Ana Sayfa

Cumhuriyet - Işık Öğütçü - 26 Haziran 2010

 

GÜLE GÜLE İLHAN AĞABEY…

 




Son yolculuğuna uğurladığımız İlhan Ağabey için de duygularımı yazmak istedim. O da babamın dostlarından biriydi. Dostlar yavaş yavaş azaldıkça bir hüzün kaplar yüreğimi. Sessizce ağlarım, giden dostların ardından. Kimine yapılan haksızlıklar karşısında yüreğim çaresizce sızlar, çektirilen acıları duyarım vücudumun derinlerinde. Ama isyan edemem, cesaretim yetmez kabuğumun içine çekilir pısarım.

İlhan Ağabey gibi dostunuz, her gün size açılan cesur bir pencere varsa hayatta sırtınız yere gelmez. O sizin yerinize cesaretle, yılmadan haksızlıklarla savaşır. Çaresizlerin çaresi, kimsesizlerin kimsesi, güçsüzlerin gücü, yılgınların ümidi olacaktır. Sizi yüreklendirecektir. Önce kabuğunuzdan başınızı çıkaracak sonra pısırıklığınız gidecektir. Onunla pencereden daha güçlü bakmaya başlayacak, gün doğmadan meşime-i şeb’den neler doğacağına inanmaya başlayacaksınızdır.

Bazıları İlhan Ağabey’in eski moda olduğunu, artık geçerliliğini doldurmuştu diyebileceklerdir. Ama bu maksatlı yorum ve olumsuz koşullarda bile inancımızın gücünü , bilinçli yıldırma yapan, aklınca moral bozan güçsüzlerde günü geldiğinde göreceklerdir. Bir gün mutlaka bir şafak vakti yenilgilerden sıyrılıp yenmeyi de başaracağız. Yüzyıllardır kaderine boyun eğmiş, bir kere başarmış ama tekrar başaracak olan bu halka babam, İlhan Ağabey ve diğer tüm yurtseverler inanmadılar mı? Bizim de inanmamız gerektiğini yazılarında vurgulamadılar mı? O zaman yılgınlığa yer yok. İlhan Ağabeyler hiçbir zaman ölmezler. Zaten ölümde bir şey yapamaz onlara. Yel kayadan ne alır? Büyük granit anıta ne olur ki? Ona haksızlık edenler unutulacaktır elbette. Ama tarih onu koynunda daima saklayacaktır.

4 Haziran 2002 tarihli, “Pencere” yazısında babam için şunları dile getirmişti, “Acımasız bir değirmen taşı insanlarımızı öğütüp yok ediyor…Dünden farkımız şu: Bugün bu durumu doğal sayıyoruz; yitip giden insanlarımızı düşünen, dinleyen beri gelsin… Tarihimizde matbaa yoktu, gazete yoktu, resim yoktu, heykel yoktu, roman yoktu! Bireycilik tezgahından geçmeden, toplumculuk’a özendik! Orhan Kemal bu çelişkili fırtınanın yarattığı olağanüstü yazar kimliğiyle edebiyatımızda romanın özgün bir örneği… ‘İkbal’ ne demek? Hayatında ‘İkbal’in yalnız kahvehanesini görebilen Orhan Kemal’e borcumuz büyük… Ancak gariptir. Biz ona ödül vermedik; ama o ölümünden sonra yazılarımıza ödül dağıtıyor…” Bilgeliği, insan sevgisi, sade ama görkemli yaratıcılığıyla hepimize ağabey oldu. Orhan M.Arıburnu, İlhan Ağabey içinde geçerli olan, “Kutsal özgürlük savaşımıza yetişebilseydi, ilk zafer bayrağını taşıyan değil, ilk ölenlerimizden olurdu.” yazısında ne kadar haklı! Toplumdan alacaklı olarak ölmesini bilen gerçek yurtsever İlhan Selçuk’a ne mutlu!

Güle güle İlhan Ağabey, “Dünya bir pencereymiş, her gelen bakıp geçmiş,”
deseler de, sen bu güzel ülkemin doğudan batıya uzanan uygarlık yolunun üzerindeki aydınlık pencerenden çekip gitmeyecek, bize daima sevgiyle, ışıkla bakacaksın! Türkiye penceren hep aydınlık olsun.

 

 


[email protected]