'Namuslu, yiğit adam, büyük
sanatçı' : Orhan Kemal
|
|
|
|
NİSAN
1970’de eşi Nuriye Hanım ile Bulgaristan’a gider Orhan Kemal… O
günlerde “Murtaza”nın ikinci cildi üzerine çalışmaktadır.
NİSAN 1970’de eşi Nuriye Hanım ile Bulgaristan’a gider Orhan Kemal…
O günlerde “Murtaza”nın ikinci cildi üzerine çalışmaktadır.
Dosyanın üzerine: “Önemli Not! Bu dosyada Murtaza’nın ikinci cildini
yürütecek olan müsveddelerle, 47. sayfaya kadar tape edilmiş bölüm
vardır. Tape edilmiş bölüm üç nüshadır. Geziden dönüşte devam
edilecektir. (Tabii kısmetse… ki elbette kısmettir.)” yazar.
Maalesef dönemez… 2 Haziran’da son nefesini verir.
Aradan kırk yıl geçer…
Neler olmaz ki aradan geçen kırk yılda…
Adına bir roman armağanı düzenlenmeye başlar…
Adı caddelere, kütüphanelere verilir.
Kitapları yabancı dillere çevrilir.
Adına bir müze açılır…
Altı torunu daha dünyaya gelir.
Bulgaristan’a giderken 13 yaşında olan oğlu Işık, kimya mühendisi
olur, evlenir...
Kitapları 100 Temel Eser arasına girer…
Raşit Kemali “Romantik, süslü, ölçülü, uyaklı” şiirlerini Bursa
Hapishanesi’nde aynı koğuşta kaldıkları Nâzım Hikmet’e okumaya
başlar.
Birkaç dize okumuştur ki Nâzım’ın sesi duyulur: “Berbat”
Bir başka şiiri okumaya başlar Raşit Kemali…
Birkaç dize sonra tekrar duyulur Nâzım’ın sesi “Rezalet”
Nâzım “…bütün bu laf ebeliklerine, hokkabazlıklara, affedin
tabirimi, ne lüzum var? Samimiyetle duymadığınız şeyleri niçin
yazıyorsunuz? Bakın, aklı başında bir insansınız… Duyduklarınızı,
hiçbir zaman duyamayacağınız tarzda yazıp komikleşmekle kendinize
iftira ettiğinizin farkında değil misiniz?” der Raşit Kemali’ye…
Sonraki günlerde bir roman müsveddesini görünce de öğrencisine
“Bırak şiiri miiri birader, hikaye yaz, roman yaz sen” der Nâzım…
İşte ondan sonra peş peşe gelir hikayeler, romanlar…
Arada şiir de yazmaktan alamaz kendini…
Hapishaneden çıkacağı sabahın gecesinde ustasının gözlerinin
dolmasına neden olan şiirini yazar –o günlerde Yürüyüş dergisinde
çıkan bir öyküsünde kullanılan adıyla- Orhan Kemal…
“Unutabilir miyim seni hiç?
Dünyayı ve insanlarımızı sevmeyi senden öğrendim,
hikaye şiir yazmayı
ve erkekçe kavga etmeyi senden!”
Sonra, ver elini İstanbul…
Üst üste yayınlanır kitapları.
Rahat etmiş midir Orhan Kemal, peki?
Rahat etseydi yakın dostu Fikret Otyam’a yazar mıydı?
“… İki buzdolabı alıp yarı fiyatlarına satarak dört aylık ev kirası
borcumla, uçan kuşlara olan borçlarımı temizledim. Yani yüzde yüz
faizle borçlanıp, bütün borçlarımı koordine ettim gibi bir şey… Ne
sinema, ne de gazetelerde roman üzerine iş. Durum bombok.
Türkiye’den hicreti bile düşünüyorum. Dünyanın hiçbir tutunmuş
romancısı, dünyanın hiçbir yerinde bu vaziyete düşmez. Düşerse hapse
düşer, yoksa işsiz kalmaz, bırakılmaz…”
Hayat sigortası yaptırıp, intihar etmek ister miydi?
Sigortadan alınacak parayla borçlar ödenecektir, düşüncesine göre…
Orhan Kemal’in yazın hayatına girişinin 30. yılı nedeniyle Gen-Ar
Tiyatrosunda düzenlenen gecede yakın dostu Yaşar Kemal şunları
söyler: “Orhan, demir gibi huyu olan, yılmayan, sevmekten ve
yazmaktan bıkıp usanmayan, insanlar azıcık mutlu olsunlar diye,
hiçbir şeyini esirgemeyen, bütün gönlünü ve gücünü hiçbir karşılık
düşünmeden veren büyük, usta bir sanatçıdır. Milletler Orhan Kemal
huyunda namuslu, iyi, sevgi dolu insanlar var, diye millet olurlar.
Bu namuslu yiğit adamın büyük sanatçı olması da cabası…”
Ekmeğini kalemiyle kazanan Orhan Kemal’in kitaplarını “çok satanlar”
listelerinde göremezsiniz. Ama “her zaman satanlar”dadırlar.
Ölümünden üç ay kadar önce oğlu Kemali’ye bazı notlar aldırır. O
notlardan bir bölümle veda edelim. Çünkü az sonra Orhan Kemal İl
Halk Kütüphanesinde Orhan Kemal’i anma ve roman armağanı töreni var,
geç kalmayalım. Konuklar da gelmeye başladı… Rıfat Ilgaz, Arap
Talat, Yelfe İhsan, Edip Cansever, Sait Faik, Buyrukçu, Fahir Öngör,
Haldun Taner, İflahsızın Yusuf, Muzaffer Bey, Güllü, Kemal, Mustafa,
Murtaza, Cemile, Nedim Ağa, İflahsızın Memet, Cevdet Kudret
Yanardağ, Aslan Tomson…
“Eşe dosta selam. İnandığım doğruların adamı oldum. Böyle yaşadım,
karınca kararınca bu doğruların savaşını daha çok sanatımda yapmaya
çalıştım, kursağıma hakkım olmayan bir tek kuruş dahi girmemiştir.”
‘SANKİ ORHAN KEMAL ELİMDEN TUTTU’
Orhan Kemal, ölümünün 40. yılında Orhan Kemal Halk Kütüphanesi’nde
düzenlenen bir törenle anıldı. Törende, bu yıl 39. kez verilen Orhan
Kemal Armağanı’na “Şeytan Minareleri” adlı yapıtıyla değer görülen
Hidayet Karakuş’a da ödülü verildi.
Işık Öğütçü, “Romanında gerek dilde ulaştığı düzey, gerekse ele
aldığı toplumsal kesimleri romana başarılı şekilde uyarlayarak
gerçek bir dramı bize unutturmayan Hidayet Karakuş’u, ailemiz adına
kutluyorum. Umudun, direncin ve mücadelenin yazarı Orhan Kemal’in bu
anlamlı ödülüyle, yazın alanında daha büyük başarılara ulaşacağına
inanıyorum” dedi.
Turhan Günay ise Orhan Kemal’in kitaplarını okumadan, sosyoloji,
iktisat ve edebiyat tarihinin yazılamayacağına vurgu yaptı.
Orhan Kemal’in yakın dostlarından Erol Şadi Erdinç de anılarını
paylaştı: “Murtaza, tıpkı Cervantes’in ‘Don Kişot’u kadar önemli bir
yapıttır. Orhan Kemal’le aynı havayı solumuş, dostluğunu kazanmış
olmak, onunla ilgili anılarımı sizlerle paylaşmak bile benim için
büyük onur.”
Nazım Öğütçü de, babası Orhan Kemal’in ölümünün üzerinden kırk yıl
geçmesine rağmen eskimediğini, Türk halkının da onu unutmadığını
belirtti. Nazım Öğütçü’nün elinden ödülünü alan Hidayet Karakuş da,
öğretmen okulunda okurken Orhan Kemal’in kitaplarıyla tanıştığını
belirterek, “Sahneye çıkarken sanki Orhan Kemal elimden tutuyordu. O
günlerden sonra Orhan Kemal gibi yazmayı kendimde bir görev bildim”
dedi. |
| |