Orhan Kemal’in romanından Ayfer Tunç’un senaryolaştırdığı ‘72.
Koğuş’ eli yüzü düzgün bir film. Oyuncular, özellikle Hülya Avşar
görülmeye değer...
72. Koğuş’un oyununu izlemedim, izleyemedim. Yönetmeni Kemal Başar
beğendiğim işlere imza atan biri olduğu halde beceremedim bir türlü.
Tiyatro sahnesinde eğitimli oyunculuğa inandığım için olabilir
(başrollerde Yavuz Bingöl, Kerem Alışık ve Azra Akın vardı), daha
önce Sadri Alışık Tiyatrosu’nda ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ı görüp
pişman olduğum için olabilir ya da sadece zamanı uyduramadığımdan...
Neticede Orhan Kemal’in romanından uyarlanan ‘72. Koğuş’u izlemek
sinema perdesinde mümkün oldu. Ve aslında iyi ki de öyle olmuş,
çünkü gayet olumlu duygularla çıktım sinemadan. Öncelikle senaryo
için Ayfer Tunç’u kutlamak isterim elbette. Romanın içinde
kaybolmamış, son derece derli toplu bir iş çıkarmış ortaya.
Daha önce ‘Deli Deli Olma’ ve ‘O... Çocukları’nı çeken yönetmen
Murat Saraçoğlu da tüm yoksunluğu, sefaleti, insanı insanlıktan
çıkaran acımasız koşullarıyla 1940’ların cezaevi ortamını başarıyla
çiziyor.
Pencereden atılan tavuk kemikleri için birbirini parçalayan
mahkumlarla başlıyor film. Bana göre durum zaten yeterince iç
parçalayıcıyken, fazla abartılmış bir sahne bu. Orada Yavuz
Bingöl’ün oynadığı Kaptan’ı tanıyoruz. Kapışmaya girmeyen,
ağırbaşlı, kalender bir adam. Üzülerek izliyor ‘şerefli bir mahluk’
olarak yaratıldığına inandığı ‘insan’ın durumunu... Açlığın olduğu
yerde şeref filan barınamıyor, görüyoruz ki.
Sonra Kaptan’a anasından bir 150 lira geliyor ve birden aydınlanıyor
koğuştaki garibanların dünyası. Karınları doymaya, ilikleri
kemikleri ısınmaya başlıyor. Ama yazık ki gene ‘şeref’ten söz
edebilmek mümkün değil... O çıkmış gitmiş kere.
İnsan olmaya dair düşünmek için...
Diğer
yanda kadınlar koğuşuna bir yeni mahkum transfer oluyor, Fatma
(Ağzından ilk kelime çıktığı anda filme damgasını vuran Hülya
Avşar). Kendisine bulaşılmadıkça susan, ama hakkını yedirtmeyen,
dişli bir kadın. Koğuşta hüküm süren düzene kafa tutuyor, idamlık
Meryem’i de (Songül Öden) himayesine alıyor.
Ve günlerden bir gün, Kaptan, çamaşır asan Fatma’yı görüyor... Görür
görmez vuruluyor...
Oyunculuklar için söyleyeceğim ilk şey, yan karakterlerin hem çok
iyi çizilmiş hem de çok iyi oynanıyor oluşu. Özellikle kadınlar
koğuşunda. Başta Songül Öden ve Nursel Köse olmak üzere, Ayça
Damgacı, Burcu Salihoğlu... Fırsatçı gardiyanda Bülent Şakrak...
Kötü adam rollerinin şahane oyuncusu Civan Canova gene harikalar
yaratıyor... Filmin bir sürprizi de, ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’dan
beri gönüllerdeki yerini hiç kaybetmeyen Ahmet Mekin...
Asıl üçlüye gelince; Hülya Avşar’ın iyi oyuncu olduğunu kabul
etmeyen pek yoktur bu memlekette. ‘72. Koğuş’ da bunu bir kez daha,
hem de adamakıllı gösteriyor. Milliyet Sanat dergisinde Miraç Zeynep
Özkartal’ın yaptığı söyleşide “Bana bu saatten sonra ödül vermeye
kalkmayın, hakaret kabul ederim” demiş. Kendisini değerlendirecek
nitelikte sinemacıların Atıf Yılmaz, Ertem Eğilmez, Osman Seden gibi
isimler olabileceğini, artık kimseye bu hakkı vermediğini söylemiş.
Hissiyatını anlamakla beraber fazla iddialı buluyorum, tipik bir
Hülya Avşar çıkışı. Ama bence gene de buna teşebbüs edecek jüri
olacaktır, olmalıdır, kayıtsız kalınacak bir performans değil çünkü.
Yavuz Bingöl, en son ‘Üç Maymun’la zaten rüştünü ispat etmişti. ‘72.
Koğuş’ta da gayet başarılı, Kaptan ona yakışmış.
Koğuşun en fırsatçı, en dalavereci, en beter adamını oynayan Kerem
Alışık’a dairse tek bir şey söyleyebilirim: Yetenek babadan oğula
geçen bir şey olmadığı için üzgünüm...
Sonuçta ‘72. Koğuş’a içinizin daralmasını, ruhunuzun kararmasını
göze alarak ama yine de bir başyapıt değilse de eli yüzü düzgün bir
film ve iyi oyunculuklar görmek üzere gidebilirsiniz. Bir de ‘insan’
olmaya dair düşünmek için... Filmi birçok açıdan ‘eski’ bulsanız da
onun çağı geçmiyor çünkü. Ya da en azından geçmesin istiyor insan... |