Ana Sayfa

KitapHaber.Net - Emre Falay - 5 Temmuz 2010

 

Önce Ekmek – Orhan Kemal

 



Yazan:Emre Falay
Yazı Kaynağı:Düşle Edebiyat Dergisi

Bir süredir düşLE’de kitaplarını okurlarımıza tanıttığımız, toplumcu/sosyalist gerçekçi (kendi nitelemesiyle aydınlık gerçekçi) öykü ve romanımızın ustalarından Orhan Kemal’in (Adana 15.09.1914 – Sofya 02.06.1970) bir öykü kitabını daha bu ay sizlere sunmayı yerinde bulduk.

Önce Ekmek (1969 Türk Dil Kurumu ve Sait Faik Öykü Ödülü), Orhan Kemal’in dönemin İstanbul’unda, büyük kentin kıyısında yaşamaya, yaşam kavgası vermeye mahkum emekçi sınıfını, işsizlerini, yoksullarını yansıttığı 17 öyküden oluşmaktadır.

Kitaba adını veren Önce Ekmek, ilkokula devam eden Ayten’in ailesinin yoksulluğu nedeniyle okulu bırakıp çalışmaya karar vermesinin öyküsüdür. Her akşam İstanbul’un şaraphanelerinden fitil gibi sarhoş dönen babası, her akşam şaraphaneden dönüşünde kazanamadığını, geçinemediklerini söyleyip karısına kızıyla birlikte çalışmalarını söylemektedir. Ayten’in babası da, ailesinin geçim derdine, onbeşinde, boynunda işporta, sokaklara düşmüştür, bir meslek sahibi olamamıştır. Ayten de şimdi karar vermiştir; okulu bırakacaktır: “Bir zamanlar ilkokula kuş cıvıltılarını hatırlatarak gidip geldiği mahalle arkadaşlarından pek çoğu gibi, o da artık veda etmeliydi ortaokula. Ortaokula, ardından gelecek liseye, üniversiteye, doktorluğa. Yarı aç yarı yok, birbirini kesen sokaklarda dolmuş, otobüslerin vızır vızır gelip geçtiği caddeleri yaya, beş parasız ama hiçbir şeye imrenmeden, hiçbir şeye benim olsa diye bakmadan, iç geçirmeden gidip gelişlere de elvedaydı artık. İlkokuldan sonra öğrenime sırt dönüp ekmek ardında koşan arkadaşları gibi o da trikolarda çalışacaktı.” Okuldaki biyoloji öğretmeninin aklına sokmasıyla, belki de komşuları varisli Hediye Nine’yi tedavi etmeyi istediği için doktor olmayı isteyen Ayten, okulu bırakmak zorundaydı. Çünkü Ayten’in babasına meyhanedeki emeklinin söylediği gibi “Önce ekmek! (…) sonra başkası. Okumak, bir meslek sahibi olmak, evet ama neyle! Önce ekmek, sonra her şey”. Bir akşam eve yine sarhoş dönen babasının sövüp saymasına, karısına hiç olmazsa “tahtaya git, çamaşıra git, aşçılığa git” diye söylenmesine izin vermeden dizine oturur, sarılır Ayten ve düşüncesini açıklar: “Okulu bırakıyorum babacığım!” Sonraki sabahtan itibaren trikolarda çalışmaya karar vermiştir Ayten. Günlerden beri karısının ve kızının çalışmasını isteyen babasının içinden pişmanlığa ve acımaya dair bir şeyler geçer, ağlayacak gibi olur, bir şey söyleyemez.

Önce Ekmek’te anlatılanlar, Ayten gibilerin, Ayten’in annesiyle babası gibilerin öyküleridir. Düşle gerçek arasında gezinmekte olan, İstiklal Caddesi’nde elinde izmariti çıplak ayaklarıyla dolaşan, kendi gibi sokak çocuğu olan arkadaşlarıyla sinemanın büyüsüne kapılmış, ancak kış gelirken sobanın mayıs ortalarına kadar yandığı, kayıntının bol olduğu, barbutsuz günün geçmediği kodese girmek isteyen Erdal; kışın, ceketini Siirtli’nin kahvesinde kumarda ütüldüğü için kaptıran, soğuktan donmak üzere olan Sırık için yol kesip birinin paltosunu üstünden almayı tasarlayan Sırık, onun kısa-kalın arkadaşı ve bir köşede gizlenmiş avlarını beklerken karşılaştıkları Berduş; kovboy kitaplarının düş dünyasında yaşayan, ama bir yandan da işporta başında para kazanmaya çalışan, komşuları Leman Abla’nın güzelliğine vurgun, dolmuş kahyası Bobi’nin ona iş bulacağı umudunu taşıyan, Bobi’nin evlerine gelip de kız kardeşine sarkıntılık ettiğini öğrenince ise iş bulmaya, geçim derdine boşverip Bobi’ye rest çeken çocuk Tarzan; sinemanın getir götürcüsü, güçsüz, çelimsiz, korkak Coni; genç yaşta verildiği, ama gönlü çırağında olan kasabın, daha sonra çırağıyla birlikte olan, kasabı vuran, mapusaneye, kadınlar koğuşuna düşen, çıkınca ise tek bildiği iş olarak arabacılık yapan Zeliha; oğlu doktor çıkınca kendisini, annesini, hatta yok yoksul, yaşam kavgası içindeki bütün mahalleyi bedava tedavi edeceği günü düşleyen dondurmacı; doktor olmanın hayalini kuran, bir yandan okuyup, diğer yandan mahalle mahalle dolaşıp 50 kuruşa gazete satan, kışın bedeni bütün bunlara dayanmayıp ölen gazeteci çocuk ve diğerleri…

Ülkesinin, toplumun yoksul ezilen kesimlerinin gerçeklerini anlatır Önce Ekmek’te Orhan Kemal. Bunu yaparken hor görmez onları, yerin dibine geçirmez, aksine anlamaya çalışır onları, onların içindeki iyi, insanca yanı göstermeye, insanı insanca yaşamaktan alıkoyanın varolan düzen olduğunu göstermeye çalışır. Ve umut besler insanına, ülkesine, dünyaya Orhan Kemal; her şeye rağmen…

Önce Ekmek yaşam kavgasında ezilenlerin, ancak insanlığını, onurunu korumaya çalışanların öyküsüdür…

Kitabın arka kapağından:

“…Önce Ekmek, Orhan Kemal hikayeciliğinin özelliklerini taşıyan kitaplarından biridir. Bir çok hikayelerinde olduğu gibi burada da yazar, toplumun o geniş alt yapısından gerçekçi gözlemlerini ayırmıyor. Büyük kentin, İstanbul’un bir kıyıcığında yerleşmiş, türlü yoksunluğa, çileye karşı varlığını sürdürmeye savaşan halkımızın yaşamından değişik kesitler yansıtıyor. Orhan Kemal’in hikayelerinde büyük ağırlığı olan ‘ekmek’ sorunu, bütün bir yaşam savaşının simgesi, belkemiği durumundadır.”

Önce Ekmek – Orhan Kemal – Tekin Yayınevi – 110 Sf.

Temmuz 2005

   
   

[email protected]