Ana Sayfa

Alkış - Mehmet Narlı - Mayıs - Haziran 2010

 

TÜRK ROMANCILIĞINDA ORHAN KEMAL

 


 

İçinde yaşadığı topluma karşı sorumluluk taşıyan her romancı, kendi devrinin sosyal, kültürel, ekonomik gelişme ve dönüşümlerine kayıtsız kalamaz. Hayatı her cephesiyle kavramaya, onu kendi mizaç ve birikimlerine, bağlı olduğu felsefî görüşe, devrin baskın olan eğilimlerine bağlı olarak idrak etmeye çalışır. Bu yanıyla her roman, şu veya bu ölçüde, bir dönemin, davranış, düşünce ve hayal dünyası; her romancı da bu dünyanın kurucusudur.

Roman, elbette bir yapı ve tema bütünlüğüdür. Yazarın konusunu seçmiş olması, konunun bir kişinin veya toplumun dönüm noktalarını ihtiva etmesi, gerçek dünyaya benzeyen ama kendi mantık örgüsü içinde görünen dünyaların etkileyici bir tarzda düzenlenmesi anlamına gelmez. Yazar, yapıyı hazırlayan, yapıyı oluşturan ve geliştiren unsurları da orijinal bir şekilde örmek, en azından geleneksel uygulamalar içinde bazı yeniliklerle sunmak zorundadır.

Orhan Kemal, çok genel manada, edebî arka planı en azından vakayı diyaloglarla takdim etme ve şiveleri kullanma açısından Hüseyin Rahmi Gürpınar'a, kadar uzanan natüralist ve realist roman anlayışını, Sadri Ertem, Sabahattin Ali gibi romancılar kanalından devralan "sosyal gerçekçi" bir romancıdır. Türk romanında "Anadolu'ya yöneliş" şeklinde kendini gösteren muhteva genişlemesi, Orhan Kemal'de, küçük, haylaz ve yoksul gençlerin yaşayışları; sınıf değiştirmek veya ekmeğini kazanmak için mücadele eden işçi, küçük esnaf mücadeleleri; yeni gelişen sanayileşmeyi ağalık ve patronluk arası bir tutumla yansıtan fabrika sahiplerinin hayatları; köylülükten şehir işçiliğine doğru kaymaya çalışan insanların yaşadıkları değişimler olarak görünür. Orhan Kemal, bu malzemeye yaklaşırken “diyalektik materyalizm”in bakış açısına bağlıdır. Yani sosyal çatışmaları "sınıfsal bir bakış"la görür. Fakat bu malzemeyi işleyişi, kendi çağdaşları olan bazı yazarların (mesela köy romancılarının) uyguladığı "toplumcu gerçekçilik" anlayışından farklıdır. Diyebiliriz ki o, sosyal hayata bakarken ve malzemesini seçerken "toplumcu gerçekçi"; bu malzemeyi yansıtırken "gözlemci ve eleştirel gerçekçi"dir. Onun bazı eserlerinde "idealize edilmeye çalışılan tip"lerin görünmesi; bu tiplerin bozuk düzene karşı kişilikli mücadeleler vermeleri, "toplumcu gerçekçi" bir uygulama gibi görünse bile, romanların hepsini dikkate aldığımızda bu tiplerin naiv kaldığını görürüz. Bu kompleks yapıya Orhan Kemal'in kendisi bir isim bulur: "Aydınlık gerçekçilik".

Aydınlık gerçekçilik anlayışı, şahısların değil, sosyal düzenin bozuk olduğu, şahısların bu yüzden yozlaştıkları ana düşüncesine dayanır. Bu anlayışın uygulaması, en kötü davranışları gösteren vaka şahısları karşısında bile tarafsız davranan bir anlatıcı, bu şahısların kurtulacaklarına inanan bir yazar şeklindedir. Orhan Kemal'in bazı romanlarında görülen "olumlu tipler" bu bakışın ürünüdürler. Dikkat edilirse, yazarın "aydınlık gerçekçilik" diye adlandırdığı anlayış, "sosyalist hümanizm"dir.

Orhan Kemal'in gerçekçilik anlayışında vurgulanması gereken bir husus da, yazarın yaşadıklarına çok fazla önem vermesidir. "Ben yaşadıklarımı yazdım" diyen Orhan Kemal, bu bakışıyla, gerçekçiliği, tecrübe ve gözleme kilitlemektedir. Fakat yazarın, bu tavrını daha çok başkalarını "yaşamadan yazıyorlar" şeklinde eleştirirken takındığını görürüz. Orhan Kemal'in romanları, vaka ve yazılış mekanları dikkate alındıklarında iki gurupta toplanırlar: Adana ve İstanbul romanları. İşledikleri konular, seçilen şahıslar esas alındıklarında ise otobiyografik romanlar, işçi romanları, kenar mahallenin yoksul insanlarının romanları ve kötü yolu işleyen romanlar şeklinde tasnif edilirler. Yansıtılan tarihî dönem dikkate alınırsa romanları, tarımda endüstrileşme ve Menderes dönemi romanları olarak ayırabiliriz. Seri romanlar, tip romanları, melodramatik romanlar olarak da bir tasnif yapmak mümkündür. Ancak genel manada Orhan Kemal'in romanları, belirttiğimiz tasnifleri de içine alan şu dört gurupta toplanmalıdır: 1.Yazarın kendi çocukluğunu ve ilk gençliğini, Türkiye'deki siyasî sosyal ve ekonomik değişmelere göndermeler de yaparak işlediği "otobiyografik romanlar". 2.Tarımda endüstrileşmenin, Menderes dönemiyle başlayan demokratik siyasi uygulama ve kapitalist ekonomik yapılaşmanın da yansıdığı "Çukurova'daki tarım ve fabrika insanlarının romanları". 3. Özelikle 1950'lerden sonra değişen sosyal hayat tarzını, tüketim anlayışını ve bunların doğurduğu problemleri ele alan "İstanbul'daki küçük ve yoksul insanların dünyasını anlatan romanlar. 4. Komik tip oluşturma amacının güdüldüğü "Mizahî romanlar. Bu tasnifler, Türkiye'de 1930-1970 arası yaşanan sosyal siyasi ve ekonomik dönüşümlerin romanlarda yansıdıklarını gösterirler. Sosyal değişimleri ve bunların insan üzerindeki etkilerini araştıranlar, Orhan Kemal'in romanlarındaki şehre gelen köylüyü; geleneksel hayat tarzından, karşılıklı çıkarlara dayanan hayat tarzına geçerken çeşitli problemler yaşayanları; ağalıktan patronluğa geçen zengini; artist olmak için evini terk eden kızları okumak zorundadırlar. Siyasi araştırmalar yapanlar, bu romanlarda yansıyan, halkın ve iktidarın Serbest Fırka'ya karşı takındığı tutumları, Demokrat Parti'nin halkın ilgisini nasıl çektiğini, Cumhuriyet Halk Parti'sinin bu akın karşısında nasıl paniğe kapıldığını, bunun yanında politik kayırıcılığın, devlet baskısının nasıl insanları değiştirmeye başladığını görmelidirler.

Türkiye'nin iktisadi tarihinde de Orhan Kemal'in romanları bazı sorulara cevap verecek durumdadır.

Orhan Kemal'in teknik anlamda Türk romanına kattığı yenilikler de vardır. Onun "diyalog" kurmadaki başarısı ve özellikle ikinci bölüm romanlarında kullandığı; şahıslarına fazla karışmayan, zaman zaman araya giren vaka dışı "anlatıcı", birer yenilik olarak kaydedilmelidirler. Diyalogun, şahısların kendi ruhî ve sosyal gerçekliklerini yansıtmada kuvvetli bir imkan olduğunu bu romanlarda net bir şekilde görürüz. Diyaloglar, aksiyona kattıkları ritim, rahat okunmayı sağlama noktalarından da öneme sahiptirler. Maksim Gorki ve Hemingwey'in eleştirel gerçekliğinde asıl pay sahibi olan şahıslarına karışmayan vaka dışı anlatıcı, Orhan Kemal'in özellikle ikinci bölümü oluşturan romanlarında başarıyla kullanılır. Vaka dışı hâkim varlık'tan kurtulmak isteyen gerçekçi eğilimler için bu, yeni bir aşamadır. Şahısları idealize eden ideolojik romanın, sadece olanı gösteren fotoğraf romanın ve şahısları, iyiler ve kötüler diye kategorize eden roman anlayışının arasında, sübjektif realist bir roman anlayışının kurulmasında, bu anlatıcı ve bakış açısı vazgeçilmez bir teknik olarak görülmelidir.

 

 


[email protected]