Ana Sayfa

Tiyatro Dünyası - Üstün Akmen - Mayıs 2009

 

KADINLARINA BIYIKLARINI SÜPÜRGE ETMİŞ ERKEKLERİN OYUNU:
 “TERSİNE DÜNYA”

 






Yüzyıllar önce, ilkel komünal topluluklarda zenginlik de fakirlik de ortakmış. O dönemde her şey, ama her şey kabilenin devamı için yapılırmış. Dolayısıyla birilerini sömürmeye ya da başkalarının emeği üzerinden geçinmelerine gerek yokmuş. Sonracığıma, insanlık tarihindeki ilk büyük devrim, yani tarım devrimi olmuş. Ve ilk kez çalışanların geçinmeleri için gerekli olanın kat be kat üstünde “artı ürün” ortaya çıkmış. Bu artı ürün, zamanla birilerinin elinde toplanmaya başlamaz mı? Başlamış. İşte bu başlangıç, sınıflı toplumların taşlarını döşemeye de ön ayaklık etmiş. Hani kitaplar; avcılıkta, bir kabile vahşi hayvanla savaşırken, kabilenin gereksinimini önemsenirmiş derler… Yoook, tarım daha bireysel yapılabiliyormuş. Burada kabile değil, sadece o sınırlı topluluk olurmuş. Ve daha çok çalışıp, çok, daha çok çalışılıp, daha çok kazanılır olunmuş..
KADINLARIN YENİLGİSİ
Tarım ile birlikte hayvanların saban sürmede kullanılması da dahil, erkeklerin kıllı kollarının gücü öne çıkmış. Kadınlar ise, bu ürünleri işlemek üzere eve gönderilmişler. Fakat, bu o dönem için doğal bir iş bölümüyken, sınıflı toplumlarda bir cinsin diğer cins üzerindeki üstünlüğü sağlanmış. Soy ve miras kadınlar üzerinden belirlenirken, erkekler üzerinden belirlenir olmuş. Kadınlar toplumsal üretimde doğrudan yer alamamaya başlamışlar. Bu da, kadınların tarihsel yenilgisine yol açmış.

ORHAN KEMAL YARATICILIĞI
Orhan Kemal (15 Eylül 1914 - 2 Haziran 1970) Ustamız, 1986 yılında yazdığı “Tersine Dünya” romanında insanların bu rollerini ters yüz etmiş. Ancak, salt gülmece amaçlamamış Usta. Emeğiyle geçinen yoksul insanların sıkıntılarını, özlemlerini, tutkularını, sözün kısası "Orhan Kemal'in İnsanları"nı eşsiz yaratıcılığıyla ve de değişik bir anlatım biçimiyle sergilenmiş. Mustafa Gültekin de almış, Orhan Kemal'in karakterlerinin köklü ve yerli oluşunu gözden uzak tutmadan; Orhan Kemal gerçekçiliğini, anlatımını ve didaktik öğelerini asla savsaklamadan tiyatroya uyarlamış. Bakırköy Belediye Tiyatroları da tutmuş, Turgay Kantürk yönetiminde sahneliyor Yanılıyorsam lütfen bağışlayın, ama daha önce tiyatro için böyle bir uyarlamanın yapıldığını anımsamıyorum. Ersin Pertan, 1994 yılında film yapmıştı, biliyorum. Kulağınıza fısıldayayım, pek berbattı.

ESERİN KONUSU
Bitirim Leyla’nın, gecenin zifiri karanlığında mahalleye naralar atarak dalmasıyla başlıyor oyun. Evlerde, karılarını sabırla bekleyen bıyıklarını süpürge etmiş, ömürlerini kadınlarına adamış, çamaşır, bulaşık, yemek üçgeninde ömrünü törpüleyen erkekler var. Olur mu, demeyin. Olmaz olmaz! Olur, olur!..
Hele eser Orhan Kemal’in ise her şey olur. Erkek egemen dünyanın figürleri bu kez kadınlar. Üçkâğıtçılık yaparak kocası Süleyman’ın (Levent Tülek) ve oğlu Cemal’in (Alican Yücesoy) geçimini sağlayan Bitirim Leyla (Gül Onat) oyunun eksenini oluşturmakta. Süleyman, Leyla'nın dayağına, şiddetine maruz kalsa da, sevgisinden gram eksiltmeyen, saf, namuslu bir ev erkeği. Mahallenin sempatik kabadayısı Sarı Leman (Nurhayat Atasoy) ve bir tekstil fabrikasının muhasebecisi Hayriye’ye (Didem Germen Aydın) kapılanmış, ev işlerinde mahir Doğu kökenli Palabıyık Hasan (Mert Asutay) eserin önde gelen karakterleri… Bitirim Leyla'nın bir mahalle kargaşasının ardından hapse düşmesiyle her şey değişiyor. Yoklukla, yoksullukla, olanaksızlıklarla cebelleşen, ama fevkalade saf bir hayat süren “eski” gidiyor, yerine kısa süreçte en kısa yoldan para kazanıp sınıf atlama telaşında, her türlü yanlışı kabullenen “yeni” geliyor. Bitirim Leyla da “yeni”ye uyacaktır çaresiz. Bu yeni zaman tiplerinin bir gece eğlencesinde olanlar olur, gecede silahlar konuşur.

TURGAY KANTÜRK’ÜN REJİSİ
Turgay Kantürk, kenar mahallede gözlenen toplumsal hareketliliği gülmece diliyle eleştiren oyunu, müthiş bir dinamizm ve hiç aksamayan bir ritimle sahneye taşımış. Farklı kültürlerden gelen karakterleri kenar mahallede buluşturan Orhan Kemal’in bu karakterlerinin hayata bakışını da, tiyatro diline aktarmayı başarmış. Oyuna, sadece kadın ve erkek rollerini değiştirilmesi olarak sığ bakmamış. Yabancılaştırma efektinin gerisindeki fevkalade ciddi sorunu seyirciye aktarmış. Erkek egemen dünyada kadına verilen rolün tragedyasını amaçlayan Orhan Kemal’in ereğine, ibret verici güldürü öğeleriyle hizmet etmiş. Sıkıcı “black-out”lar yerine araları müzikle, dansla doldurarak tablo değiştirtmiş. Müziği, oyuncuların girmek zorunda oldukları mekânda, ama müziğin kendi eylem alanında kurmuş. Davuldan, açılıp kapanan makaslardan, birbirine vurulan sopalardan sözü, sözlerden jesti yakalamış. Koreograf Pınar Ataer’in de katkısıyla gerçekten dört dörtlük bir reji elde etmiş. Ama keşke oyunun bir yerlerinden hiç değilse yarım saatini kesseymiş…

YARATICI KADRONUN DİĞERLERİ
Turgay Kantürk – Emrah Eren imzalı şarkı sözleri gayet başarılı. Prosodi bozukluğu yok. Murat İpek’in ışık tasarımını oyun açılışı için eleştireceğim. Oyun açıldığında, Ayçın Tar’ın kestirmeden çözüm ürettiği dekoru bir anlamda bozuyor. Tam ışıklandırma yaptığından olsa gerek, seyirci mekânı anlayamıyor. Sarı Leyla’nın girdiği yer mahallenin meydancığımıdır, yoksa bir hapishane koğuşu mu? Hele polisler de ranzaların arasından girince… Oysa, sadece ortaya soffitto’dan ışık verse, bence meseleyi çözecek. İki yandan kullandığı mavi (kobalt) ışığa tablo değişimlerinde oyuncuların geç girmesi ise, elbette İpek’in kusuru değil. Ama bakkal sahnelerinde sahnenin sağını da aydınlatmasına ne gerek var?

Gönül Sipahioğlu’nun kostümleri iyi. Ayçın Tar’ın dekoru da süssüz püssüs, iyi çözümlenmiş. Tolga Çebi’nin müziği tek kelimeyle mükemmel.

OYUNCULAR
Önder Bulut’u, Esra Pamukçu’yu, Mehmet Rıza Leki’ni, Gülru Pekdemir’i, Görkem, Gönülşen’i, Şirin Ç. Taşpınar’ı, Doğacan Taşpınar’ı, Tugay Mercan’ı, Muhammet Çakır’ı, Yelda Baskın’ı, Füruzan Aydın’ı, Tuğçe Kıltaç’ı, Muhsin Kurtaran’ı görevlerini heyecanla yapan adlar olarak birer birer anmalıyım. Ali Rıza Kubilay, Güneş K. Eren, Alican Yücesoy için “iyiler” diyeceğim. Gülce Uğurlu, ses tonunu, dolayısıyla diksiyonunu ayarlayamadığından söyledikleri anlaşılamıyor. Özden Çiftçi, hiç kuşkum yok ki, yaratıcı imgelemi olan bir oyuncu. Zeyno Eracar, Başgardiyan’ın tutkularını seyirciye ustaca aktarmakta. Didem Germen Aydın, dikkat çemberini gene iyi yaratmış. Bu sezon, “Günün Adamı”ndan sonra, “Tersine Dünya”daki Muhasebeci Hayriye canlandırmasında da, dikkat çemberini küçük bir ışık huzmesi gibi içten duygularının rahatça doğup gelişmesinde kullanıyor. Mert Asutay, mükemmel bir Palabıyık Hasan yaratmış, özel olarak kutlanması gerek. Nurhayat Atasoy, yer yer abartılı olsa da, Sarı Leman’a yakışmakta. Deneyimli oyuncu Gül Onat, Bitirim Leyla’nın nasıl duyumsamak zorunda olduğunu ya da duygularının hangi biçime girmesi gerektiğini pek düşünmemiş, ama gene de Gül Onat gibi oynuyor. Levent Tülek ise, Süleyman’a dönük olası tüm yaklaşımları bilmiş, anlamış ve bunları mükemmel kontrol edebiliyor. Çok da dengeli… Kas sistemi de tam bir uysallık içinde.

Ne yalan söyleyeyim, Levent Tülek bu kere özel alkış hak etmekte.
(Bakırköy Belediye Tiyatroları / Yunus Emre Sahnesi – Telefon: 0212 661 38 94 / 6, 14, 19, 20, 27, 28 Nisan Saat 20.30’da; 15 Nisan’da 15,30’da)

Üstün Akmen
Evrensel Gazetesi

   
   

[email protected]