EMEĞİN YAZARI ORHAN KEMAL EMEĞİN KAVGASINDA YAŞIYOR…
|
|
|
|
Edebiyatımızda,
roman adına hayata müdahil olan emeğin sanatçısı Orhan Kemal’i 2
Haziran 1970’te ölüşünün 40. yıldönümünde saygıyla selamlıyoruz.
Orhan Kemal, kurulu düzeni zorlayan insanların öfke ve neşelerine,
daha iyi yarın isteklerine sanatıyla katkıda bulunma çabasını hiçbir
zaman göz ardı etmedi. Yapıtlarının ana dokusunu oluşturan insan
sevgisiyle; sanatçı olarak sorumluluk bilincini ve halkının
geleceğine için sanatını oluşturma çabasını hiçbir zaman arka plana
bırakmadı. Vedat Günyol’un deyişiyle, Orhan Kemal bize üç şey
getirdi: Kinsiz, herkese açık cömert yüreğinde insan sıcaklığı;
hayat serüveninden sonra da kafasının ışığından bilinç; insana olan
sonsuz güveninde umut.
Sınıfsal bakışından hiç kopmayan yüreği sosyalizm ve TKP için çarpan
Orhan Kemal, daima yoksul ve dürüst insanların yazarı oldu. Ona göre
sanatçı, insanı anlayacak, savaşını anlayacak, buna katılacak;
kolaylıkla aldatılan kişilerin aldanmalarına karşı duracaktı. Her
zaman bakışını belirleyen sanat, “İnsanlığın, insanlık tarafından,
insanlık için yönetilme çabası adına sanat” oldu.
Yazarlığının gizlerini de şu tümcelerde vermişti: “Yazmak için
yaşamak, duymak, halkı algılamak gerekir... Bir yazar için çok
gereklidir halkın içinde kalabilmek... Ve halkın değişimini
algılamak.. Eskimemek için.” Orhan Kemal, dünya halklarıyla da
buluşarak, yapıtlarıyla halkın içinde soluk alıp vermeye devam
ediyor.
“Dudakları patlamış, ağızları köpük içinde, yorgun, yılgın insanlar
bir haftalık emeklerinin karşılığını almağa gidiyorlardı. Gözler
çökmüş, yüzler buruşup kararmış. Sıtmadan zangır zangır titreyen
ırgatlardan biri arada kafileden ayrılıyor, ya bir hendek kıyısı, ya
da koyu gölgeli bir ağacın altına kendini atıyor, toprağa
kapanıyordu. Hiç kimse başkasına yardım edecek hâlde değildi. Kalan
kalıyordu. Ölen ölecekti, gidebilense gidecek.
Çukurova’nın bereketli topraklarında şehre karıncalar gibi çekilen
ırgatlar, oraya, Taşköprü’nün oradaki ırgat pazarına birikmek için
canlarını dişlerine takmışlardı.” (Bereketli Topraklar Üzerinde
romanından...)
|
| |