Ana Sayfa | |||
İnternette Orhan Kemal |
|||
|
|||
Evrensel (10 Ocak 2001) |
|||
|
|||
ORHAN KEMAL’le müzesinde buluşmak Eserlerinde toplumculuğu seçen bir çok yazarın göz ardı edildiği bir dönemde Orhan Kemal ile ilgili bir kültür kompleksi oluşturuldu. Orhan Kemal müzesi’ nin de yer aldığı komplekste tarihi serüveni içerisinde farklı işlevler üstlenmiş olan İkbal Kahvesi’ nin benzeri ve kitap satış merkezi bölümü de var. Orhan Kemal’ in oğlu Işık Öğütçü, bu oluşumla, 30 yıllık bir düşü gerçekleştirdiğini belirtiyor... Behçet
Necatigil’ in “Kitaplarda Ölmek” adlı bir şiiri vardır. Sanatçıların ölümlerinden sonra çoğunlukla
antolojilerde, ansiklopedilerde sadece ölüm ve doğum tarihleriyle anıldıklarını işleyen ve buna duyduğu sitemi
yansıtan: Ancak
Necatigil, bu şiirde sadece olanı değil, olması gerekeni göstermekten
geri durmaz. Öyle ya, birçoklarının sadece doğum ve ölüm tarihleriyle sınırlandırdığı sanatçıların yaşamlarının da olması gerekir. Bunu da,
şiirin devamında vurgular: İçinde yaşadığımız koşullarda sanatçıların yaşarken sahipsiz kalmaları, dışlanmaları, unutulmaları, ölümlerinden hemen sonra, çeşitli sebeplerden dolayı, (siz bunu çoğunlukla ölümü ticari kazanca dönüştürme kaygısı olarak okuyun) gündeme oturmaları ve sonrasında hatırlanmamaları olgusuyla çokça karşılaştık. Ancak bunlara karşın sanatçıların gelecek nesillere ulaşmasını sağlamak için güzel şeyler de yapılmıyor değil. Bu güzelliklerden biride Orhan Kemal Kültür ve Sanat Koordinatörlüğü tarafından yürütülüyor. İstanbul Cihangir’ de farklı yönleriyle bir kültür kompleksi niteliği taşıyan bir mekan açıldı. Bunun öncülüğünü yapan da Orhan Kemal ailesi. Bu oluşum üç ayrı bölümden oluşuyor. İlk girişte tarihsel serüveniyle İkbal Kahvesi ile karşılaşılıyor. Genelinde birçok şair ve yazarın bir araya geldiği, özelinde ise, Orhan Kemal’ in arkadaşlarıyla, dostlarıyla buluştuğu bir mekan olan İkbal Kahvehanesi’ ni andıran bir kompozisyon düşünülerek oluşturulmuş, burası. Mekana başka bir sıcaklık katan ise, şair ve yazarların Orhan Kemal’ e imzalayarak hediye ettikleri kitapların fotoğraflarla çerçeveletilmiş olarak duvara asılması. Kahvehaneden geçilerek ulaşılan ikinci yer ise, toplu halde Orhan Kemal’ in eserlerinin bulunabildiği ve her zaman için belli bir indirimle okura ulaştırılmasını sağlayan kitap satış merkezi. Burada Orhan Kemal’ in kitaplarının yanı sıra, Orhan Kemal’ in “Kendi Sesinden Yapıtları” çerçevesinde, bir kasette yer alıyor. Kasette Bulgaristan’ da yayın yapan Radyo Bulgaria’ nın 1970 yılında Orhan Kemal’ e yaptığı röportajın yanında, sanatçının kimi hikayeleriyle kimi romanlarından pasajlar okuduğu bölümler bulunuyor. Bu iki mekanın üst katı ise, Orhan Kemal Müzesi’ ne ayrılmış durumda. Orhan Kemal Müzesi onun çalışma odasından, günlük kullandığı eşyalara, özel mektuplarından fotoğraflarına kadar farklı öğeleri içeriyor. Fotoğraflarda kimler yok ki!... Nazım Hikmet, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Sait Faik Abasıyanık, Necati Cumalı, Ahmet Arif, Nevzat Üstün... Bunlarla da bitmiyor fotoğraflar, Orhan Kemal’ in birçok romanında, hikayesinde yarattığı tiplemeleri seçtiği, sosyal yaşantının herhangi bir kesitindeki ”sıradan insanlar” da fotoğraftaki yerini almışlar. Ancak özellikle bu fotoğrafların büyük bir çoğunluğunun Ara Güler ve Fikret Otyam tarafından çekilmiş olması müzeyi gezmek için gelenleri, çok çabuk bir şekilde farklı bir dünyanın içine itiyor. Ayrıca ilk kez aile fotoğraflarından örneklerde kamuya açılmış, müzede. Müzede, Orhan Kemal’ in kitaplarının ilk baskısıyla, onunla ilgili yazılmış olan kitaplardan oluşan ayrı bir bölümde bulunuyor. Hapishane köşesi Müzedeki en ilginç bölümlerden biri de, Orhan Kemal’ in neredeyse yüzde onluk bir bölümünü geçirdiği hapishane köşesi oluşturuyor. Burada, Nazım’ ın yazdığı bir mektubun yanı sıra, bir yönüyle Orhan Kemal’ in yaşamının özetini oluşturabilecek bir mektup da yer alıyor. Mektupta, ekonomik sıkıntısından, taksitçisine olan borcuna, kitaplarının dağıtımından çocuğuna verdiği ancak gerçekleştiremediği bisiklet sözüne kadar birçok olgunun olması, Orhan Kemal’ in eserlerindeki gerçekçiliğin sırlarını da vermektedir. Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü olan Orhan Kemal’ in adına yapılmış olan bu kültür kompleksinin oluşum hikayesini, Oğlu Işık Öğütçü’ den öğreniyoruz; ”Biz bunu 30 yıldır düşünüyoruz. Babamın ölüm yıldönümlerinde, Orhan Kemal’ in bir müzesinin oluşturulmasından, bütün bilgilerin, belgelerin, kitapların bir arada bulunacağı bir mekandan söz edilirdi. Bu, 2000’ li yıllara gelindiğinde ancak gerçekleşti. Onu gelecek kuşaklara ulaştıracak güzel bir çalışmayı hayata geçirdik.” Bu kompleksi oluştururken farklı yönleriyle dünyadaki yazarların müzelerini incelemişler. Ancak bu konuda söyledikleri, hem toplum olarak hem ülke olarak sanatçılara pek sahip çıkmadığımızı hissettiriyor: ”Dünya üzerinde bu tür yazarların müzelerinin çok olmasından hareket ettik. Fransa’ da bunun çok örneği görülüyormuş. Kaçıncı kaliteden olursa olsun, bir sanatçı bir mekanda bir kere oturmuşsa, belediye ya da toplum örgütleri, oraya plaket çakıyorlarmış. Bu, sanatçıya verilen değeri gösteriyor.” Işık Öğütçü’ nün kendi yaşantısında hüzünlü bir anısı da, onun bu sitemini destekler nitelikte. İstanbul’ da, Maksim Gorki adında bir Rus gemisini gördüğünde, etkilendiğini, çünkü dünyanın dört bir tarafına giden bu geminin Gorki’ yi bir yönüyle tanıttığını düşündüğünü belirtiyor. Orhan Kemal’ in adının da benzer bir şekil de kullanılabileceğini ifade ediyor. Işık Öğütçü, belirli dönemler de gündeme gelen “Orhan Kemal unutuldu mu, unutturuldu mu?” saptamasına pek aldırmıyor. Kitaplarının pazarlama yöntemlerinin değişmesinden, yeni yazarların eskilerin üstüne basarak yükselme isteğine rağmen, Orhan Kemal’ in anlattıklarıyla güncelliğini yitirmeyeceğine inanıyor. Işık Öğütçü’ nün yaptıklarından hareketle neleri hedeflediklerini soruyoruz. Öğütçü, ”Binlerce metre karelik bir kültür merkezi hedefliyoruz. Bu işe başlarken, burayı nasıl dolduracağımızı düşünüyorduk, oysa şimdi elimizdeki bütün materyalleri hangi mekana sığdıracağımızı düşünüyoruz. Bunların dışında, bir Orhan Kemal Enstitüsü kurulması gerektiğini düşünüyoruz. İçinde bulunduğumuz zaman diliminde, hiçbir üniversitenin herhangi bir amfisine bile Orhan Kemal’ in adının verilmemiş olması bizi bu konuda kamçılıyor” diyerek cevaplıyor bizi. Bunlara onun kendi sesinden yapıtlarının dışında, görüntülerine ulaşıp belgesel çalışmalarda yapmayı ekliyor. Okullara bu oluşumlarla ilgili olarak yazılar yazdıklarının ve buna olumlu tepkiler aldıklarını söyleyen Işık Öğütçü, okur profilini çıkarmak amacıyla yaptıkları bir anket sonrasında, çoğunlukla öğretmenlerin verdikleri ödevler doğrultusunda, Orhan Kemal’ in kitaplarına yönelmenin var olduğunu öğrendiklerini, bunun üzerine okullara yöneldiklerini belirtiyor. Başladığımız yere dönüp, Necatigil' in mısralarını tekrar hatırladığımızda, Orhan Kemal’ i ölümsüzleştirmenin elimizde olduğunu söylemek mümkün. Bunun yöntemi de hiç zor olmasa gerek... |
|||
|
|||