Ana Sayfa

Evrensel - Tahir Şilkan - 4 Haziran 2008

 

Orhan Kemal ve Nâzım Hikmet yaşıyor, yaşayacak!

 


Ölüm yıl dönümlerini geride bıraktığımız edebiyatın iki usta ismi; Orhan Kemal ve Nâzım Hikmet, cezaevi arkadaşı, usta-çırak ve iki yakın dosttu
2 Haziran işçi ve emekçilerin yazarı Orhan Kemal’in, 3 Haziran ise edebiyatımızın en büyük ustası Nâzım Hikmet’in ölüm yıl dönümü. Orhan Kemal’in kendi tanımıyla “Gerçek öğretmenim, ustam” dediği Nâzım Hikmet’in ölümünden 7 yıl sonra (birkaç saat farkla) aynı tarihte yaşamını yitirmiştir.
Orhan Kemal’in ve Nâzım Hikmet’in dostluğu 1940 yılında Bursa Cezaevi’nde kurulmuştur.
Orhan Kemal, 1969 yılında yazdığı “Yaşam ve Sanat Serüvenim” başlıklı yazıda, Nâzım Hikmet’i yayımlanmış çok etkin kitaplarından tanıdığını, Niğde’de askerlik yaparken talim aralarında ve hafta sonları Niğde şehrindeki içkili yerlerde şiirlerini yüksek sesle okuduğunu, karşı çıkanlarla tartıştığını ve tartıştıkları arasında yer alan siyasi sivil polislerin ihbarıyla askeri mahkemeye verildiğini ve 5 yıl ağır hapse mahkum edilerek cezaevine yollandığını ve bir-bir buçuk yıl sonra Bursa Cezaevi’nde Nâzım Hikmet’le tanıştığını anlatır.
“...Müthiş bir heyecan içindeydim. Defterler arası şiirlerimi ona gösterdim. Beğenmedi. Haklıydı. Bu şiirlerin hemen hepsi, şu ya da bu şairin etkisi altında yazılmıştı. İlk doğru dürüst edebiyat ve sanat kültürünü Nâzım’dan alıyordum. Bu kez Nâzım’ı tıpatıp taklite başlamıştım. Kızıyor, bundan kurtulmamı istiyordu ama ben bir şiir hastasıydım, mutlaka yazmalıydım...
...Bir gün çok eskiden yazdığım, bir kıyıda unuttuğum bir romanımı bulur. Okur, yer yer çok beğenir. Koşa koşa geldi. ‘Bunları sen mi yazdın?’ dedi. Korkarak ‘evet’ dedim. Dehşetli bir sevinçle ‘Aman kardeşim, bırak şiiri. Hikaye yaz, roman yaz’ dedi.
Bana Fransız, Rus, İtalyan hikaye ve romancılarının kitaplarını buldurdu. Okudum, bu suretle gerçekçi yolu kendime seçtim. Hikayeler yazıyordum artık. Nâzım yazdıklarımı sabırla dinliyor ve eleştiriyordu. Öyle an geldi ki Nâzım Hikmet’e gerek kalmadı. Çünkü bol ve zengin yaşantım vardı. Edebiyatımıza hiç girmemiş ‘fabrika’yı gayet iyi biliyordum. İşçilerin hayatı yabancı değildi. Konularımı buradan alınca ve aldığım konuları kendime has biçimde işleyip yayımlayınca üne kavuştum...”
Nâzım Hikmet, Orhan Kemal’e cezaevinde yaptığı öğretmenliği çıktıktan sonra da sürdürür. Mektuplarla her hikayesi üzerine düşüncesini yazmanın yanı sıra edebi eleştirilerinden başka, imla kuralları, dil bilgisi gibi teknik yöndeki eleştirilerini de sıralar. Sürekli yazmasını, Fransızcayı ihmal etmemesini öğütler.
Nâzım Hikmet, Orhan Kemal’i “iyi arkadaş, dost, mükemmel kardeş ve yaşatmasını bilen insan” olarak tanımlar. “Sen kafamın içinde pırıl pırıl insansın” diye tanımlar. Nâzım Hikmet, Orhan Kemal’e yazdığı bir mektupla, “Burda ressam berber İbrahim vardı ya resmi inanılmayacak, akla sığmayacak kadar ilerletti, çok gurur duyuyorum” diye yazar ve ekler:
“Büyük Türk halkı, nasıl bütün dünya halkları gibi yaratıcıdır ve nasıl sevilmeye, hayran olunmaya değer ve uğrunda gebermek en önemsiz iştir. Çalışmak lazım, yaşamak ve çalışmak ve dövüşmek.”
Orhan Kemal, ustası ve öğretmeni Nâzım Hikmet’in “Ben senin memleketimin en büyük muharrirlerinden biri olacağına eminim... İnsanların birçok taraflarını doğru olarak değerlendirmekte çok yanılmışımdır. Yanılmadığım bir şey varsa o da, bir insandaki sanat kabiliyetidir. Sende sanatkar yapısı, soluğu mükemmeldir. Sana doludizgin güveniyorum...” sözlerini boşa çıkarmamış ve edebiyatımıza önemli eserler vermiştir.
Bereketli Topraklar Üzerinde, 72. Koğuş, Murtaza, Gurbet Kuşları, Eskici ve Oğulları, Müfettişler, Ekmek Kavgası Grev, Kardeş Payı, Önce Ekmek gibi eserleri ile edebiyatımızda yer almıştır.
Nâzım Hikmet ise yüzyıllar boyunca unutulmayacak eserlerinin yanı sıra eleştirileri, destekleri ve öğretmenliğiyle ülkemiz ve dünya edebiyatına kattığı yeni değerlerle de unutulmayacaktır.

 


[email protected]