Son zamanlarda dizi haline getirilen Hanımın
Çiftliği dizisini değil de romanın kendisini merak ediyordum. Bir
süre Önce internetten Orha Kemal'in Hanımın Çiftliği roamanını
ısmarladım. Ancak 3 ciltten birincisini aldığımın farkında değildim.
Meğerse ısmarladığım roman, üçlü romanın birincisiymis. O yüzden
sadece birinci cilt: Vukuat Var romanını okudum. Geri kalanları da
yakında edinmek istiyorum.
Roman dili, çağdaş yazarlarımızın tersine, oldukça
yalın. Hikaye de gerçek hayattan fışkırmış, bilindik bir hikaye.
Karakterler kitabın sayfalarından çıkıp gerçek hayattaki gibi
davaranıp konuşuyorlar. Film seyreder gibi kitap okumak buna deniyor
olmalı.
Kurgu Adana'nın bir işçi mahallesinde geçer. Baş
kahraman Güllü'dür. Bir fabrika işçisi olan Güllü bundan elli küsur
yıl önce feminizmi bangır bangır bağıran sarsıcı bir karakterdir.
Babası Kürt Cemşir ile arkadaşı Berber Reşit ve Güllü'nün ağabeyi
Hamza acımasız bir çete halinde Güllü'yil satmak için uğraşılar.
Yaptıkları planların küçültücülüğüne karşı Güllü'nün sapasağlam
ayakta durup başkaldırışını okumak, yazarın kadını Ödül gibi başında
taşıyışına bir Örnek bence.
Güllü, işçi Fellah Kemal'e duyduğu aşkı karar ve
idealizmle savunur, maalesef sonunda aşk kazanmaz da kaba güç ve
vicdansızlık prim yapar. Güllü zengin bir ağanın yeğeni olan
Ramazan'la zorla evlenemeyeceğinden Kemal'e kaçar. Cemşir ve
adamları kızı eve geri getirir. İsyan bayraklarını çeken Güllü'ye
haddini bildirmek için bir direğe bağlayıp bayılana kadar döverler.
Kızı kurtarmaya gelen Kemal, kışkırtılmış Hamza tarafından
katledilir. Güllü'nün ilk ve tek aşkı artık yoktur. Çaresiz
Güllü'nün dayanağı kalmamıştır. Ramazan'ın getirdiği bir taksiye
biner ve yeni evine, çiftliğe gider. Üçlünün ilki burada biter.
O dönemin taşrasında yaşanan dışavurumcu cinselliği
çok şaşırtıcı buldum. Ne yalan şöyleyim Türkiye cinselliği 1990larda
keşfetti sanıyordum. Beni yuhalayabilirsiniz. Ama 1950li yıllarda
yaşanan aşklar, tensellik, tenselliğin çiftler arasında (evli veya
evlilik dışı) hissedilmesi, konuşulması, yaşanması, hazlar,
tatminler, muhabbetler ve bir de üçüncü partilere sunumu tamamen
doğal ve bir o kadar da iç gıcıklayıcı (!).
Kadınların yaratıcılıktan uzak dişilikleri,
erkeklerin kendi aralarında kadını et parçasına indirgeyen argo
konuşmaları, jigolo yaşantı, ince cinsel detaylar, Ölçüsüz ve
kaçamak zevkler romanı bugünün TV dizilerine aday yapmış olmalı.
Oysa yazar o günün toplumuna ait oluşumları geri planda verirken
aile ve birey yaşantısına berrak bir ışık tutmuş. Örneğin ezilmiş
kadınlar ve çocuklar, kuma yaşantısı, din adamının arsız Özel
yaşantısı, kadının "erkeğin malı" ve erkeğin de kadının "küçük
tanrısı" oluşu, zenginin fakir ve güçsüzü aleni sömürüsü, fuhuşun
görmezden gelinişi ve hatta normal sayılısı gibi konular
yansıtılmış.
Akıcı bir hikayenin yanında bu kitapta; alınan
politik kararların halk içinde yorumundan, değişen sosyal Örgünün
çiftçi ve köylüyü madur bırakmasına, ağaların servetlerini kat kat
arttırırken yoksulu ezip daha da yoksullaştırmasına, kadının
toplumda varlığını hissetirmek için debelenişine kadar çok çeşitli
toplum Öğeleri bulunabilir.
Bunu takip eden iki romanı da okumayı planlıyorum.