Ölüm yıl dönümlerini geride bıraktığımız edebiyatın iki usta ismi;
Orhan Kemal ve Nâzım Hikmet, cezaevi arkadaşı, usta-çırak ve iki
yakın dosttu
2 Haziran işçi ve emekçilerin yazarı Orhan Kemal’in, 3 Haziran ise
edebiyatımızın en büyük ustası Nâzım Hikmet’in ölüm yıl dönümü.
Orhan Kemal’in kendi tanımıyla “Gerçek öğretmenim, ustam” dediği
Nâzım Hikmet’in ölümünden 7 yıl sonra (birkaç saat farkla) aynı
tarihte yaşamını yitirmiştir.
Orhan Kemal’in ve Nâzım Hikmet’in dostluğu 1940 yılında Bursa
Cezaevi’nde kurulmuştur.
Orhan Kemal, 1969 yılında yazdığı “Yaşam ve Sanat Serüvenim”
başlıklı yazıda, Nâzım Hikmet’i yayımlanmış çok etkin kitaplarından
tanıdığını, Niğde’de askerlik yaparken talim aralarında ve hafta
sonları Niğde şehrindeki içkili yerlerde şiirlerini yüksek sesle
okuduğunu, karşı çıkanlarla tartıştığını ve tartıştıkları arasında
yer alan siyasi sivil polislerin ihbarıyla askeri mahkemeye
verildiğini ve 5 yıl ağır hapse mahkum edilerek cezaevine
yollandığını ve bir-bir buçuk yıl sonra Bursa Cezaevi’nde Nâzım
Hikmet’le tanıştığını anlatır.
“...Müthiş bir heyecan içindeydim. Defterler arası şiirlerimi ona
gösterdim. Beğenmedi. Haklıydı. Bu şiirlerin hemen hepsi, şu ya da
bu şairin etkisi altında yazılmıştı. İlk doğru dürüst edebiyat ve
sanat kültürünü Nâzım’dan alıyordum. Bu kez Nâzım’ı tıpatıp taklite
başlamıştım. Kızıyor, bundan kurtulmamı istiyordu ama ben bir şiir
hastasıydım, mutlaka yazmalıydım...
...Bir gün çok eskiden yazdığım, bir kıyıda unuttuğum bir romanımı
bulur. Okur, yer yer çok beğenir. Koşa koşa geldi. ‘Bunları sen mi
yazdın?’ dedi. Korkarak ‘evet’ dedim. Dehşetli bir sevinçle ‘Aman
kardeşim, bırak şiiri. Hikaye yaz, roman yaz’ dedi.
Bana Fransız, Rus, İtalyan hikaye ve romancılarının kitaplarını
buldurdu. Okudum, bu suretle gerçekçi yolu kendime seçtim. Hikayeler
yazıyordum artık. Nâzım yazdıklarımı sabırla dinliyor ve
eleştiriyordu. Öyle an geldi ki Nâzım Hikmet’e gerek kalmadı. Çünkü
bol ve zengin yaşantım vardı. Edebiyatımıza hiç girmemiş ‘fabrika’yı
gayet iyi biliyordum. İşçilerin hayatı yabancı değildi. Konularımı
buradan alınca ve aldığım konuları kendime has biçimde işleyip
yayımlayınca üne kavuştum...”
Nâzım Hikmet, Orhan Kemal’e cezaevinde yaptığı öğretmenliği
çıktıktan sonra da sürdürür. Mektuplarla her hikayesi üzerine
düşüncesini yazmanın yanı sıra edebi eleştirilerinden başka, imla
kuralları, dil bilgisi gibi teknik yöndeki eleştirilerini de
sıralar. Sürekli yazmasını, Fransızcayı ihmal etmemesini öğütler.
Nâzım Hikmet, Orhan Kemal’i “iyi arkadaş, dost, mükemmel kardeş ve
yaşatmasını bilen insan” olarak tanımlar. “Sen kafamın içinde pırıl
pırıl insansın” diye tanımlar. Nâzım Hikmet, Orhan Kemal’e yazdığı
bir mektupla, “Burda ressam berber İbrahim vardı ya resmi
inanılmayacak, akla sığmayacak kadar ilerletti, çok gurur duyuyorum”
diye yazar ve ekler:
“Büyük Türk halkı, nasıl bütün dünya halkları gibi yaratıcıdır ve
nasıl sevilmeye, hayran olunmaya değer ve uğrunda gebermek en
önemsiz iştir. Çalışmak lazım, yaşamak ve çalışmak ve dövüşmek.”
Orhan Kemal, ustası ve öğretmeni Nâzım Hikmet’in “Ben senin
memleketimin en büyük muharrirlerinden biri olacağına eminim...
İnsanların birçok taraflarını doğru olarak değerlendirmekte çok
yanılmışımdır. Yanılmadığım bir şey varsa o da, bir insandaki sanat
kabiliyetidir. Sende sanatkar yapısı, soluğu mükemmeldir. Sana
doludizgin güveniyorum...” sözlerini boşa çıkarmamış ve
edebiyatımıza önemli eserler vermiştir.
Bereketli Topraklar Üzerinde, 72. Koğuş, Murtaza, Gurbet Kuşları,
Eskici ve Oğulları, Müfettişler, Ekmek Kavgası Grev, Kardeş Payı,
Önce Ekmek gibi eserleri ile edebiyatımızda yer almıştır.
Nâzım Hikmet ise yüzyıllar boyunca unutulmayacak eserlerinin yanı
sıra eleştirileri, destekleri ve öğretmenliğiyle ülkemiz ve dünya
edebiyatına kattığı yeni değerlerle de unutulmayacaktır.
|