Ana Sayfa

Şarköy Gazetesi - Hasan Akarsu - 14 Temmuz 2011

 

 “İSTANBUL’DAN ÇİZGİLER” (*)

 



İstanbul’dan Çizgiler”, Orhan Kemal’in sağlığında basılamayan tek yapıtı. Önsözde, Ferit Öngören yapıtın ortaya çıkış öyküsünü anlatıyor. 1965’te Orhan Kemal ile Ferit Öngören bu yapıtı birlikte tasarlıyorlar. Orhan Kemal’le birlikte İstanbul’u dolaşacaklar, Orhan Kemal, öykülerini yazacak, Ferit Öngören ise çizgilerini çizecek. Çalışmalar bir süre birlikte yürütülüyor. Orhan Kemal, 1970’te sayrılanıp Sofya’ya götürülüyor ve yaşamını yitiriyor, yapıtın ortaya çıkışı aksıyor böylece. Yapıtta, Orhan Kemal’in, yazar arkadaşlarından Yaşar Kemal’i, Kemal Tahir’i, Muzaffer Buyrukçu’yu çeşitli nedenlerle eleştirdiği gözleniyor. Kemal Tahir’i eleştirisi:”Ben onu tanırım, o beni tanır. Eğitimi ne, okulu ne. Yahu diyorum, bırak bu iktisatçı, sosyolog, felsefeci pozlarını. Herkes kendi işini yapsın. Sen roman yaz roman diyorum. Fakat roman yaşanarak yazılır. Tek bir yaşantısı yok. İşte bu boşluğunu gidermek için, felsefeden, sosyolojiden, tarihten yardım umuyor. Yaşamamış efendim. Olmaz.” (s.11) Yaşar Kemal’i eleştirisi:”Kör’e bak sen. Anlamaz toplumu. Dağdan geldi şehre sığmadı. Şimdi dağı da unuttu, şehri ise bilmiyor. Git biraz dolaş dağları, gör, tazelen diyorum. Beyimiz salonlarda viski içiyor. Viski içip masal yazmayı Yaşar’da gördük…” (s.13) Orhan Kemal’in bu ve benzeri sözleri, yazarların birbirilerini kıskanmalarına örnek oluşturuyor. Ne değin ciddi sözler olduğunu bilemiyoruz. Belki takılmalık sözler bunlar yazarlar arasında.
Orhan Kemal’e, ölümünden sonra saygı olarak hazırlanan bu yapıt, üç bölümden oluşuyor: İstanbul’dan Çizgiler, Taşlıtarla, Kısa…Kısa.
İstanbul’dan Çizgiler’de 13 bölüm bulunuyor. Anlatıcı-yazar, Taşlıtarla’da yaşananları, gözlediklerini yansıtıyor. Konuk olduğu Adanalı hemşerisinin yoksulluğunu, çıkmazını anlatıyor. Daha sonra küçük bir memur olan hemşerisiyle İstanbul’un birçok semtini adım adım dolaşıp kiralık ev arıyorlar; ama bulamıyorlar. Bu arama sırasındaki gözlemleri, karşılaştıkları olaylar ilgi çekici. Haliç kıyıları, Eyüp, Aksaray, K.M. Paşa, Abanoz Sokağı vb yerler, ilginç yönleri ve kırsal kesimden gelen insanlarıyla tanıtılıyor. Onlarla birlikte kiralık ev aramaya katılan bir başka taşralıyı tanıtırken yazarın ne usta gözlemci olduğunu anlıyoruz: “Evet, kasketinden, poturundan, yemenilerinden, daha çok da bıyığının kesilişinden akıyordu taşralılık. Laciverdi soluk kasketinin altında, makineyle tıraşlı başı, saçları…Saçları bembeyazdı. Vardı şöyle böyle ellisinde. Güzel yurdunu bırakıp da ne diye gelmişti sanki buralara?…” (s.19) Kiralık ev arama sırasında, aracıların dolandırma öyküleri de saptanıyor. Damı akan ahır gibi bir eve istenen kira ederi de caydırıcı oluyor. Öykülerin çoğu birbirinin süreği. Kimi kez başka bir olayla birlikte başka öykülere geçiyor yazar. Sözgelimi; Abanoz Sokağı’ndan çıkan köylü kılıklı üç adamla tanışıp onların yaşam öykülerini dinleyip anlatıyor. Biri pehlivan, biri kara kuru, diğeri sarı benizli üç adamı Beyoğlu’nda gezdiriyor. Başka bir öyküde anlatıcı, yıllar sonra karşılaştığı ortaokul yıllarından arkadaşını, onun şoförünü tanıtıyor, Beyoğlu gecelerindeki yaşantıyı anlatıyor. 27 Mayıs Devrimi yeni yapılmış, halkın beklentileri çok; ama istenilenler yapılamıyor. Geçim sıkıntıları halkı zor durumda bırakıyor.
Öykülerin çoğunda, kırsal kesimden İstanbul’a gelip gecekondularda yaşayan insanları tanıyoruz.
Yapıtın ikinci bölümünde Taşlıtarla öyküleri ağırlıkta. Anlatıcı, bir gazeteci olarak gidiyor semte. Kahvelerde söyleşi yaparak insanların elektrik, su, kanalizasyon vb. sorunlarını dinliyor. Beş kişilik ekibiyle üç kez gidiyor Taşlıtarla’ya. DP’nin seçim öncesi yaptırdığı gecekonduların çöktüğünü gözlüyor. Romanların derme çatma gecekondulardaki yaşantılarını sergiliyor. Beştelsizler, Yeşiltepe semtleri, Dereiçi 12. Sokak vb. gezdikleri yerler. Anlatıcı, iktidarların halka verdiği sözleri yerine getirmediğini vurguluyor:”İktidarlar vaat ederler, bizler yazarız, birtakım insanlar da vaatlerin gerçekleşmesini beklerler. Günler, haftalar, aylar geçer. Oylar verilip alınır, yeni iktidarlar yıpranır, yıpranan iktidarlar yıkılıp gider. Yenileri yeni vaatlerle gelirler…Bu böylece sürer.” (s.135) Bugün de öyle değil mi? Türkiye’de yarım yüzyıldır yaşananların tanıklığını yapıyor anlatıcı.
Üçüncü bölümde “Kısa…Kısa” anlatılan çarpıcı olaylara tanık oluyoruz. Dinsel bir bayramda, mantar tabancası olmayan yoksul çocuğun oyuna alınmayışı, anlatıcı o çocuğa tabanca alsa da onuruna yediremeyip oyuncak tabancayı almaması. Sabahleyin işine giden güzel bir kıza, iki delikanlının sarkıntılık etmesi, polis gelince de sıvışmaları. Anlatıcının delik ayakkabısını onarttıktan sonra, ayakkabıcıya 75 kuruş yerine, 2,5 lira vermesini kınayan varlıklı birisiyle tartışması. Yazar, bu yoksul düşmanına tepkisini gösterirken, yoksulların daha çok istemesini savunuyor:”İsteyin! Buzdolabı, elektrik süpürgesi, çamaşır makinesi, apartman isteyin, kuştüyü yatak, canfesten yorgan, tereyağı, bal, kaymak isteyin. Yeni elbiseler, ayakkabılar, trenler, otobüsler, uçaklar isteyin, dünyayı gezmek, bütün dünyayı dolaşmak isteyin, ne bileyim isteyin oğlu isteyin. İstemesini bilip istediklerine ulaşanlar kadar isteyin, her şey ama her şey isteyin. Dünya sizin, hepinizin, hepimizin…” (s.149) Anlatıcı, İstanbul’un göbeğinde çarşaflı kadınların çok olduğu bir semti tanıtırken, güzel kadınların çarşaftan kurtulmak için nasıl can attıklarını anlatıyor. Sokakta kovboyculuk oynayan çocukların dünyasını, işsiz kalmış lahımcının iş bulma sevincini, Mısırçarşısındaki satıcıların mallarını satmak için çevirdikleri dümenleri, dilencilerin dümenlerini, dolmuşlarda yaşananları, parası olmayıp yaşama becerisi gösterenleri, zina halinde yakaladığı karısını usturayla kesenleri, işyerinden alacağını alamayanların sıkıntılarını, belediye otobüslerinde yaşanan olayları, ikiyüzlü, tutarsız kişileri, gece hayatı yaşayan kadınları vb. başarıyla anlatıyor.
Yazar Orhan Kemal’in akıcı, yalın diliyle, başarılı gözlemleriyle yansıttığı İstanbul’u, kırsal kesim insanlarını tanırken kimi kez gülümsüyorsunuz, kimi kez de içiniz burkuluyor. Ferit Öngören’in çizgileriyle zenginleştirdiği “İstanbul’dan Çizgiler” bir solukta okunuyor.

(*) İstanbul’dan Çizgiler- Orhan Kemal, Everest Yayınları, 6. Basım, Ağustos 2008
(Gerçemek, Aydıncık-Mersin, Ocak-Şubat 2011)


[email protected]