Ana Sayfa | |||
İnternette Orhan Kemal |
|||
|
|||
Cumhuriyet Dergi (26 Kasım 2000) |
|||
|
|||
İkbal Kahvesi Yeniden Orhan Kemal’ in yazı masasından kalemlerine, daktilosundan yatağına dek tüm özel eşyalarının sergilendiği bir müze ev burası. Duvarlarda onun, ailesiyle ve arkadaşlarıyla çekilmiş fotoğrafları. Orhan Kemal’ in en küçük oğlu Işık Öğütçü, babası için gerçekleştirdikleri müze ve İkbal Kahvesi projesini anlatıyor: Teypten bir erkek sesi yükseliyor: ”... Şimdi hangi eserler üzerinde çalışıyorsunuz üstat? Yaratıcılık planlarınızdan söz eder misiniz? Tabi sır saymazsanız” diye soruyor, Orhan Kemal' e. ”... Hayır sır falan değil... Sonbaharda tezgahlayabileceğimi sandığım bir hikaye, roman, tiyatro oyunlarının ana hatları üzerinde düşünüyorum. Yeni bir tiyatro oyunum var. Bitmiş vaziyette. Ama tekrar gözden geçirmem gerekiyor.” Diye başlıyor usta yazarımız ve daha başka kitap projelerini sıralıyor ardından. Sonra aynı ses eserlerinden bir ikisini okumasını rica ediyor. Ve başlıyor okumaya: ”... Fırlama.” Yaz kış onu orda, görevli kahyanın bulunmadığı sokakta dolmuşlara müşteri bulmak için bas bas bağırır görmeye alışmıştım. “Aksaray, Beyazıt. Aksaray, Beyazıt... Aksaray bırrrr. Beyazıt, Beyazıt, Beyazıt... Yazın sıcaklarda yalın, topacık ayaklarıyla kaldırımın sivri betonuna sağlam sağlam basarak oradan oraya koşar; boş, dolu bir dolmuş gelmemmi hemen fırlar... ”Nireye abi?” Ölümünden kısa bir süre önce Orhan Kemal’ e Bulgaristan’ da yapılan bu söyleşi, yazarın kendi sesinden başka öyküleriyle sürüyor. Sesinde hasta olduğuna değin hiçbir iz yok. Birden onun ölümünden bir buçuk ay önce yazdığı mektupta şu tümceyi anımsıyorum: “Ben o kadar iyiyim ki, bunca iyilikten korkuyorum, desem inan...” Ölüm çevresinde dolaşırken “korkacak” denli iyi hissetmek kendini, bir sürü öykü, roman tiyatro oyunu projeleri yapmak!... Kişi adına kurulmuş müzelere gittiğimde nedense, hep bir eve gizlice giriyormuşum duygusu yaşarım. Sanatçının özel eşyası, yatağı; kullandığı dokunduğu şeyler... Neyse beni önce kitapları ve fotoğrafları karşılıyor. Orhan Kemal’ in yazı masasından kalemlerine, daktilosundan yatağına kadar tüm özel eşyalarının sergilendiği bir müze ev burası. Duvarlarda onun, ailesiyle, arkadaşlarıyla çekilmiş fotoğrafları: Fikret Otyam, Adalet Cimcoz, Haldun Taner, Nevzat Üstün, Muzaffer Buyrukçu, Samim Kocagöz ve diğerleri. Unkapanı' nda çok sevdiği kahvelerde, Bursa Cezaevi’ nde yalnız. Bursa Cezaevi’ nde Nazım Hikmet’ le siyah - beyaz fotoğraflar... “Bunları sen mi yazdın?” diye sorar Nazım Hikmet. Çekine çekine “evet” dedim. O, büyük bir çoşku içinde, evet, büyük bir heyecanla: “Bırak şiiri miiri birader, hikaye yaz, roman yaz sen” dedi. “Şiirle niye uğraşıyorsun?” O gün öğleden sonra başladım. Roman bende hikayeden de önde gelir. Nazım bana bakmayı öğretti, diye anlatıyor kendi sesinden. Cihangir, Akarsu’ da “... İkbal Kahvesi, hemencecik Meserret’ in yerini alamadı. Sağda solda irili ufaklı birçok kahve değiştirdikten sonra, birgün nasıl oldu bilmiyorum, kendi aramızda çokluk kulandığımız deyimle Kahvetür İkbal’ e alıştık ...” diye yazar Orhan Kemal. Ailesi, yazın tarihimizde önemli bir yeri olan dönemin yazarlarının uğrak yeri İkbal Kahvesi’ nden esinlenerek aynı adla, müze ve kitapçı dükkanının yanında bir kahve açmayı düşünmüş. Yani yakında Cihangir’ deki Akarsu Caddesi’nde Orhan Kemal Müzesi ile birlikte bir de İkbal Kahvesi açılacak. Müzenin üst kattaki bürosunda, yazarın en küçük oğlu Işık Öğütçü ile yazar babası ve onun anısını yaşatmak için yaptıkları çalışmalar ve gerçekleştirmek istedikleri üzerine konuşuyoruz. Bir baba, daha doğrusu bir yazar baba olarak nasıl anımsıyorsunuz Orhan Kemal’ i? Çok gençtiniz onu kaybettiğinizde. Babam öldüğünde ben onüç yaşındaydım. Birtakım tatlı anılarımız var tabii. Ama ben onları oldukça flu anımsıyorum. Daha uzun süre birlikte olabilseydik, onu biraz daha iyi tanıma, yakın olma durumunu yaşardım. Bunu yakalayamadık ne yazık ki! Evdeki sohbetlere yaşım gereği pek katılmazdım. Annem evde daha otoriterdi ve biz yaramazlıklardan sonra babama sığınırdık. Bizi korurdu. Birgün bile bağırdığını hatırlamıyorum. Ayrıca en küçük ben olduğum için hep beni korurdu. Benim için onunla ilgili en büyük acı da, onu Sofya yolculuğuna giderken uğurlayamamış olmamdır. Uyuyordum, uyandırmamışlar beni. Bir ay sonra cenazesi geldi. Kalp hastasıydı, sanırım yoruldu orada. Sürekli dolaşmışlar çünkü. Oradayken, 27 Mayısa kadar tuttuğu notlar var. 2 Haziran’ da da ölüyor. Erken kaybettik onu. Daha uzun süre birlikte yaşasaydım, onu bir yazar baba olarakta tanıma olanağını bulurdum. Beni o yaşımda kitap okumaya yönlendirdiğini hatırlıyorum. Ağabeyimle birlikte oniki çiltlik “İki Çocuğun Devri - Alemi” ni okutmuşlardı mesela. Daha çok Ağabeyimle bu anlamda ilişkisi olmuş. O da öykü yazardı. Onun öykülerini düzelttiğini hatırlıyorum. Müzeyi, kitapevini ve yakında açılacak İkbal Kahvesi’ ni ne amaçla kurdunuz? Başka projeleriniz var mı? Babamın ölümünden, yani otuz yıldan beri, aile olarak aramızda hep babamı, Orhan Kemal’ i yaşatmak için neler yapabileceğimizi düşünür, taşınırdık. Onu geleceğe nasıl taşırız diye. Onun özellikle annem tarafından korunan eşyalarının bir müzede sergilenmesi, kitaplarının gelecek kuşaklara taşınması, otuz yıllık düşümüzdü. Şu anda ki binada alınınca, üç yıldan beri daha somut düşünmeye başladık. Alt kattaki iki dükkanı, giriş katını nasıl kullanacağımızı tartıştık. Bu arada sayın Doğan Hızlan’ ın yazısını okuduk. Yazıda, bu konuda ailelere görev düştüğünü belirtiyordu. En son geçen sene Mayıs ayında sayın Feridun Andaç’ la konuştuk. O da Orhan Kemal ailesinin elini eteğini çekmiş olduğundan söz etti. Ben, bunun yanlış olduğunu belirterek yapılanları anlattım. Bizi anlamaya başladı. Haziran ayında biz aile olarak bu işe soyunduk. Ben daha önce yaptığım için biliyorum, inşaat işi zordur. Ama girdik kısa sürede bu kompleksi oluşturduk. Şu anda müzemiz onunla bağlantılı olarak kitap satış bölümümüzün açılışı yapılmış durumda. Kısa zamanda da İkbal Kahvesi açılacak. Biliyorsunuz bu adla kahve, literatüre geçmiştir. Yazar Nurer Uğurlu’ nun kitabı olarak. Ayrıca Turhan Selçuk’ ta bu kahvenin adını kullanmıştır. Bizim ilk hedefimiz bunlardı. Bunlara ulaştık sayılır. Geçen gün Feridun Bey geldi gözlerine inanamadı. Biz tabi bir tarafız, Orhan Kemal ailesiyiz. Ne yapsak az; ama Türk toplumu içinde aynı düşüncelerde geçerli. Bu değerler kolay yetişmiyor. Onları korumak, ileriye taşımak çok önemli. Her neslin, özellikle de yeni neslin onları tanıması, okuması gerektiğine inanıyorum. Buradan ekonomik olarak beklentilerimiz yok. Bir iki yıl içinde bir vakıf kurmayı düşünüyoruz. İsteklerimizin desteklenmesi için bir finansman gerekiyor kuşkusuz. Mesela, bunlardan biri anıtmezar... 1970’ ten beri aile Orhan Kemal yarışması düzenliyor. Ayrıca Seyhan belediyesi Orhan Kemal öykü yarışması organize ediyor. Aslında en büyük amacımız bir kültür merkezi oluşturmak. Keşke olabilse de bir Orhan Kemal Üniversitesi kurabilsek. Ben hep yabancı ülkelerde sanatçıya verilen öneme özenmişimdir. Eskiden Kadıköy’ e indiğimde bir Rus gemisi yanaşırdı bazen ve üzerinde “Maksim Gorki” yazardı. Düşünebiliyor musunuz? Bu gemi tüm dünyayı dolaşıyor ve tüm dünya onu tanıyordu. Bir üniversite amfisine adı konulsa ne olur? Yaşar Kemal bana bir defasında şöyle demişti; ”Murtaza gibi bir eseri dışarıda herhangi birisi yazsa, tek eserle adam kahraman olur.” Umarım gerekli ilgiyi görürsünüz ve burası yada bir başka yer Orhan Kemal Merkezi’ ne dönüşür. Pekiyi, Orhan Kemal’in kitaplarının satışı ne durumda? Bende merak ettim ve yayınevlerine mektup gönderdim. Orhan Kemal okunuyor mu, en çok hangi kesimlerce ve hangi kitaplar okunuyor, diye. O araştırmadan aldığım izlenim, Orhan Kemal’ in hala okunduğunu gösterdi. Satabilitesi var. Öyle gidiyor. Bazen artabiliyor, mesela en çok öğretmenler öğrencilerine ödev verdiklerinde artıyor. Tanıtım önemli tabii. Bu nasıl yapılır? Yayınevinin tavrı da önemli. Gençlere özellikle yönelmek gerekli diye düşünüyorum. Televizyonun etkisi zamanla azalabilir ve yeniden kitap okuru artabilir. Burada neler yapılabileceği üzerinde ciddi olarak durmak ve araştırmalar yapmak gerekiyor. Vakıftan söz etmiştiniz. Ne zaman kurulabilir? Bir hazırlık var mı? Öncelikle, şu kurulan kompleksin oturması gerekiyor. Oldukça masraf yapıldı. Devlet yardımı falan almadık, istemedik de. Vakıf daha sonraki aşamalarda düşünülebilir. Benim sizden ve medyadan ricam, Burayı olabildiğince gündemde tutmanızdır. Para yardımı önemli değil. Buraya gelinsin, kahvemize oturup çay kahve içilsin, kitap alınsın. O kadar. Tabi birde gönüllü çalışanlara ihtiyacımız var. Daha çok da bu. Sarhoşlar, Üçkağıtçı, Bir Filiz Vardı, Ekmek Kavgası, Murtaza, El Kızı, Bereketli Topraklar Üzerinde...Ve Fransızca, Almanca, Rusça ve Bulgarca gibi yabancı dillere çevrilenler... Bir vitrinde kırka yakın kitabının, ilk baskıları... Hemen yanında Orhan Kemal ve sanat üzerine yazılmış, Nurer Uğurlu, Asım Bezirci, Fikret Otyam, Kemal Sülker, Haldun Taner kitapları... Yazar Tekin Sönmez, yansıma dergisinde (1972) onun için “... Kısaca: Yaşamış, yazmış; yazmış, yaşamıştır.” diye yazar. Yine aynı yazıdan şu tümceler geliyor usuma: “...Orhan Kemal’ in sanatı 1950 - 1960 döneminin gerçekçi aynasıdır... Sait Faik’ te görülen küçük burjuva duyarlılığını; Sabahattin Ali’ de görülen küçük kasaba emekçilerinin gerçekliği ile yoğurmuş ve yeni bir bileşim yaratmıştır...” Binadan çıkarken “...İkbal Kahvesi kapanmış. Turistik mağaza olmuş... Mermer masaları, tahta sandalyeleri, tozlu aynaları, kenarı kırık fincanları yok artık. Onun yerini hiçbir kahve tutamamıştı” diye hayıflanan yazarın hayalindeki kahvenin yerini tutmasını dileyerek ayrılıyoruz. |
|||
|
|||