Ana Sayfa

Evrensel.Net - Sevda Aydın - 18 Mayıs 2011

 

50 yaşında tazecik bir roman: Yüz Karası

 

1960 yılında yazılıp, bugüne kadar tefrika edildiği gazetelerin sayfalarında kitaplaştırılmayı bekleyen Orhan Kemal’in Yüz Karası romanı Everest Yayınlarının gayretiyle okuyucusu ile buluştu. Işık Öğütçü’nün keşfettiği romanda, Orhan Kemal yine yoksul insanı, kıyı semtleri ve fukara yaşamın büyük hayallerini konu alıyor, aynı zamanda 1950-60’lı yılların siyasi ortamından da ip uçları veriyor.

Kerpiç bir evde, sefalet içinde yaşayan bir ailenin yaşam öyküsünü, İstanbul’a uzanan hayal yolculuklarını, bin bir fedakarlık ve emekle beslenen umutlarının koca bir hüsrana dönüşünü ele alan yazar, gerçekçi bakışıyla yaşadığı dönemin toplumsal sorunlarını yarattığı karakterler ve bu karakterlerin hayatlarında yansıtıyor.

Dondurma satarak ailesini geçindiren Baba İlyas ve bahçeden topladığı sebzeleri Adana’nın sıcağına aldırmadan, sokakta kurduğu tezgahta satan karısının dört çocukları vardır. En büyükleri Ahmet, İstanbul’da ‘doktorluk mektebinde’ okumaktadır. Evde Mehmet hariç herkesin geleceğe dair ümitleri Ahmet’in doktor olmasına bağlıdır. Baba İlyas, doktor babası olacaktır. Abidinpaşa Caddesi’nde diğer doktorlar gibi bir de tabela asıldı mı bu yoksulluk da bitecektir. Annenin ümitleri de benzerdir ama en önemlisi yıllardır gurbette olan oğluna kavuşacaktır. Evin büyük kızı Ayşe, bir fabrikanın iplikhane bölümünde çalışır. Ağabeyinin doktor olmasıyla bu işten kurtulacağını umut ederek geçirir günlerini. Ailenin en küçükleri Fatma ise, henüz üç yaşında  Ahmet’in kendisini okutup doktor yapacağını söyleyen annesinin dizinin dibinde oyunlar oynar. Evin dikkafalı, okumayan, düzenli çalışmayan, sokaklarda top oynayan oğlu Mehmet ailesinin gözünde ‘yüz karası’dır.

Orhan Kemal, Yüz Karası romanı üzerine yaptığı bir röportajda ‘Romanlarınızın mevzuunu daima halktan almak, kahramanlarınızı daima fakirlerden seçmek gibi bir alışkanlığının nerden gelmektedir’ sorusuna şu cevabı verir. ‘Varlıklıların yaşamını pek bilmem.  Yakından tanıdığım insanlar, fakir fukara. Onları çok iyi tanıyorum. Tanıdığım için de onları anlatıyorum’

Yazar, yakından tanıdığı bu yaşamı eserlerinde derinlemesine yansıtmıştır. Olayların geçtiği sokaklar, evler  bunun izlerini taşır. Ahmet’in Vefa’daki evi ve karakteristik özellikleri bu bağlamda romandaki yerini alır.

Ahmet ailesinin beklentilerinin bilincindedir fakat ‘Can önce gelir’ bencilliğiyle geleceğini bambaşka hayallerle kurar. Zengin olmanın yollarını, onurundan bile vazgeçebileceği bir yönelimle arar. Ailesinin Mehmet’e yüklediği ‘yüz karası’ vasfını, onca emeği, fedakarlığı ve beklentileri hiçe sayarak aldığı kararlarla Ahmet alır.

Orhan Kemal’in insan sevgisi, umuda olan tutkusu ve gerçekçi anlatımı bir çok eserinde okuru sarmalamıştır. Bugünün insanının böyle bir etkiye ihtiyacı varken gelen bu romana “Hoş geldin” demekte gecikmemek lazım..

 


[email protected]