Geçen
hafta yani 2 Haziran 2010, Orhan Kemal'in vefatının 40.
yıldönümüydü. O, 2 Haziran 1970 tarihinde Bulgaristan'da hayatını
kaybetmişti. Bunca koşturmaca içinde bu önemli romancımızın hakkında
birkaç satır yazmak istedim. Elbette derinlemesine bir yazı
olmayacak bu, belki bir hatırlatma, belki birkaç düşünce
kırıntısı... O kadar.
Orhan Kemal, ülkemizde sürekli olarak tartışılan romancılar arasında
yer alır. Onu “Üç Kemal”ler arasında sayanlar, edebiyatımızın bu
ismini farklı bir yere oturtmuşlardır. Kimi edebiyat tarihçileri ve
araştırıcıları ise, Kemal Tahir, Yaşar Kemal ve Orhan Kemal arasında
kendilerince mukayeseler yapmış, birini güçlü, birini orta, birini
de zayıf kabul etmişlerdir.
Orhan Kemal'in Hanımın Çiftliği televizyon dizisi olarak ilgi
görüyor. Aslında hayatta olmayan yazarların eserlerine rağbet
gösterilmesi, yeni okuyucuların bu edebiyatçılarla bir şekilde temas
kurması önemlidir kuşkusuz. Yeni bakış açıları kazandırır, yeni
ufuklar açar insana. Belki sözkonusu yazarın eserleri yeniden
değerlendirmeye alınır. Bütün bunlar birer kazanç elbette.
Yıllar önce Beyazıt'taki İl Halk Kütüphanesi'nin adının Orhan Kemal
İl Halk Kütüphanesi olarak değiştirilmesi, romancının daha geniş
kesimlere ulaşması bakımından katkı sağlamıştır. Ama esaslı katkıyı
bence oğlu Işık Öğütçü yapmıştır. Babası için kurduğu müze ile hem
hayırlı bir evlat olduğunu göstermiş, hem de Orhan Kemal'in edebiyat
dünyasına kazandırılması adına önemli bir adım atmıştır.
2002 yılında Hikmet Neşriyat adına 30 isimden oluşan bir Türk
Yazarları Serisi'nin editörlüğünü üstlendiğimde Orhan Kemal'in de
unutulmaması gerektiğini düşünmüştüm. Nitekim bu yazarımızı kendisi
de iyi bir romancı olan Hurşit İlbeyi kaleme almıştı. Hanımın
Çiftçliği televizyon ekranlarına gelince Orhan Kemal yeniden
konuşulmaya, yazılmaya ve tartışılmaya başlandı. Sinema tekniği
bakımından son derece başarılı olan filme eleştiriler yapılmıyor
değil. Roman konusunun uzatıldığı bazı edebiyat eleştirmenleri
tarafından gündeme taşınıyor. Ama bu eleştiri aslında Halit Ziya'nın
ve Reşat Nuri'nin eserlerinden yapılan televizyon dizileri için de
geçerli. Ancak Orhan Kemal'in bu filmden sonra daha çok okunmaya
başladığı da bir gerçek. Nitekim yazarın bütün kitaplarını
yayımlayan Everest Yayınları da bu gelişmeden memnun olacak ki
yazarın bütün kitaplarını bir dizi halinde kültür dünyamıza
kazandırmaya devam ediyor.
KALEMLE GEÇEN BİR ÖMÜR
Orhan Kemal, ömrü kalemle geçen yazarlarımızdandır. 1914’te Adana
Ceyhan’da doğan Orhan Kemal’in asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü’dür.
Orhan Kemal babası Abdülkadir Kemalî Bey’in, 1930’da Adana’da Ahali
Partisi’ni kurduktan sonra Suriye’ye kaçınca, orta okulun son
sınıfında öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Bir yıl
babasıyla birlikte Suriye ve Lübnan’da bir sürgün hayatı yaşayan
Orhan Kemal, daha sonra Adana’ya döndü. Pamuk fabrikalarında
işçilik, dokumacılık, kâtiplik yaptı. 1950’de İstanbul’a geldikten
sonra kalemiyle geçindi. Bulgaristan ve Romanya Yazarlar Birliği’nin
davetlisi olarak yarım kalmış bir tedaviyi tamamlamak üzere gittiği
Sofya’da 2 Haziran 1970 tarihinde beyin kanamasından öldü. Cenazesi
yurda getirilerek İstanbul’da Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa
verildi.
Önceleri şiir yazarak edebiyat dünyasına giren Orhan Kemal, çocukluk
ve gençlik yıllarını anlattığı Baba Evi ve Avare Yıllar romanlarıyla
ünlendi. Yakından tanıdığı kişi ve çevreleri eserlerinde yansıtan
yazar, kitaplarındaki sürükleyicilik ve anlatımındaki tabiilikle
kendini tanıttı ve okuttu. 11 hikâye kitabı, 26 roman, iki oyun, bir
hâtıra bir de inceleme olmak üzere toplam 42 eseri bulunan yazarın,
basılmamış çalışmaları da yayıma hazırlanıyor. Edebiyat ödülleri
bulunan Orhan Kemal’in başlıca eserleri arasında, Ekmek Kavgası, 72.
Koğuş, Kardeş Payı, Bereketli Topraklar Üzerine, Devlet Kuşu, Dünya
Evi, El Kızı, Hanımın Çiftliği, Eskici ve Oğulları, Gurbet Kuşları,
Yalancı Dünya, Üç Kâğıtçı da bulunuyor. Yazarın hikâye ve
romanlarının bazıları da sinemaya aktarıldı.
YENİDEN İLGİ
Türkiye’de güzel şeyler de oluyor. Toplumumuzun artık yazarına,
şairine, romancısına sahip çıkmaya başlıyor. Cihangir’de, sahibi
bulunduğu bir binanın iki katını “müze” yapılmak üzere ayıran Orhan
Kemal’in oğlu Işık Öğütçü, babasıyla ilgili olarak bundan sonra
ailesinin söz sahibi olacağını söylemişti. Orhan Kemal Kültür ve
Sanat Koordinatörlüğü’nü yürüten Öğütçü, 2000 yılında kendisiyle
yaptığım konuşmada Orhan Kemal Müzesi’nin kurulduğunu açıklamıştı.
Müzeden sonra bir vakıf hazırlığı içinde olduklarını belirten Işık
Öğütçü, müzeyi tanıtacak bir broşürün yoğun hazırlığı içindeydi.
Müzede teşhir edilen 200 fotoğraftan 65’i bu broşürde yer almıştı.
Ve bu broşürde yer alan fotoğraflar, Orhan Kemal'in çocukluğunu,
gençliğini, orta yaş ve son dönemini yansıtıyordu. Ayrıca aile
bireyleri ve diğer sanatçı dostlarla da görüntülendiği resimleri
çoğunluktaydı.
İLK ZİYARETÇİ
Orhan Kemal Müzesi'ni gazeteci olarak yıllar önce ilk ziyaret eden
ve oğluyla konuşan ben olmuştum. O zaman Türkiye gazetesinde
çalışıyordum. Bu yakınlık, yazarımızın oğlu Işık Öğütçü'yü
duygulandırmıştı. Orhan Kemal’in belli bir dünya görüşüne sahip
olduğunu ifade eden Işık Öğütçü, “Ancak o sadece belli bir görüşe
mensup olanların değil bütün toplumun yazarıdır. Onun, insana sevgi
ve saygı temeline oturttuğu dünyasını, daha geniş kesimlerin
tanıması ve kitaplarını okuması için yoğun bir çaba içinde olacağız.
Politikalar üstü bir anlayışa sahibiz.” demişti. Orhan Kemal’e
sadece aile olarak değil, edebiyat çevreleri ve toplumun da sahip
çıkması gerektiğini ifade eden Öğütçü, düzenlenen müzenin son
hazırlıkları ile meşgul olmuştu. 120 metrekare alanı kapsayan müzede
yazarın kitaplarının ilk baskıları, fotoğrafları ve özel eşyaları
yer alıyordu. Ayrıca yazarın hayattayken devam ettiği “İkbal
Kahvesi”nin bir benzeri de bu mekânda sembolize edilmesi de
düşünülmüştü. Romancının Osmanlı Türkçesi’yle yazdığı eserler, kül
tablası, çay fincanı, gözlüğü, çalışma masası, kütüphanesi,
daktilosu, paltosu, şapkası da bulunuyordu. Merak edip sorduğumuzda
Işık Bey, “Babam bütün kitaplarını Osmanlı Türkçesi’yle yazardı”
demişti.
ARAŞTIRICILARA KAYNAK
Müzenin önemli bir özelliği araştırmacılara da kaynaklık edecek
olması. Orhan Kemal’le ilgili yapılmış bitirme, master ve doktora
tezleri burada bulundurulduğu gibi yazar hakkında yazılmış kitaplar,
dergi yazıları ve gazete makaleleri de toplu olarak incelenebiliyor.
Resim ve karikatürleri görülebiliyor. Romancı hakkında çalışma
yapmak isteyen yerli ve yabancı araştırmacıların ilk başvuracağı
mekânlardan biri kuşkusuz Orhan Kemal Müzesi. Öte yandan eserlerinin
İngilizce, Fransızca ve Rusça basımları da sergileniyor. Müzeyi
ziyaret eden turistler için de yabancı dillerde kaynak bilgi ve
broşürler hazırlanmış bulunuyor.
İDEALİST OĞUL
Işık
Öğütçü idealist bir oğul. Babası Orhan Kemal'in hâtırasını yaşatmayı
kendisine ilke edinmiş. Yıllar boyu babası için ailece bir şeyler
yapmayı düşlediklerini ifade eden Orhan Kemal’in kimya mühendisi
oğlu Işık Öğütçü, “Kabul edersiniz ki, imkânlarınız elvermeyince bir
şey yapamıyorsunuz. Biz de şu anda bazı çalışmaların içine
girebileceğimize inanıyoruz. Bu faaliyete girmemizde sevdiğimiz
saydığımız bazı yazarların teşvikleri oldu.” diyordu. Ne yazık ki
bir çok yazarımızın veya şairimizin çocukları bırakın babaları için
müze kurmayı, aksine ellerindeki son hâtıraları bile acımasızca
harcayabiliyor, elden çıkarabiliyor ve muazzam kütüphaneleri
sahaflara yollayabiliyorlar. Bu bakımdan Işık Öğütçü örnek bir
kişilik sergilemiştir bu tutumuyla. Hem vefalı bir evlat olarak
babasına sahip çıkmış, hem de Türk edebiyatına büyük bir katkı
sağlamıştır.
Işık Öğütçü yıllar önce kendisiyle görüştüğümde Zincirlikuyu’da
yatan babası için bir anıtmezar yaptırmayı düşündüklerini
belirtmişti. Bazı şair ve yazarlarımızın mezarlarının kaybolduğunu
hatırlayınca bu davranışson derece soylu geliyor insana değil mi?
Öğütçü o zaman Orhan Kemal hayranlarına bir de müjde vermişti.
Sevenleri romancının eserlerinden bir bölümü kendi sesinden
dinleyebileceklerdi. Bilmiyorum, o temenni gerçekleşti mi? Ama o
zaman şunları söylemişti Işık Bey: “Maalesef Türkiye’de sesi hiç
kayda alınmamış babamın. Ama biz Bulgaristan’a gittiğinde kendisiyle
yapılmış 25 dakikalık bir röportajı bulduk. Edebiyat üzerine sorulan
soru ve cevaplardan oluşan bu mülâkatta babam 'Fırlama' adlı
hikâyesini okuyor. Ardından Nazım’la 3,5 Yıl, Bir Filiz Vardı ve
Dünya Evi’nden birer bölümü seslendiriyor. Hazırlayacağımız cd
room’da babamın çeşitli görüntülerinin eşliğinde bu röportaj ve
okumalar da yer alacak.”
BABA OĞUL AYNI MÜZEDE
Hakan Gence'nin Hürriyet Pazar-Keyif'te 16 Nisan 2006 tarihinde
yayımlanan haberinde Orhan Kemal'in babasının da eserlerinin müzeye
eklendiğini duyuruyordu. Cihangir’deki Orhan Kemal Müze Evi’ne,
yazarın babası Abdülkadir Kemali’nin özel eşyaları ve hâtıra
defterinin bulunduğu yeni bir bölüm eklenince müze daha da
zenginleşti. Avukat Abdülkadir Kemali, TBMM’nin ilk üyelerinden,
muhalif hareket lideriydi. 2005 yılında yayımlanan hâtıraları
Cumhuriyet’in ilk yıllarına ışık tutmuştu. Müzede sergilenen eşyalar
arasında Nâzım Hikmet’in fırçasından yağlı boya resmi, istiklal
madalyası ve Mustafa Kemal imzalı beratı, hâtıra defteri de
bulunuyordu. Işık Öğütçü'ye göre, “Artık Orhan Kemal okurlarıyla
birlikte siyaset yapan bir muhalifi tanımak isteyenler müzeyi
ziyaret edebilecek. Son hazırlıkların tamamlandığı Orhan Kemal
Müzesi’ni merak edip gezmek isteyenlerin Taksim’den Cihangir’e
inmesi gerekiyor. Akarsu Caddesi üzerindeki 32 numaralı köşe binanın
zemin ve giriş katları, edebiyat severleri ve romancının
hayranlarını bekliyor.
Bu faslı burada kapamadan önce rahmetli romancımız Mustafa Necati
Sepetçioğlu ile yaptığım ve Romancılar Konuşuyor kitabıma da aldığım
röportajda Orhan Kemal hakkında söylediklerini hatırlatmak isterim.
Sepetçioğlu, Nurettin Topçu ile sağ ve sol yazarlar hakkında
konuştuklarını anlatarak, “Nurettin Bey'le konuşurken Sabahattin
Ali'den bahis açıldı. 'Ben olsaydım, Sabahattin Ali'yi kazanmaya
çalışırdım.' dedim. Nurettin Topçu'nun kızacağını sandım, 'Çok
haklısın,' dedi. 'Sabahattin Ali'yi atmamak lâzım.' 'Nâzım Hikmet
şuurlu bir haindir. Arada çok büyük bir fark vardır... Orhan Kemal
çok efendi bir insan. Onlar orada dükkân açmışlar, orada
çalışıyorlar. Orhan Kemal çok sefil bir hayat yaşadı; parasız,
sefalet içinde öldü. Bulgaristan'da bir hastanede öldü. Hanımla
tabutu başında birer Fatiha okumuştuk...” *
Mustafa Necati Sepetçioğlu, Orhan Kemal hakkında böyle diyor.
Milliyetçi görüşe sahip bir çok kişinin de Orhan Kemal'e ilgi
gösterdiğini, ona sahip çıktığını, hatta sempati beslediğini
biliyorum. Orhan Kemal bu toprağın yazarı. Belki derbeder, belki
arayış içindeydi, ama efendi ve yerliydi. Hatasıyla, sevabıyla bizim
insanımızdı... Onu vefatının 40. yılında rahmet, saygı ve sevgiyle
anıyorum.
(*) (Romancılar Konuşuyor, Mehmet Nuri Yardım, Nesil Yayınları,
İstanbul 2008, sayfa: 189) |