Ana Sayfa

Sanatalemi - Mehmet Nuri Yardım- 8 Haziran 2010

 

Orhan Kemal'in Yeniden Doğuşu mu?

 



Geçen hafta yani 2 Haziran 2010, Orhan Kemal'in vefatının 40. yıldönümüydü. O, 2 Haziran 1970 tarihinde Bulgaristan'da hayatını kaybetmişti. Bunca koşturmaca içinde bu önemli romancımızın hakkında birkaç satır yazmak istedim. Elbette derinlemesine bir yazı olmayacak bu, belki bir hatırlatma, belki birkaç düşünce kırıntısı... O kadar.

Orhan Kemal, ülkemizde sürekli olarak tartışılan romancılar arasında yer alır. Onu “Üç Kemal”ler arasında sayanlar, edebiyatımızın bu ismini farklı bir yere oturtmuşlardır. Kimi edebiyat tarihçileri ve araştırıcıları ise, Kemal Tahir, Yaşar Kemal ve Orhan Kemal arasında kendilerince mukayeseler yapmış, birini güçlü, birini orta, birini de zayıf kabul etmişlerdir.

Orhan Kemal'in Hanımın Çiftliği televizyon dizisi olarak ilgi görüyor. Aslında hayatta olmayan yazarların eserlerine rağbet gösterilmesi, yeni okuyucuların bu edebiyatçılarla bir şekilde temas kurması önemlidir kuşkusuz. Yeni bakış açıları kazandırır, yeni ufuklar açar insana. Belki sözkonusu yazarın eserleri yeniden değerlendirmeye alınır. Bütün bunlar birer kazanç elbette.

Yıllar önce Beyazıt'taki İl Halk Kütüphanesi'nin adının Orhan Kemal İl Halk Kütüphanesi olarak değiştirilmesi, romancının daha geniş kesimlere ulaşması bakımından katkı sağlamıştır. Ama esaslı katkıyı bence oğlu Işık Öğütçü yapmıştır. Babası için kurduğu müze ile hem hayırlı bir evlat olduğunu göstermiş, hem de Orhan Kemal'in edebiyat dünyasına kazandırılması adına önemli bir adım atmıştır.

2002 yılında Hikmet Neşriyat adına 30 isimden oluşan bir Türk Yazarları Serisi'nin editörlüğünü üstlendiğimde Orhan Kemal'in de unutulmaması gerektiğini düşünmüştüm. Nitekim bu yazarımızı kendisi de iyi bir romancı olan Hurşit İlbeyi kaleme almıştı. Hanımın Çiftçliği televizyon ekranlarına gelince Orhan Kemal yeniden konuşulmaya, yazılmaya ve tartışılmaya başlandı. Sinema tekniği bakımından son derece başarılı olan filme eleştiriler yapılmıyor değil. Roman konusunun uzatıldığı bazı edebiyat eleştirmenleri tarafından gündeme taşınıyor. Ama bu eleştiri aslında Halit Ziya'nın ve Reşat Nuri'nin eserlerinden yapılan televizyon dizileri için de geçerli. Ancak Orhan Kemal'in bu filmden sonra daha çok okunmaya başladığı da bir gerçek. Nitekim yazarın bütün kitaplarını yayımlayan Everest Yayınları da bu gelişmeden memnun olacak ki yazarın bütün kitaplarını bir dizi halinde kültür dünyamıza kazandırmaya devam ediyor.


KALEMLE GEÇEN BİR ÖMÜR

Orhan Kemal, ömrü kalemle geçen yazarlarımızdandır. 1914’te Adana Ceyhan’da doğan Orhan Kemal’in asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü’dür. Orhan Kemal babası Abdülkadir Kemalî Bey’in, 1930’da Adana’da Ahali Partisi’ni kurduktan sonra Suriye’ye kaçınca, orta okulun son sınıfında öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Bir yıl babasıyla birlikte Suriye ve Lübnan’da bir sürgün hayatı yaşayan Orhan Kemal, daha sonra Adana’ya döndü. Pamuk fabrikalarında işçilik, dokumacılık, kâtiplik yaptı. 1950’de İstanbul’a geldikten sonra kalemiyle geçindi. Bulgaristan ve Romanya Yazarlar Birliği’nin davetlisi olarak yarım kalmış bir tedaviyi tamamlamak üzere gittiği Sofya’da 2 Haziran 1970 tarihinde beyin kanamasından öldü. Cenazesi yurda getirilerek İstanbul’da Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Önceleri şiir yazarak edebiyat dünyasına giren Orhan Kemal, çocukluk ve gençlik yıllarını anlattığı Baba Evi ve Avare Yıllar romanlarıyla ünlendi. Yakından tanıdığı kişi ve çevreleri eserlerinde yansıtan yazar, kitaplarındaki sürükleyicilik ve anlatımındaki tabiilikle kendini tanıttı ve okuttu. 11 hikâye kitabı, 26 roman, iki oyun, bir hâtıra bir de inceleme olmak üzere toplam 42 eseri bulunan yazarın, basılmamış çalışmaları da yayıma hazırlanıyor. Edebiyat ödülleri bulunan Orhan Kemal’in başlıca eserleri arasında, Ekmek Kavgası, 72. Koğuş, Kardeş Payı, Bereketli Topraklar Üzerine, Devlet Kuşu, Dünya Evi, El Kızı, Hanımın Çiftliği, Eskici ve Oğulları, Gurbet Kuşları, Yalancı Dünya, Üç Kâğıtçı da bulunuyor. Yazarın hikâye ve romanlarının bazıları da sinemaya aktarıldı.


YENİDEN İLGİ

Türkiye’de güzel şeyler de oluyor. Toplumumuzun artık yazarına, şairine, romancısına sahip çıkmaya başlıyor. Cihangir’de, sahibi bulunduğu bir binanın iki katını “müze” yapılmak üzere ayıran Orhan Kemal’in oğlu Işık Öğütçü, babasıyla ilgili olarak bundan sonra ailesinin söz sahibi olacağını söylemişti. Orhan Kemal Kültür ve Sanat Koordinatörlüğü’nü yürüten Öğütçü, 2000 yılında kendisiyle yaptığım konuşmada Orhan Kemal Müzesi’nin kurulduğunu açıklamıştı. Müzeden sonra bir vakıf hazırlığı içinde olduklarını belirten Işık Öğütçü, müzeyi tanıtacak bir broşürün yoğun hazırlığı içindeydi. Müzede teşhir edilen 200 fotoğraftan 65’i bu broşürde yer almıştı. Ve bu broşürde yer alan fotoğraflar, Orhan Kemal'in çocukluğunu, gençliğini, orta yaş ve son dönemini yansıtıyordu. Ayrıca aile bireyleri ve diğer sanatçı dostlarla da görüntülendiği resimleri çoğunluktaydı.


İLK ZİYARETÇİ

Orhan Kemal Müzesi'ni gazeteci olarak yıllar önce ilk ziyaret eden ve oğluyla konuşan ben olmuştum. O zaman Türkiye gazetesinde çalışıyordum. Bu yakınlık, yazarımızın oğlu Işık Öğütçü'yü duygulandırmıştı. Orhan Kemal’in belli bir dünya görüşüne sahip olduğunu ifade eden Işık Öğütçü, “Ancak o sadece belli bir görüşe mensup olanların değil bütün toplumun yazarıdır. Onun, insana sevgi ve saygı temeline oturttuğu dünyasını, daha geniş kesimlerin tanıması ve kitaplarını okuması için yoğun bir çaba içinde olacağız. Politikalar üstü bir anlayışa sahibiz.” demişti. Orhan Kemal’e sadece aile olarak değil, edebiyat çevreleri ve toplumun da sahip çıkması gerektiğini ifade eden Öğütçü, düzenlenen müzenin son hazırlıkları ile meşgul olmuştu. 120 metrekare alanı kapsayan müzede yazarın kitaplarının ilk baskıları, fotoğrafları ve özel eşyaları yer alıyordu. Ayrıca yazarın hayattayken devam ettiği “İkbal Kahvesi”nin bir benzeri de bu mekânda sembolize edilmesi de düşünülmüştü. Romancının Osmanlı Türkçesi’yle yazdığı eserler, kül tablası, çay fincanı, gözlüğü, çalışma masası, kütüphanesi, daktilosu, paltosu, şapkası da bulunuyordu. Merak edip sorduğumuzda Işık Bey, “Babam bütün kitaplarını Osmanlı Türkçesi’yle yazardı” demişti.


ARAŞTIRICILARA KAYNAK

Müzenin önemli bir özelliği araştırmacılara da kaynaklık edecek olması. Orhan Kemal’le ilgili yapılmış bitirme, master ve doktora tezleri burada bulundurulduğu gibi yazar hakkında yazılmış kitaplar, dergi yazıları ve gazete makaleleri de toplu olarak incelenebiliyor. Resim ve karikatürleri görülebiliyor. Romancı hakkında çalışma yapmak isteyen yerli ve yabancı araştırmacıların ilk başvuracağı mekânlardan biri kuşkusuz Orhan Kemal Müzesi. Öte yandan eserlerinin İngilizce, Fransızca ve Rusça basımları da sergileniyor. Müzeyi ziyaret eden turistler için de yabancı dillerde kaynak bilgi ve broşürler hazırlanmış bulunuyor.


İDEALİST OĞUL

Işık Öğütçü idealist bir oğul. Babası Orhan Kemal'in hâtırasını yaşatmayı kendisine ilke edinmiş. Yıllar boyu babası için ailece bir şeyler yapmayı düşlediklerini ifade eden Orhan Kemal’in kimya mühendisi oğlu Işık Öğütçü, “Kabul edersiniz ki, imkânlarınız elvermeyince bir şey yapamıyorsunuz. Biz de şu anda bazı çalışmaların içine girebileceğimize inanıyoruz. Bu faaliyete girmemizde sevdiğimiz saydığımız bazı yazarların teşvikleri oldu.” diyordu. Ne yazık ki bir çok yazarımızın veya şairimizin çocukları bırakın babaları için müze kurmayı, aksine ellerindeki son hâtıraları bile acımasızca harcayabiliyor, elden çıkarabiliyor ve muazzam kütüphaneleri sahaflara yollayabiliyorlar. Bu bakımdan Işık Öğütçü örnek bir kişilik sergilemiştir bu tutumuyla. Hem vefalı bir evlat olarak babasına sahip çıkmış, hem de Türk edebiyatına büyük bir katkı sağlamıştır.

Işık Öğütçü yıllar önce kendisiyle görüştüğümde Zincirlikuyu’da yatan babası için bir anıtmezar yaptırmayı düşündüklerini belirtmişti. Bazı şair ve yazarlarımızın mezarlarının kaybolduğunu hatırlayınca bu davranışson derece soylu geliyor insana değil mi?

Öğütçü o zaman Orhan Kemal hayranlarına bir de müjde vermişti. Sevenleri romancının eserlerinden bir bölümü kendi sesinden dinleyebileceklerdi. Bilmiyorum, o temenni gerçekleşti mi? Ama o zaman şunları söylemişti Işık Bey: “Maalesef Türkiye’de sesi hiç kayda alınmamış babamın. Ama biz Bulgaristan’a gittiğinde kendisiyle yapılmış 25 dakikalık bir röportajı bulduk. Edebiyat üzerine sorulan soru ve cevaplardan oluşan bu mülâkatta babam 'Fırlama' adlı hikâyesini okuyor. Ardından Nazım’la 3,5 Yıl, Bir Filiz Vardı ve Dünya Evi’nden birer bölümü seslendiriyor. Hazırlayacağımız cd room’da babamın çeşitli görüntülerinin eşliğinde bu röportaj ve okumalar da yer alacak.”


BABA OĞUL AYNI MÜZEDE

Hakan Gence'nin Hürriyet Pazar-Keyif'te 16 Nisan 2006 tarihinde yayımlanan haberinde Orhan Kemal'in babasının da eserlerinin müzeye eklendiğini duyuruyordu. Cihangir’deki Orhan Kemal Müze Evi’ne, yazarın babası Abdülkadir Kemali’nin özel eşyaları ve hâtıra defterinin bulunduğu yeni bir bölüm eklenince müze daha da zenginleşti. Avukat Abdülkadir Kemali, TBMM’nin ilk üyelerinden, muhalif hareket lideriydi. 2005 yılında yayımlanan hâtıraları Cumhuriyet’in ilk yıllarına ışık tutmuştu. Müzede sergilenen eşyalar arasında Nâzım Hikmet’in fırçasından yağlı boya resmi, istiklal madalyası ve Mustafa Kemal imzalı beratı, hâtıra defteri de bulunuyordu. Işık Öğütçü'ye göre, “Artık Orhan Kemal okurlarıyla birlikte siyaset yapan bir muhalifi tanımak isteyenler müzeyi ziyaret edebilecek. Son hazırlıkların tamamlandığı Orhan Kemal Müzesi’ni merak edip gezmek isteyenlerin Taksim’den Cihangir’e inmesi gerekiyor. Akarsu Caddesi üzerindeki 32 numaralı köşe binanın zemin ve giriş katları, edebiyat severleri ve romancının hayranlarını bekliyor.

Bu faslı burada kapamadan önce rahmetli romancımız Mustafa Necati Sepetçioğlu ile yaptığım ve Romancılar Konuşuyor kitabıma da aldığım röportajda Orhan Kemal hakkında söylediklerini hatırlatmak isterim. Sepetçioğlu, Nurettin Topçu ile sağ ve sol yazarlar hakkında konuştuklarını anlatarak, “Nurettin Bey'le konuşurken Sabahattin Ali'den bahis açıldı. 'Ben olsaydım, Sabahattin Ali'yi kazanmaya çalışırdım.' dedim. Nurettin Topçu'nun kızacağını sandım, 'Çok haklısın,' dedi. 'Sabahattin Ali'yi atmamak lâzım.' 'Nâzım Hikmet şuurlu bir haindir. Arada çok büyük bir fark vardır... Orhan Kemal çok efendi bir insan. Onlar orada dükkân açmışlar, orada çalışıyorlar. Orhan Kemal çok sefil bir hayat yaşadı; parasız, sefalet içinde öldü. Bulgaristan'da bir hastanede öldü. Hanımla tabutu başında birer Fatiha okumuştuk...” *

Mustafa Necati Sepetçioğlu, Orhan Kemal hakkında böyle diyor. Milliyetçi görüşe sahip bir çok kişinin de Orhan Kemal'e ilgi gösterdiğini, ona sahip çıktığını, hatta sempati beslediğini biliyorum. Orhan Kemal bu toprağın yazarı. Belki derbeder, belki arayış içindeydi, ama efendi ve yerliydi. Hatasıyla, sevabıyla bizim insanımızdı... Onu vefatının 40. yılında rahmet, saygı ve sevgiyle anıyorum.

(*) (Romancılar Konuşuyor, Mehmet Nuri Yardım, Nesil Yayınları, İstanbul 2008, sayfa: 189)

 


[email protected]