Menfaatler, haysiyet meseleleri, sınıf atlama telaşı, kaderine razı
olmama, başka bir hayat yaşama arzusu, kloş etek, yüksek topuk,
beyaz bluz, sipsivri ayakkabılar, apartman hayali, geniş arabalar,
küfürler, para lakırdısı, dayaklar, kadınları sömüren posasını
çıkaran ayyaşlar, namustan dem vurup atıp tutanlar, şunlar bunlar…
Orhan Kemal mahallesinden söz ediyorum. Orhan Kemal romanlarında hep
aynı yoksul mahalle anlatılır: öyle ki sahnedeki isimleri değişse de
hep aynı oyuncuların oynadığı bir tiyatro grubunu andırır
anlattıkları. Romanlardaki zenginler bile bir kuşak evvel
maraba’dırlar veya büyük şehrin piyasasında-kapitalizmin
cenderesinde maraba’ya dönüşme tehdidiyle karşı karşıyadırlar.
Ağanın veya köşkün efendisinin aklının bir köşesinde yoksul kalmak,
soğanla bulgur pilavıyla yetinmek vardır.
Aşk Değil Cinsiyetçilik
Orhan Kemal’in romanlarında zenginlik düşleri, para hırsı vs vardır
ama zengin evleri neredeyse hiç anlatılmaz. Yoksulların ve kenar
mahallelerin yazarıdır Orhan Kemal. Onların dilini, dünyasını, kavga
ve tutkularını, yalpalamalarını resmetmeyi sevdiği aşikârdır. İnşaat
işçileri, muavinler, şoförler, kasiyerler, garsonlar, çamaşırcılar
görürüz. Doğru dürüst işi olmayan adamlar, haytalık eden
delikanlılar, artis olmak isteyen genç kadınlar, şen dullar, gözü
dışarıda ablalar hatırlarız romanlarından. Aşk lafı çok konuşulur:
örneğin aşk sevdiği uğruna ölmeyi gerektirir türü romantik iddialar
duyarız ama aslolan aşk değil ekseriyetle cinselliktir veya doğrudan
doğruya, tek kelimeyle paradır: aşk değil mangır lazım denir, aşk
fasaryadır yapılır. Evlenme vaadiyle kadınlar aldatılır, erkekler
âşık rolleri oynarlar. “Laf atanlar” mutlaka dayak yer; kadınlar
“pas vermezler”, iki kadeh içince sapıtanlar vardır, eli sık sık
bıyıklarına giden, kadınlara kancık ya da kahpe diyen, onlara
yiyecekmiş gibi bakan orta yaşlılara rastlarız. Başlık parası,
görücü usulü, severek-kaçarak kocaya varma, zenginle evlenip yırtma
konuşulur. İlk aşkla evlenme tutkusu, methedilen bir kenar mahalle
rüyasıdır. Bugünden bakıldığında Orhan Kemal cinsiyetçi bir dünyayı
mı anlatıyor yoksa ta en baştan erkek bir dille mi yazıyor diye
sormamız gerekiyor. Geçim sıkıntısıyla (süratle) yazdığı
tefrikalarında kadınları cinsiyetçi cümlelerle anlattığını, bunları
pek değiştirmeden kitaplaştırdığını biliyoruz. “Taş gibi bembeyaz
bacaklar, kütür kütür kadınlar, entarisini geren sert memeler vs”
erotizmle açıklanabilir gibi gelmiyor bana. Hayat değişiyor, yeni
bakış açılarıyla, romanın hangi dönem nasıl yazıldığını hesap
ederek, empati kurarak (ve kullanarak) yakın dönem klasiklerimize
bakmamız gerekiyor artık.
Nasıl Resmedilmeli?
Orhan Kemal’in Kötü Yol romanından bir çizgi roman uyarlaması
yayınlandı geçenlerde. Oğuz Demir yapmış çizimleri, daha önce de
Hüseyin Rahmi’den bir uyarlaması çıkmıştı. Bu kez siyah beyaz
çalışmış, çinisinin renginden daha iyi olduğu görülebiliyor. Çok
hızlı çizilmiş, çok fazla yakın çizim yapılarak sahneler
geçiştirilmiş, bu da görülebiliyor, o sebeple çizgisinden ziyade
editöryal tercihten söz edeceğim. Bilemiyorum, Kötü Yol’un kaderi
hızlı yazılmak ve çizilmek olabilir. Orhan Kemal’in başka
romanlarından izler taşıyan, tekrara düştüğü bir anlatısıdır bu.
Yalancı Dünya’nın Neriman’ı ile Kötü Yol’un Nuran’ı veya her iki
romandaki Reşat ile Bülent Nejat’ın film şirketleriyle ilişkisi
benzerdir. Yalancı Dünya 1966 tarihinde yayınlanmış, Kötü Yol’sa
ondan üç yıl sonra.
Benim asıl ilgimi çeken Orhan Kemal romanlarının nasıl bir çizgiyle
resmedilebileceği meselesi. Kötü Yol, güç ilişkilerine değinmekle
birlikte tipik bir melodramdır: buluşma, ayrılma, tehlike ve
birleşme kurgusu içerir. Bu, hayat dolu erkekler ve kadınlar, aşk,
tutku ve entrika demektir. Orhan Kemal’in dili erkeklik kalıplarına
göre işler ve kadınlar, hemen her defasında erotik bir obje olarak
sunulurlar. Kadın vücudundan bahsederken kullanılan dil tercihi
(geçerken Mulvey’i analım) bakma hazzı yaratacak biçimde kullanılır.
Bu dünya, çizgiye aktarılırken o bakma hazzını artıracak veya
“carne”yi çağrıştıracak biçimde tipleştirmeler yapılmasını
gerektiriyor. İkinci bir unsur, Orhan Kemal romanlarını gerçekçi ve
canlı kılan, mekânların, argo ve konuşma iştahının yansıtılmasıyla
ilgili. Diyalekt ve jargonu ister istemez romandan iyi seçerek
aktaracaksınız ama tiplemelerin mimik ve jestlerinin değişken ve
dikkat çekici nitelikte betimlenmesi bu durumda bir başka şart
oluyor. Gerçekçilik vehmini besleyecek şekilde arkaplan ve mekân
tasarımlarının fotoğraf ayrıntısında-belgeselci bir tonda
istiflenmesi de önemli. Eğer mekândan bir aktörmüşçesine
yararlanamazsanız, arkaplan çizimlerine ayrıntı katmazsanız
uyarlamanın gerçekçilik iddiasını, romanın akışına ve balon
yazılarına bırakmış olursunuz.
Kötü Yol çizgi romana uyarlanırken en azından arka planlarda
foto-realistik bir çizgi kullanılmalıydı. Emeği ve iyi niyeti
gözardı ediyor değilim. Üstelik Oğuz Demir, çizerlik hayatının en
yoğun çalışmalarından birini, belki de ilkini çıkarmış, başarılı
kareler ve kimi devamlılıklar sağlamış ama karikatüre (ve hızlı
çizmeye) yatkın çizgisiyle Orhan Kemal uyarlamalarına uygun bir
çizer değil diye düşünüyorum.
Birgün Kitap, 21.5.2011
|