İzmir’e, kitap fuarına giderken,
Orhan Kemal’in ‘Yüz Karası’nı almıştım yanıma. Everest Yayınları
kitabı, “İlk defa 1960 yılında yazılıp, bugüne kadar tefrika
edildiği gazetelerin sayfalarında kitaplaştırılmayı bekleyen bir
roman Yüz Karası” diye tanıtıyor. Orhan Kemal’den yalnız bugünkü
kuşakların değil, pek çoğumuzun okumadığı, ‘yeni’ bir roman. Bundan
güzel sürpriz olur mu?!
Işık Öğütçü, önsözünde benden de
söz açmış. Oldum bittim canımı sıkan bir iddia vardır: Kimilerine
göre, Orhan Kemal, geçim derdiyle yazdığı eserlerinde çalakalem yol
almış. Bu iddiaya karşı çıkmıştım. Orhan Kemal’in ‘Serseri
Milyoner’, ‘İki Damla Gözyaşı’, ‘Gavurun Kızı’ gibi romanlarında,
kendi dünyasını, o eşsiz, acı dolu Orhan Kemal dünyasını asla
gölgelemediğini söylemek istemiştim. Işık Öğütçü bu sebeple beni
anmış.
‘Yüz Karası’, Orhan Kemal’in
öylesi romanlarından. Tefrika edilmek üzere yazılmış, ama gazete
okuruna bir şeyleri söylemeye çalışırken, bambaşka okurlara,
bambaşka zamanlara ses yöneltiyor. Orhan Kemal, İstanbul Son Saat
gazetesine –belleğim yanıltmıyorsa, bir ‘akşam gazetesi’ydi- tefrika
edilecek eserini şöyle tanıtıyor: “Roman fakir bir ailenin
ümitlerini, ıstıraplarını, hayal kırıklıklarını belirten hümanist
bir eserdir.”
51 yıl sonra, irkilten, çok düşündürten, ‘Yüz Karası’ndaki
ilişkilerin, o ümit ve hayal kırıklıklarının bugün sürüyor olması.
Donakalıyorsunuz; yarım yüzyıl boyunca, değiştiği her an ileri
sürülmüş, ama donmuş kalmış mumya toplum karşısında
donakalıyorsunuz!..
[...] |