Ana Sayfa | |||
İnternette Orhan Kemal |
|||
|
|||
Cumhuriyet (24 Mayıs 2001) |
|||
|
|||
Hayatın Öte
Yakası Eğer okumanın hayatımızdaki yerinden söz edeceksek; bunun önce bir ilgiyle başladığını, sonra tutkuya dönüştüğünü belirtmeliyiz. Kuşkusuz o başlama çizgisinde birtakım rastlantılar, karşılaşmalar, bakış ve algılayışlar etkilidir. Kim ne derse desin okumak eylemi ilkten sezgi ve kavrayışlarla başlar, sonrasında ise okuduğumuz yazarların yapıtlarıyla bir eğitime dönüşür. Resimli romanların dünyasıyla tanışmak bu ilk adımla okumanın kapısını açabilir bize. Çocuğun dünyasında görsellik önemlidir. Bunu izleyen süreçte sürükleyicilik ve serüvenin yanına düşsellik eklenir. Jules Verne, vari yazarlar, bu bakımdan her çocuğun dünyasında derince izler bırakır. Yüzünüzü biraz daha hayata dönmüş, topluma, hayata bakar olmuşsanız; hele birde sokakları tanıyor, bunları anlamanın kıyısına gelmişseniz; karşınızda başka yazarlar duruyordur; Gorki, Istrati, Steinberk, Orhan Kemal... Bu yetişkin halinizin ibresi belirmiştir çok az. Okuryazarlığın sırrını da çözmeye de yönelmişsinizdir artık. Duygu ve düşünce eğitimin yanı sıra okuma eğitimine de ilk adımdır bu. 1970 Haziran’ında, öğlen vakti, bir serinliğe çekilmiş, Eskici ve Oğulları’ nın sürükleyici atmosferine kaptırmıştım kendimi. Radyonun on üç haberlerinde ki bir tümce o anki zamanı durduruyor birden: ”... Orhan Kemal öldü...” Kitaplarını soluk soluğa okuduğum yazarların ölüler ülkesinin de çok ötesinde olduklarını düşündüğümden, bu habere çok şaşırmış; hemde bir yazarın ölümüne ilk kez bir “haber” le tanıklık ediyordum. Ellerimin arasında da, bana okuma serüveninin sırlı kapılarını açan romanı duruyordu. Gogol, Dostoyevski, Çehov, Gorki, Steinberk, Istrati, Jack London ile kitaplarını bir arada okuduğum Orhan Kemal ölmüştü demek!... Yazarların yaşadıklarını, bir gün ölebileceklerini düşünemediğim yaşlardaydım. Bir yakınımı kaybetmişçesine üzülmüş, günlerce kitaplarını elimden bırakamamıştım. Orhan Kemal okuma serüvenimin kapılarını açan toplumsal bilinçlenmemi başlatan biridir benim için. Onun bu etkileyici anlatıcı kimliğini var eden neydi? Hangi koşulların insanıydı? Bu yazdıklarının kaynağı, coğrafyası, biçimleniş serüveni nasıl oluşmuştu? İster istemez bunları merak ediyorsunuz okurken. Öyküleri, romanlarında Anadolu insanının yaşamından kesitler yansıtmayı önceleyen Orhan Kemal’ in yazınsal birikimi, Çukurova (Adana) gerçeğinden büyük bir kent (İstanbul) gerçeğine uzanan, tarihsel / toplumsal bir süreci, yani toplumumuzun yaklaşık 70 yıllık bir dönemini kapsar. Onun bize sunduğu birikimi üç evrede değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Birinci dönem ürünlerinde çocukluk ve ilk gençlik yıllarını konu edinir. Yaşadığı ortam, coğrafya, tanıklıkları imlediğim ürünlerine ağar. Bunlarda her ne kadar özyaşamsal öğeler ağır basmış da olsa, özellikle Adana – Çukurova gerçeğindeki ’küçük insan’ın serüvenine yanık oluyoruz. Cemile romanı, onun sonraki romanlarının epizodudur adeta. Hem izlekler hem de bakış açısının sağlamlığı açısından. İkinci dönem, Orhan Kemal romancılığının nirengi noktasıdır. Adana toprak ve fabrika işçilerinin, Çukurova insanının gerçeklerini dile getirdiği Murtaza (1950), Bereketli Topraklar Üzerinde (1954), Eskici ve Oğulları (1962) ile Vukuat Var (1958), Hanımın Çiftliği (1961), Kanlı Topraklar (1963) üçlüsünde Çukurova’ nın ekonomik / toplumsal yapısındaki değişimin tarım ve sanayi kesimine etkisini, kişi ve toplum gerçeklerinden hareketle yansıttı. Romancılığının omurgasının oluşturan bu romanları, bir anlamda, Türkiye’nin toplumsal değişim dönemine tanıklığı getirir. Orhan Kemal’ in yansıttığı süreç Türkiye’ de kapitalizmin filizlendiği bir dönemdir. Bir yanıyla tarımda makineleşme, öte yanda köyden kentte göç olgusunun başladığı bir dönemdir. Onun yazınsal kimliği asıl bu dönemeçte var olur. O köyden, kırsal kesimden gelen bir yazar değildir elbette. Ama taşra gerçeğinde büyümüştür. Bir tarım ve sanayi kentinden büyük kentte göç eden biridir. Tıpkı serüvenlerini anlattığı insanlar gibidir, o da İstanbul’ a gelip Eyüp' e yerleşir. Varoşta yaşayan insanların yakınındadır. Büyük kentte tutunmaya çalışan ‘küçük insan’ ların dünyasını sergiler şu ürünleriyle de; Suçlu (1957), Devlet Kuşu (1958), Gavurun Kızı (1959), Küçüçük (1960), Gurbet Kuşları (1962), Sokakların Çocuğu, Mahalle Kavgası(1963), Bir Filiz Vardı (1965), Müfettişler Müfettişi,Yalancı Dünya, Evlerden Biri (1966), Arkadaş Islıkları, Sokaklardan Bir Kız (1968), Kötü Yol (1969). Orhan Kemal, kişisel tanıklığından yola çıkarak yazdığı öykü ve romanlarında topluma, toplumun insan - çevre gerçeğine bakar. Ama esas Türkiye’nin tarihsel / toplumsal değişim sürecine tanıklığı yazınsal birikimin ikinci evresiyle başlar. Toprak kavgaları, feodalizmin can çekişmesi, tarımda makineleşme, kırsal kesin insanının Çukurova’ ya göç edişi, onların ekonomik serüvenleri, insan ilişkileri... Sonrasında da bu göçü izleyen başka göçün büyük kentteki sorunları... Orhan Kemal’ in toplumsal değişim sürecine tanıklığını üç temel nokta üzerinde değerlendirilmesi gerektiği kanısındayım. Bunun birincisi Tarihselliktir. Bu sınıf bilincini de içerir. Yani yazın dünyasına baktığımızda Orhan Kemal’in sınıf bilincinden hareket eden bir yazar olduğunu görüyoruz. Bir başka boyut ise Toplumsallıktır.Bu da tanıklık sürecini içeriyor.Diğer bir boyut ise Bireyselliktir. Yansıtılanlarda insan gerçekçiliğinin bütün boyutlarını görüyoruz. Yani insanı dışsal gerçekliğiyle değil, bütün gerçekçiliyle yansıtmayı amaçlar. Orhan Kemal’in böylesi bir birleşimle, hem eleştirel hem de toplumsal gerçekçi edebiyata yeni bir tarz, yeni bir bakış acısı getirdiğini söyleyebiliriz. Bir başka önemli yan ise, toplumun alt tabakasındaki insanın varoluşsal gerçeğini yansıtma biçimidir. Zengin bir insan malzemesi sunar. Burada daha çok, Çehov vari bir öykü / anlatıcı tavır egemendir. Romanların da ise Gorki’ye yaklaşır. O, yazdıklarıyla okura toplumun insanını gösterir. Yaşanılanlardan uzaklaşmaya, kopmaya değil; yakınlaşmaya, anlamaya, ifade etmeye yöneltir. Okuma tutkumuzu körüklerken de, açtığı bilinç kapılarından hayatı kavramanın yolunu / yordamını gösteren bir yanı da olduğunu bilmem imlemem gerekir mi? Evet, Orhan Kemal’ i anımsarken; aklıma, okuma tutkumun geliştiği yıllar, toplumsal bilince erişmede önümüze açtığı aydınlık bakışıyla buluştuğum günler gelir. |
|||
|
|||