Hanımın çiftliğini dizi yapanlar, bu romanlarda toplumcu gerçekçi
Orhan Kemal’e ait ne varsa tümünü kazıyıp atmışlardır.
Orhan Kemal, 41 yıldır işçi sınıfının yüreğinde gömülü...
. . .
“Seslendi bez dokuyan basma dokuyana
- Duydunuz mu arkadaşlar,
Kim çıktı dışarı?
- Orhan Kemal.”
Böyle başlıyor Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Orhan Kemal’e Ağıt”
başlıklı şiiri. Şiir, ağıt olmaktan çok bir uğurlama havasıdır
aslında. Şiirin tamamındaki, uzaktan uzağa duyduğumuz uğultunun,
“gök dökülürcesine kuşlar”la, “göz alabildiğine pamuklar”ın, “çuvalı
on kuruşa koza ayıran çocuklar”la, “Satılmış’ın arabasındaki
atlar”ın davul-zurna seslerine karışan uğultusu olduğunu, yine
uzaktan uzağa duyduğumuz fısıltıdan anlarız:
“Seslendi ulu çınarın kökü uluca kavağın köküne
- Duydunuz mu kardaşlar,
Kim girdi içeri?
- Orhan Kemal.”
İŞÇİLERİN ORHAN KEMAL’E SON GÖREVİ
Bulgar Yazarlar Birliği'nin çağrısı üzerine gittiği Sofya'da, 2
Haziran 1970 günü ölen Orhan Kemal’in cenazesini 5 Haziran’da
Kapıkule’den alıp İstanbul’a doğru yola çıkan şair ve yazar
dostlarını, Fazıl Hüsnü’nün bu şiirini doğrulayan bir sürpriz
bekliyordu Babaeski’de. Orhan Kemal’i şehrin girişinde karşılayan
işçiler, yazarlarına olan son görevlerini tabutuna çiçek sunarak
yerine getiriyorlardı. Çiçek buketinin üzerinde şu sözler yazılıydı:
“Biz işçiler, hatıran önünde saygıyla eğiliriz”.
ÇAĞDAŞ FERHAT
“Çağdaş Ferhat’tı Orhan Kemal/Bilirdi kayalar nice sert/Yara yara
geldi dişiyle tırnağiyle/En dipten en tepeye/Yiğit insan, yalın
kuvvet/Ünü büyüyecek dilden dile/Kimse önleyemeyecek/Bin yıl sonra
bakacaksınız/O var köylerde, kentlerde/Okullarda çocukların
ezberinde/Derin vurdu kazmayı/Orhan Kemal ölmeyecek”.
Talip Apaydın ise, ölümünün ardından yazdığı şiirde bunları söylüyor
“Çağdaş Ferhat” olarak nitelediği Orhan Kemal için.
“Ferhat” bir iğretileme belki, ancak, kazmayı derin vurduğu
saptaması tümüyle gerçektir!
EDEBİYATIN EMEKÇİSİ
Orhan Kemal gerçekten de derin vurdu kazmayı. Bunu, eserlerinin
belli başlılarını; öykü, roman ve oyunlarını şöyle bir hatırlayarak
da anlayabiliriz. Orhan Kemal’in indiği derinlik de, bu derinliğin
neresi olduğu da yapıtlarından belli olacaktır.
Toplumun “en alttakileri” olarak da tanımlayacağımız bu derinlikteki
kesim elbette işçi sınıfıdır. Hayat öyküsünden de bildiğimiz gibi,
Orhan Kemal hem ilk gençlik yıllarında Beyrut’ta ve Adana’da, hem de
daha sonra bulaşıkçılık, matbaa işçiliği ve kâtiplik gibi birçok
işte çalışmıştır. Adana’nın çırçır fabrikalarındaki pamuk işçilerini
de, İstanbul’un Cibali Tekel Fabrikası’ndaki tütün işçilerini çok
yakından, taa içlerinden tanımaktadır. Adana’dan İstanbul’a
göçtükten sonra da, yaşamını 1970’teki ölümüne dek bir edebiyat
emekçisi olarak sürdüren Orhan Kemal’in 1950 ve 1960’larda
öykülerini satabilmek için Cağaloğlu’nda, senaryolarını satabilmek
için de Yeşilçam’da çalmadık kapı bırakmadığı edebiyatımızın
edebiyat tarihlerine yansımayan yanlarından sadece biridir.
ORHAN KEMAL’DEN KAZINANLAR
Orhan Kemal’e, birkaç yıldan beri uzatıla uzatıla pehlivan
tefrikasına çevrilen “Hanımın Çiftliği” dizisinden bakarsak
yanılırız! “Hanımın Çiftliği” ile bu romanda geçen olayların öncesi
ve sonrasındaki olayları anlatan “Vukuat Var” ile “Kaçak”, Orhan
Kemal’in en önemli romanları değildir. Evini geçindirmek için çok
yazmak durumundaki Orhan Kemal, bazı konuları, farklı zamanlarda
başka yönleriyle yeniden ele almıştır. Bu üç romanın “Hanımın
Çiftliği” üst başlığı altında toplanması, yazarın ölümünden çok daha
sonra, yakın zamanların işidir. “Hanımın Çiftliği”ni dizi yapanlar,
bu romanlarda toplumcu gerçekçi Orhan Kemal’e ait ne varsa tümünü
kazıyıp atmışlardır. Orhan Kemal’in en önemli yapıtlarından
“Bereketli Topraklar Üzerinde” romanından uyarlanan filmin başına
gelenler henüz belleklerdeyken reyting peşinde koşan dizi
filmcilerden aslına uygun film beklemek elbette hayal olurdu.
İŞÇİ SINIFININ ROMANCISI
Orhan Kemal’in en önemli romanları, yazarın Çukurova’daki tarım
işçileri ile çırçır fabrikalarını anlattığı Bereketli Topraklar
Üzerinde, Murtaza ve Cemile ile İstanbul’daki Cibali Tütün Fabrikası
işçileri ve çevresini anlattığı Devlet Kuşu, Gurbet Kuşları ile
Müfettişler Müfettişi gibi romanlarıdır. Panait Istrati’den tatlar
bulduğumuz Baba Evi, Avare Yıllar ile Dünya Evi ise, Orhan Kemal’in,
yaşam öyküsel özellikler taşıyan, birbirinin devamı yine üç önemli
romanıdır. Öyküleri içinde ise Ekmek Kavgası’nı, Çamaşırcının
Kızı’nı, Grev’i, Kardeş Payı’nı ve İşsiz’i il akla gelenler olarak
sayabiliriz. Bunların tümü de Orhan Kemal’in içinden çıkıp geldiği
işçi sınıfını anlatırlar. Türkiye’de bir işçi sınıfı edebiyatından
söz edilebiliyorsa, bu edebiyatta, Orhan Kemal’in öyküleri,
romanları ve oyunlarıyla azımsanmayacak bir emeği ve önemli bir yeri
vardır. Orhan Kemal’in 1950’lilerin sonları ile 1960’larda yazdığı
işte tüm bu öykü ve romanlar, Türkiye’de işçi sınıfının durumunu tüm
gerçekçiliği ile ortaya koyan yapıtlardır. Özelleştirme,
taşeronlaştırma ve sendikasızlaştırma sarmalındaki günümüz işçi
sınıfı, sömürünün en vahşi biçimlerini yaşarken Orhan Kemal’in bu
vahşi biçimlerin yaşanmış en kaba örneklerini anlattığı öykü ve
romanları okumakta, okunduysa bir kez daha okumakta yarar var.
|