Dünkü gazetelerde Hanımın Çiftliği televizyon dizisine dair
haberleri okuyup, tam sayfa reklamları görüp de Orhan Kemal’i
hatırlamamak mümkün değildi. Dizinin tele-vizyon anonslarında
Hanımın Çiftliği’nden, «Orhan Kemal klasikleri»nden biri, diye söz
ediliyor. Huyum kurusun, söylemeden edemem, Orhan Kemal benim için
klasik Türk yazarlarından biri değildir.
200 civarı hikâyesi vardır. Daha çok romanlarıyla tanınır. Bazı
hikâye ve romanları oyunlaştırılarak sahnelenmiş ve başarılı da
olmuştur: 72. Koğuş, Bekçi Murtaza, Eskici Dükkânı, Kardeş Payı
gibi. Bekçi diye bir film de yapıldı o romanından. Bereketli
Topraklar Üzerinde sanırım en çok okunan ve bilinen romanıdır.
Ailesinin hareketli bir hayat hikâyesi vardı. Yazmaya onları
anlatarak başladı. Askerliğini yaparken solculuktan 5 yıl ceza aldı.
Bursa Cezaevi’nde Nâzım Hikmet’le aralarında kurulan yakınlıktan
elbette çok etkilendi. Çukurova insanı ve işçileriydi konuları.
1950’de İstanbul’a geldi. Burada kalemiyle geçinecek ve büyük şehrin
gurbetçileriyle de ilgilenecekti. Tedavi için Sofya’ya gitmişti,
orada öldü (1970).
İyi bir anlatıcıydı Orhan Kemal. Sahici, yapmacıksız, anlattığı
meseleleri yaşayarak öğrenmiş biri. Klasik kavramını «Eskiden beri
devam etmekte olan, yerleşmiş kurallara uyan» anlamından ayrı
düşünemezsiniz. Bu durumda da ben «Çok okunan eserlerin yazarı»
tarifini, biraz uzun ve alçak gönüllü olsa da, klasik tarifine
tercih ederim.*
Hanımın Çiftliği’nin de Orhan Kemal’in çok okunmuş romanlarından
biri olduğunu biliyorum. Kanal D’nin başarılı dizisinin seyirci
sayısıyla karşılaştırılınca, o çok okunulmuşluğun ne anlama
geldiğini tahmin etmekten de âciz değilim elbette.
Hanımın Çiftliği dizisinin «müdavim»lerinden, yani aksatmayan
seyircilerinden biriyim. Pamuk tarımının ön planda olduğu bir hikâye
değil bize anlatılan. (Onu daha çok Yaşar Kemal anlatır.)
Odak noktamız evet çok geniş arazili bir çiftlik, onu ecdadından
devralmış -üstelik dizideki pek de yakışıklı- çiftlik ağası Muzaffer
Bey (Mehmet Aslantuğ), ekrandaki güzellerin en şirini Güllü Hanımağa
(Özgü Namal) ve birbirinden başarılı kâhya, çiftliğin hizmetkârları,
Güllü’nün akrabaları ve o zümreden işçiler, esnaf, şöför. Biraz da
şehir eşrafı ve halktan insanlar...
Hanımın Çiftliği’nde sizin anlayacağınız biz toprakla, çiftçilerle,
fakir fukarayla değil, varlıklı veya yoksul gene insanlar arası
ilişkilerle meşgulüz.
Ben, evet hikâyenin metni, tiyatro-sinema-televizyon diye farklı
tarzı falan filan, ama mesela bir diziye devam etmem için de
oyuncularla mutlaka barışık olmalıyım. Söyleyemem, yazamam ama bazen
hazzetmediğim bir oyuncuyla habire karşılaşmayayım diye gitmediğim
oyunlar, filmler gibi seyretmediğim diziler de oluyor. İki başrol
oyuncusu dahil (ikisi de sevgililerimdir) bütün kadroyla aram iyi.
Bu gece, Muzaffer Bey’in vurulup öleceği bölümü ben henüz
seyretmedim, ama siz gördünüz. Ben, Mehmet bundan böyle olmayacak
diye şimdiden dertliyim.
|