Ana Sayfa

Radikal - Hakkı Devrim - 10 Nisan 2010

 

Muzaffer Bey'siz nasıl olacak?

 


Dünkü gazetelerde Hanımın Çiftliği televizyon dizisine dair haberleri okuyup, tam sayfa reklamları görüp de Orhan Kemal’i hatırlamamak mümkün değildi. Dizinin tele-vizyon anonslarında Hanımın Çiftliği’nden, «Orhan Kemal klasikleri»nden biri, diye söz ediliyor. Huyum kurusun, söylemeden edemem, Orhan Kemal benim için klasik Türk yazarlarından biri değildir.
200 civarı hikâyesi vardır. Daha çok romanlarıyla tanınır. Bazı hikâye ve romanları oyunlaştırılarak sahnelenmiş ve başarılı da olmuştur: 72. Koğuş, Bekçi Murtaza, Eskici Dükkânı, Kardeş Payı gibi. Bekçi diye bir film de yapıldı o romanından. Bereketli Topraklar Üzerinde sanırım en çok okunan ve bilinen romanıdır.
Ailesinin hareketli bir hayat hikâyesi vardı. Yazmaya onları anlatarak başladı. Askerliğini yaparken solculuktan 5 yıl ceza aldı. Bursa Cezaevi’nde Nâzım Hikmet’le aralarında kurulan yakınlıktan elbette çok etkilendi. Çukurova insanı ve işçileriydi konuları. 1950’de İstanbul’a geldi. Burada kalemiyle geçinecek ve büyük şehrin gurbetçileriyle de ilgilenecekti. Tedavi için Sofya’ya gitmişti, orada öldü (1970).
İyi bir anlatıcıydı Orhan Kemal. Sahici, yapmacıksız, anlattığı meseleleri yaşayarak öğrenmiş biri. Klasik kavramını «Eskiden beri devam etmekte olan, yerleşmiş kurallara uyan» anlamından ayrı düşünemezsiniz. Bu durumda da ben «Çok okunan eserlerin yazarı» tarifini, biraz uzun ve alçak gönüllü olsa da, klasik tarifine tercih ederim.

*

Hanımın Çiftliği’nin de Orhan Kemal’in çok okunmuş romanlarından biri olduğunu biliyorum. Kanal D’nin başarılı dizisinin seyirci sayısıyla karşılaştırılınca, o çok okunulmuşluğun ne anlama geldiğini tahmin etmekten de âciz değilim elbette.
Hanımın Çiftliği dizisinin «müdavim»lerinden, yani aksatmayan seyircilerinden biriyim. Pamuk tarımının ön planda olduğu bir hikâye değil bize anlatılan. (Onu daha çok Yaşar Kemal anlatır.)
Odak noktamız evet çok geniş arazili bir çiftlik, onu ecdadından devralmış -üstelik dizideki pek de yakışıklı- çiftlik ağası Muzaffer Bey (Mehmet Aslantuğ), ekrandaki güzellerin en şirini Güllü Hanımağa (Özgü Namal) ve birbirinden başarılı kâhya, çiftliğin hizmetkârları, Güllü’nün akrabaları ve o zümreden işçiler, esnaf, şöför. Biraz da şehir eşrafı ve halktan insanlar...
Hanımın Çiftliği’nde sizin anlayacağınız biz toprakla, çiftçilerle, fakir fukarayla değil, varlıklı veya yoksul gene insanlar arası ilişkilerle meşgulüz.
Ben, evet hikâyenin metni, tiyatro-sinema-televizyon diye farklı tarzı falan filan, ama mesela bir diziye devam etmem için de oyuncularla mutlaka barışık olmalıyım. Söyleyemem, yazamam ama bazen hazzetmediğim bir oyuncuyla habire karşılaşmayayım diye gitmediğim oyunlar, filmler gibi seyretmediğim diziler de oluyor. İki başrol oyuncusu dahil (ikisi de sevgililerimdir) bütün kadroyla aram iyi. Bu gece, Muzaffer Bey’in vurulup öleceği bölümü ben henüz seyretmedim, ama siz gördünüz. Ben, Mehmet bundan böyle olmayacak diye şimdiden dertliyim.

 

 


[email protected]