Ana Sayfa

Alkış - Kerim EVREN - Mayıs - Haziran 2010

 

BEYAZ SAYFALAR, BEYAZCAM VE BEYAZPERDEDE ORHAN KEMAL

 

 

Dile kolay, Orhan Kemal'i yitireli yaklaşık kırk yıl olmuş. Önümüzdeki 2 Haziran 2010, sanatçımızın kırkıncı ölüm yıldönümü.

Kimi aydınlarımız, Orhan Kemal için 'yazı işçisi' sıfatını kullanır.

Bizce bu sıfat, alttan alta bir küçümseme içeriyor.

Çünkü, bir tanımlamaya göre, yalnızca eliyle çalışana 'işçi' denir.

Eli ve kafasıyla çalışan kişi, 'usta'dır.

Eli, kafası ve yüreğiyle çalışan ise 'sanatçı'.

İşte, Orhan Kemal de dört dörtlük bir sanatçıdır.

Aziz Nesin, kahvehane köşelerinde yazdığı için Orhan Kemal'e çok kızarmış.

Oysa sanatçımız, belki de kahvehaneyi bir tür 'yazı işliği' olarak özellikle seçiyordu; yoksul insanların yaşantılarını kaleme alırken onların dünyasında, onlarla iç içe hatta onlardan biri olmayı yeğliyordu.

Hem, Orhan Kemal'in yapıtlarındaki -öteki edebiyatçılarımızda pek sık göremediğimiz-sağlam diyalogların gizi de burada olabilir.

Günümüzde doğru dürüst bir yazın eğitimi al(a)mayan -sadece moda yazarların kitaplarını aksesuar gibi taşıyan- birçok genç, Orhan Kemal'i bilse bilse TV'deki "Hanımın Çiftliği" dizisinin yazarı olarak bilir.

Ama kimse, bu dizideki büyük hata yüzünden Türkiye'nin çok önemli bir fırsatı kaçırdığının ayırdmda bile değildir.

Gazeteci yazar Emin Karaca'nın dışında...

Karaca, bir yazısında (1) Orhan Kemal'in söz konusu diziye kaynaklık eden "Vukuat Var", "Hanımın Çiftliği" ve "Kaçak" romanlarındaki karakterlerin, ayrı etnik kökenlerden geldiklerini anımsattı.

Gerçekten de örneğin, Güllü'nün (Özgü Namal) sevgilisi Kemal (Caner Cindoruk) aslında bir Fellah. Arkadaşı "Giritli" Pakize (Tuğçe Ersoy), Güllü'ye, Kemal'le aşkının olanaksızlığını vurgularken şöyle diyor (2):

- İyi ama o Fellah, sen Boşnak. Nasıl olacak bu iş?

Fellah Kemal'le annesi de (Güzin Çorağan) kendi aralarında Arapça konuşuyorlar (3):

"Kırış kırış anası, küçük alüminyum tasta oğlunun sıcak tıraş suyunu getirdi.

'Nereye hazırlanıyorsun?' diye Arapça sordu.

Kemal de Arapça 'Hiç' dedi."

Güllü'nün babası Cemşir (Mehmet Çevik) Kürt. Onun dört karısından, Güllü'nün annesi olan Meryem, Boşnak.

Yine Cemşir'in ikinci karısı "Arnavut Meryem".

Berber Reşit de (Hakan Boyav) "Vukuat Var" romanında "Berber Kürt Reşit" diye geçiyor.

Yani, Orhan Kemal'in söz konusu üç romanına göre, Adana'nın teneke mahallesinde Türkçe, Kürtçe, Arapça, Boşnakça, Arnavutça, Yunanca birbirine karışıyor.

Bu romanlardan TV'ye uyarlanan dizideyse hemen tüm karakterler 'Adana ağzı'yla Türkçe konuşuyor.

Toplumsal dokumuzun dış güçler eliyle yıllardır sinsice gevşetildiği, günümüzdeyse iyiden iyiye çözülmeye, ayrıştırılmaya çalışıldığı ayan beyan ortadayken Orhan Kemal'in vurguladığı 'toplum mozaiği'nin söz konusu kişilerce yok sayılmasına hayıflanmamak elde değil.

Elbette ideal olan, türlü etnik kökenlerden gelen insanların yoksullukta değil, varsıllıkta kuracakları birliktelik. Bunun da yolu birbirini sevmekten, anlamaya çalışmaktan, el ve gönül birliğinden geçer.

İşte, Orhan Kemal de özellikle Nâzım Hikmet'in rahle-i tedrisinden geçtiği onunla ortak cezaevi yıllarından ve mektup arkadaşlığından (1940-1949) sonra içindeki gürül gürül sevgi volkanını dışa vurabileceği yeni mecraları keşfetmiş.

Şiir, öykü, roman, tiyatro derken sanatçımızın yöneldiği mecralardan birinin, 'yedinci sanat' sinema olduğunu görüyoruz.

Yeşilçam'ın, gerçek yaşamda karşılığı olmayan 'karton' tipleri, Orhan Kemal'in ciddi katkılarıyla ete kemiğe bürünüyor; ağdalı melodramlar, ruhbilimsel/ toplumbilimsel anlam ve derinlik kazanmaya başlıyor.

Örneğin, ta 1953 yılında Lütfı Akad ve Orhan Hançerlioğlu ile birlikte senaryosunu yazdıkları "Altı Ölü Var/ İpsala Cinayeti", dönemin sinema anlayışının üzerinde bir film.

Nijat Özön (4), başka ellerce beyazperdeye aktarılsa "kolayca bir Arap melodramına dönüşebilecek" olan öykünün başarıyla uyarlandığını yazıyor:

"... (Altı Ölü Var) daha çok, çeşitli kişilerin anlatımı, belirli olaylar karşısındaki davranışları ve olayların zoruyla geçirdikleri değişmeleri ortaya koyuyordu", 1964 yılında Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde "En İyi Film Ödülü"nü kazanan "Gurbet Kuşları"nın senaryosunu da Yönetmen Halit Refiğ'le birlikte Orhan Kemal yazdı. İkili, filmi Turgut Özakman'ın "Ocak" adlı oyunundan sinemaya uyarladı. Kahramanmaraş'tan İstanbul'a göçen bir ailenin büyük kentteki tutunma savaşımının başarıyla anlatıldığı filmde, Tanju Gürsu, Filiz Akın, Cüneyt Arkın, Mümtaz Ener, Pervin Par, Özden Çelik ... oynamışlardı. (Filmin, Orhan Kemal'in 1962'de yazdığı "Gurbet Kuşları" romanıyla isim benzerliği dışında ilgisi yok.)

Sanatçı, 1973'te de bu kez Reşat Nuri Güntekin'in "Yaprak Dökümü"nü yine Halit Refığ'le birlikte senaryolaştırdı. Filmi, Yönetmen Memduh Ün çekti.

Öte yandan, kendi başyapıtlarından "Bereketli Topraklar Üzerinde"nin senaryosunu da Mahmut Tali Öngören'le birlikte kaleme aldı, Orhan Kemal. Erden Kıral'ın yönetmenliğinde çekilen bu film de sanatçının ölümünden on yıl sonra 1980'de, başta Strasbourg Avrupa Film Festivali Büyük Ödülü, Nantes Festivali Özel Ödülü olmak üzere birçok uluslararası ödülle taçlandırıldı.

TV'de halen, asıl anlam ve öneminden uzaklaşmış olmakla birlikte pahalı bir Hollywood filmi tadında izlediğimiz "Hanımın Çiftliği" ise 1972 yılında Nejat Saydam tarafından (sanatçının nehir romanlarından ilki olan) "Vukuat Var" adıyla beyazperdeye taşınmıştı. 1989 - 1990'da da Orhan Kemalin aynı nehir romanlarından yine "Hanımın Çiftliği" adıyla Ünal Küpeli yönetiminde TRT'ye bir dizi çekilmişti.

Sanatçımızın öykü ve romanlarından uyarlanan, onu yazın dünyasının yanı sıra sinemada da ölümsüzleştiren kimi filmler, yapım yılı ve yönetmenleriyle birlikte şunlar: "Suçlu" (1959- 1960, Atıf Yılmaz) "Avare Mustafa" ("Devlet Kuşu" romanından 1961 -1962, Memduh Ün; 1980 yine Memduh Ün bu kez "Devlet Kuşu" adıyla)

"Murtaza" (1965, Tunç Başaran; 1984, Ali Özgentürk)

"Üç Tekerlekli Bisiklet" (1962-1965, Lütfı Akad)

"El Kızı" (1966, Nejat Saydam) "Mahpus" (1973, Nejat Saydam) "Sokaklardan Bir Kız" (1974, Nejat Saydam) "72. Koğuş" (1987, Erdoğan Tokatlı) "Eskici ve Oğulları" (1990, Şahin Gök) "Tersine Dünya" (1993, Ersin Pertan)

Orhan Kemal için son söz olarak ne söylenebilir?

Galiba, onun için en çarpıcı saptamayı, yazın dünyasının rahmetli 'hoca'sı Vedat Günyol yapmış.

Günyol, (1999'da Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'nca yeniden basılan) deneme kitabı "Çalakalem"de (5) şöyle diyor, büyük yazar için:

"Orhan Kemal bize üç şey getirdi: Kinsiz, herkese açık, cömert yüreğinden insan sıcaklığı; hayat serüveninden, sonra da kafasının ışığından bilinç; insana olan sonsuz güveninden de umut."

(...)

Bedensel yokluğunun kırkıncı yılına yaklaşırken Orhan Kemal'i saygı, sevgi ve rahmetle anıyoruz.


 

1) Karaca, Emin; Bizim Gazete (Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin yayın organı), 19 Aralık 2009 tarihli köşe yazısı

2) Kemal, Orhan; Vukuat Var, Everest Yayınları, 16. baskı, Ekim 2009 istanbul, sayfa 23

3) A.g.y sayfa 27

4) Özön, Nijat; Türk Sinema Tarihi, Artist Yayınları, 1962 İstanbul

5) Günyol, Vedat; Çalakalem, Çan Yayınları, 1977 İstanbul

 

 


[email protected]