Orhan Kemal'in mektubu...
|
|
|
|
Merakın en güzel yanı insanı yeni arayışlara yöneltmesi. Heyecanla
yelkenlerinizi rüzgârla doldurur uçsuz bucaksız bir bilinmeze yol
alırsınız. Kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret etmedikçe, insan yeni
okyanuslar keşfedemez. Fedakârlık yapmadan başarı olamayacağına
göre, günlerce uykusuz, aç ve susuz yaptığınız araştırmanın gizemli
anlarında kendinizi kaybedersiniz. Her incelediğiniz belge sizi
başka bir âleme götürür. Sonunda bulacağınız belki sadece sizi
ilgilendirecektir ama olsun kimsenin zaman harcamak istemediği boş
bir uğraş olarak gördüğü bir çabayı siz sonuca ulaştırdığınız için
huzurlu olacaksınız ya, o yeterlidir.
Orhan Kemal Müzesi'nin kurulması ve daha sonraki yıllarda müzenin
geliştirilmesi hep bu inatçı çalışmanın ürünü. Bulduğum her yeni
belge hem beni hem de toplumu ilgilendirmesi açısından beni daha da
heyecanlandırdı ve tabii ki üstat Orhan Kemal'in belgeleri. Müzeyi
oluşturan görsel malzemelerin yanı sıra, yazılı metinlerin bana
geçmişten getirdiği duygu yüklü anıları. Kitaplarının başlangıç
kısımlarını hep o sarı defterlerde gördüm. Kimi zaman Türkçe kimi
zamanda eski Türkçe harflerle yazılmış, bir yazarın edebiyat
alanındaki yol haritaları. Bunları takip ederek üstadın yazı
gerçeğine tanık olmak, onu anlamak kolaylaşıyordu. Sadece
yapıtlarının başlangıçları değildi benim gördüklerim. Eski gazete
kupürleri, yazarları tarafından imzalanmış kitaplar, fotoğraflar,
mektuplar ve diğer irili ufaklı, değerli değersiz birçok kâğıt
parçaları.
Araştırmacıları ve tabii beni de sırlar dünyasına sokacak olan
mektuplar her zaman önceliğimdi. Hele babamın yazdığı bir mektup
vardı ki, beni bugün dahi yıllar öncesine götürmeye o günleri
hatırlamamı sağlıyordu:
Tevkifhane 9/3/966
Karıcığım ve sevgili çocuklarım;
Bugünkü gazeteler sizi dehşete düşürecek haberlerle dolu ise de
kulak asmayın. Hepsi mübalâğalı. O kadar ki, dün 9. Sulh Ceza hâkimi
bizi tevkife sebep görmemişti. Savcı usulen 3.Asliye Ceza
Mahkemesi'ne itirazda bulundu ve tevkif edildik. Bugün otuz avukat
vekâletimizi üzerine aldı. Ağır ceza mahkemesi nezdinde tahliyemiz
için yeniden müracaat edecekler. Şunu kesin olarak bilin ki, isnat
edilen suç tamamiyle tertiptir. Her şey yakında aydınlığa
çıkacaktır.
Beyoğlu'ndaki taksitçiye durumu anlatın. Merak etmesin. Paramız
olursa şubattan kalan 230 lira ile mart ayının borcunu ödeyin.
'
Bir de Nâzım, Okat Kitabevi'ne uğrayıp Evlerden Biri isimli
romanımın müsveddesini alsın. Sizde dursun. Benden gelecek habere
göre, diğer yayınevine yollarsınız.
Başkaca hepinizin ve bütün dostlarımın gözlerinden öperim. Işıkçığım
üzülmesin. Çıkınca bisikletini mutlaka alacağım.
Haydi hayırlısı. Hoşça kalın.
Orhan Kemal
İsterseniz şu adrese yazın: Orhan Kemal-Tevkifhane-Sultanahmet,
Şehir
Bu mektupta benimle ilgili satırlar her zaman yüreğimi burkmuştur.
Hatta babam yanımda olsun diye bisikletten bile vazgeçtiğimi, Fikret
Otyam'ın babama yazdığı mektuptan öğreniyordum:
Ankara 29 Mart 1966
Çok sevgili Orhan
Yön'de yazdığım mektuba verdiğin ve arkasında 'Görülmüştür. İstanbul
Ceza ve Tevkif Evi Müdürlüğü' damgalı mektubunu aldım. Artık sevinme
faslından bahsetmek yersiz olduğu için burasını atlıyorum.
'
Nâzım geldi ve Batman'a gitti. Bu oğlunla da ne denli övünsen azdır.
Ne efendi, ne hoş çocuk. Aklı başında. Hele hele Işık. Seni nasıl
seviyor, biliyorsun değil mi? Tez gelsin, diyormuş. Bisikletten
vazgeçmiş. Haydi bir masraftan daha kurtuldun!
'
Yön'deki yazım çok ilgi topladı. Yazı değil de senin yazdıkların
elbette. 'Ya böyle mi gerçekten?' diyen diyene.
'
Yengemi teselliye çalıştım. Ama alışkın o duruma. Buna rağmen ağladı
bol bol. Yengelerin yengesi o. Orhan Kemal'in eşi başka türlü
olabilir mi?
'
Kal sağlıcakla reis' Amanı bilin a'
Has kardeşin
Fikret Otyam
Tabii o yıllarda bu mektuplardan haberim yoktu. Ancak yıllar sonra
babamın arşivinde gezinirken bu satırlara tanık olup, o yıllara
dönüyordum. Babamı özlemiş, yanımda olmasını istemiş, bunun için
rüyalarıma giren bisikletten bile vazgeçmiştim. Olmasın ne yapalım.
Zaten hayattan fazla bir şey beklememeyi öğrenmiştim. Ne
oyuncaklarım vardı, ne başka çocuklara her bayram alınan yeni
giysiler, ne de doya doya yemek istediğim çikolatalar. Bunların
yokluğuna alışmıştım. Ama babasız günlere asla!
Otuz altı gün sonra serbest kalmıştı. Evde bayram ediyordum. Bana
çıkınca alacağı bisiklet için değil, yanımda olduğu için mutluydum.
Bu duyguları hasret çeken insanlar ancak anlayabilir. Bugün olan
biten her şeyi takip ederken insanlar evlerinden alınıp götürülürken
hep çocuklar aklıma gelir. Onların hasretle bekleyişleri,
özleyişleri ve yıllar geçse bile kapanmaz olan yürek yaraları.
Herkes babamın mektubunda söz ettiği o bisikleti alıp almadığını
merak etmiştir. Orhan Kemal gibi yüreği insan sevgisi dolu olan,
çocukları asla kırmayan hümanist bir insanın sözünü unutması söz
konusu bile olamazdı. O da unutmadı ve o bisikleti aldı. Ama tam üç
yıl sonra! O gün gerçekten benim için bayramdı. Babam, ağabeyim ve
ben Sirkeci'de bisiklet satan dükkândan hayalimde olan bisikleti
almıştık. Sirkeci'den kalkan banliyö treninin bagaj kısmına koyarak
Menekşe istasyonunda inmiş, ağabeyimle yürüyerek Basınköy'e eve
getirmiştik. Dünyalar benim olmuştu. Babam bana bisiklet almıştı!
1969 yılının sıcak bir gününde babamın bisiklete binmesini
istemiştim. Belki de muzip bir düşünceyle babamın bisiklete
binemeyip, düşeceğini bu duruma güleceğimi düşünmüştüm. Ama üstat
beni utandırmış, bisiklete benden daha iyi binmiş ve sürmüştü. O
günü daima anımsarım.
1970 yılının 2 Haziran günü vefat ettiğinde, ben ve bisikletim
mahzun kalmıştık. Bundan böyle bir daha bisiklete bindiğimi,
büyüdüğümü, okullar bitirdiğimi, iş sahibi olduğumu, evlendiğimi ve
çocuğumu göremeyecekti. Bugün ölümünün üzerinden tam kırk yıl geçti.
Yaşasaydı doksan altı yaşında olacaktı. Yaptığım çalışmalar ve
yapıtlarıyla, dostları, okurlarıyla daha da uzun yıllar aramızda
olacağına yürekten inanıyorum. Zaten kendisi de, 'Gerçek olan
öğrenmektir. Nereden, nasıl öğrenirsen öğren. Nereden, nasıl
öğrendiğin, diploman, hatta neler bildiğin de önemli değil. Ne
yaptığın önemlidir' dememiş midir?
Öyleyse yaptığımızın önemi büyük. Tarih, mademki koynunda sanata ve
bilime hizmet edenleri sonsuza kadar saklayacaktır, toplumun onu
anarak geleceğe taşıması değerbilirliktir. Üstadı ölüm yıldönümünde
saygı ile anıyorum. |
| |