakta gecikmedim.Onun fikirlerini rehber olarak benimsemek benim içinde çok büyük bir şeref.Onunla ne kadar gurur duysam azdır.


NİL SALMAN

 

 


[email protected]