Kaç kişinin başına gelebilir ki ünlü bir yazarın torunu olarak
dünyaya gelmek.Hele onu yaşarken tanıyan torunu olmak.
Bu benim şansım işte. Dört koca yıl.Onu ünlü biri olarak değil
sadece dede olarak tanımak...
Odasında daktilosunun başında devamlı çalışır görmek.Masasının en
alt gözüne macun şekeri koymasına engel değildi. Odasından bana
büskügüüüüt diye seslenip, benim yambıl yumbul koşuşumu
seyretmek,ablama,dayıma o bizim için almış olduğu şekerlerden vermek
onun en büyük zevklerinden biriymiş.
Çocuk olarak insan başka neyi hatırlarki Rusya'ya gidişini ve orada
dönerken bana ve ablama kocaman bebek getirmeleri. Işık Dayı'ma da
tren.Ne zevkle izlerdik trenin tur atmasını.Dedemin babamla oturup
tavla oynamasını ve küçük radyodan maç dinlemelerini.Sonra
yenildiğinde çaaat diye tavlayı kapatıp sinirlenip odasına gitmesini
ve 10-15 dakika sonra yenilmeyi içine sindiremeyip tekrar gelip
tavlayı açıp, "Gel bakalım Selim, tekrar bir daha oynayalım"
demesini.
Ne güzel günlermiş meğerse...Birgün dedemin öldüğü haberi
geldi.Anlayamamıştım.Dört yaşındaki bir çocuk ölüm için ne düşünür
ki?İnsanlar, her yerden gelen kalabalıklar evin etrafını
doldurmuştu. O telaştan beni annemin arkadaşı kucaklamıştı.Uzaktan
bakıyordum film şeridi gibi.Bulgaristan'da vefat ettiği için gidip
Edirne'den naaşı teslim almışlar ve evin önüne gelmişlerdi. Eviyle
son vedası ve o topluluğun arabanın arkasından yürüyüşü uğurlamak
için.Ben de o topluluktaydım.Anlamakta güçlük çekiyordum. Dedemdi
sadece benim için. Ama zamanla ne büyük bir yazar olduğunu anlamakta
gecikmedim.Onun fikirlerini rehber olarak benimsemek benim içinde
çok büyük bir şeref.Onunla ne kadar gurur duysam azdır.
NİL SALMAN
|