Ana Sayfa

Tiyatronline - Yaşam Kaya - 2 Kasım 2008

 

Murat ATAK İzmir'e Orhan Kemal'i Anlatıyor

 

# OYUN ELEŞTİRİSİ       
 
02 KASIM 2008
 

Murat ATAK İzmir'e Orhan Kemal'i Anlatıyor
"Üç Kağıtçı" 
İzmir Devlet Tiyatrosu 

 
    İzmir Devlet Tiyatrosu 50. yılında, İzmir'den Türkiye'ye yayılan bir tiyatro enerjisi ile 2008/09 sezonuna başladı. Türk edebiyatının Usta Romancısı Orhan Kemal'in “Üç Kağıtçı” eseri, İzmir Devlet Tiyatrosu'nun sahnelerinden günümüz politik dünyasına ağır eleştiriler getiriyor. Türk Tiyatrosu'nun Usta Yönetmeni Murat ATAK'ın bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ile birleşen İzmir DT, 50. yılında bu ülkenin aydınlık geleceği için önemli bir adımı da atmış bulunuyor. 
 
Orhan Kemal'i Anlamak
 
    Orhan Kemal, bu ülkenin yetiştirdiği ender aydınlardandır. Adana doğumlu olan yazar, içinde yaşadığı toplumun aynası niteliğindedir. Yıllar öncesinde yaşanılan politik olayların ülkenin kaderini oluşturduğunu rahatlıkla görebilmiştir. Eserlerini oluştururken toplumun değerlerini ince ironilerle eleştirmiştir. Ümmet toplumundan ulus toplumuna geçen bir halkın trajedilerini alaylı bir tasvirle anlatırken, eleştiri sistematiğini de devreye sokmayı bilmiştir. Eserlerinde olayları düz aktarırken, aralara sıkıştırdığı yapıcı anlatımlarla okuyucularını doğru/yanlış hususunda bilgilendirmiştir. Yeri gelmiştir tarlada bir ırgatı; bazı eserlerinde zengin bir zümre içinde şık bir kadını; bazen de bu toplumun kanını emen din sömürücülerini anlatmıştır. Okuyucu O'nu anlayabilmek için Cumhuriyet Devrimi'nin kazanımlarını çok iyi bir şekilde yorumlamalıdır. Cumhuriyet döneminin kıvılcımlarla dolu siyasi çalkantılarında ortaya çıkan yazar, toplumun geçirdiği devinimi yenilikçi bir yöne doğru kaydırmak için var gücüyle çalışmıştır. 
 
Orhan Kemal'i Anlayan Bir Yönetmen 
 
    Yukarıda sıraladığımız durumları iyi bir şekilde analiz ederek kritiğe devam edersek eğer, bu denli büyük bir romancının tiyatro sahnesinde hayat bulması çok zor bir uğraşı gerektirir, anlayışının ortaya çıktığını görürüz. Murat Atak gibi Devlet Tiyatroları'nın önemli bir yönetmenin bu denli zor bir işin altına girmesi öncelikle beni korkutmuştu. Murat Atak, kalabalık kadrolarla çalışmayı seven önemli bir rejisördü. Orhan Kemal'in sistematik oluşturduğu karakterlerini sahneye aktarırken, kalabalık kadro içinde karakterlerin eriyip gitme olasılığı çok yüksekti. 'Kudret Yanardağ' gibi bir sahtekar karakterinin aktarımı sırasında, çoğulcu olayların karakteri sahnede silmesi çok yüksek bir riskti. Fakat Murat Atak, karakterin dünyasından olayları şekillendirdiği için, olayların gidişatı karakterin geçirdiği döngüyle değişti. Orhan Kemal'in romanında oluşan her bir karakter, tiyatro sahnesinde de kendisine romanda ayrılan bölüm kadar yer bulmuştu. Ana karakterin yönlendirmesiyle ortaya çıkan trajikomik olaylar örgüsü, izleyene net biçimde verildi. Ersan Uysal'ın güzel uyarlamasını günümüzün politik taşlamalarıyla besleyen Murat Atak, 'Üç Kağıtçı' oyunuyla iyi bir yönetmen olduğunu bir kez daha kanıtlamış oldu. 
 
'Üç Kağıtçı' Konu 
 
    Kudret Yanardağ, İstanbul'da şebeke halinde çalışan bir grup hırsız çetesinin lideridir. Yanardağ, yılın belli bölümlerinde Anadolu'ya geçerek kendisini 'Mülkiye Müfettişi' olarak tanıtmakta, halkı/mülki idari yöneticilerini dolandırmaktır. Kudret Yanardağ öyle bir sahtekardır ki; kişiye, yöneticiye göre anında şekil değiştirmekte, gittiği bölgelerdeki herkesle samimi ilişkiler kurmaktadır. Günün birinde dolandırdığı bir ilçeden dönünce, İstanbul'da işleri eline yüzüne bulaştırır. Polise yakayı kaptırır. Yaptığı hırsızlıkların hepsi bir bir ayyuka çıkar, hapse girer. Fakat hapisteki insanların cahilliği, basiretsiz savcıların ve hapishane müdürlerinin yalakalığı sebebiyle ünü git gite artmaktadır. Kişiye göre şekil değiştiren yapısı yüzünden o'nu herkes devlet içinde önemli bir şahsiyet sanmaktadır. Bu durumları iyi analiz eden Kudret Yanardağ, metresi de dahil çevresindeki herkesi kullanarak siyasete girmeye karar verir. Fakir halkın dini duygularını kullanarak, cahil ve onursuz insanlardan para yardımları toplayarak milletvekilliğine adım atar. Vekil olunca hakkındaki tüm yolsuzluklardan aklanır, temize çıkar (!) 
 
'Üç Kağıtçı' oyunuyla Günümüz Politik Olayları bire bir örtüşmektedir. 
 
Türkçe Ezan İlk Kez Tiyatro Sahnelerinde    Kudret Yanardağ, hapishanede insanların din duygularını sömürürken sabah ezanıyla herkesi uyandırır. Sahnede o anda, 1950 yılına dek okunan Türkçe ezanı duyarız. 50 küsür yıldır ülkede duyulmayan Türkçe ezan, Saadettin Kaynak'ın eşsiz sesi ile sahnelerimizde yerini alır. Türkçe ezandan hareketle şu yargıya rahatlıkla varabiliriz: Atatürk'ün ve Cumhuriyet'in çağdaş çizgisinden gittiğini iddia eden yöneticiler (bu cümle sadece seçilmişleri değil, ülke içinde söz sahibi her kesimi kapsamaktadır) Atatürk'ün bıraktıklarını tüketerek ülkeyi çağdaşlaşmaya götürdüklerini iddia etmeye devam ediyorlar. Ümmet toplum anlayışını yok etmeye çalışan Mustafa Kemal; dilde, dinde Türkçe dilini geliştirerek insanları bu toplum içinde bir tutmaya gayret etmiştir. Bir takım toplantılarda doğuya bolca imam atanmasını talep eden kişilere bırakmamıştır, ülkesini! Türkiye'de, din duygusunun sömürülmesiyle yaşanılan cehaleti körüklemek isteyen üst düzey kişilerin görüşleri gazetelere yansıdıkça, toplumda büyük infial oluşmaya devam etmektedir. 
 
Teknik Ekip ve Oyuncular     Öncelikle Murat Atak'ın enerjisini oyuncularda görmek nedense pek mümkün olmadı. Rüçhan Gürel'i, Fatih Kahraman'ı ve Serpil Aktaş'ı ayrı bir kategoride değerlendireceğim. Bu üç oyuncunun dışında gelelim diğer oyunculara. 
 
    'Kel Mıstık' rolünde Türker Şenyiğit'in aceleci ve anlaşılmayan dilini bir türlü çözemedim. 'Şarapçı/Vali Muv/Teğmen' karakterleriyle sahnede yer alan -ki üç rol bu oyun için çok önemlidir- Çağatay Özçelik'e birincisi içki içme durumda ikincisi valinin içine düştüğü çaresizliğin yansıtılmasında üçüncüsü de askerin konuşma üslubu durumlarında uyarılarım olacak. Bunları düzeltmesi şart! 'Meyhaneci/Kemal Ağa' rolünde Murat Çobangil, Kemal Ağa karakterinde başarısız. 'Tunç/Savcı/Nüfus Katibi' karakterlerine hayat veren Nevzat Hakan Dönmez için yazacaklarım daha vahim. Özellikle de o savcının dürüstlüğü savunur gibi giderken bir anda sahtekardan yana tavır koyması herkesi şok etti. Savcı içten pazarlıklı bir tip olarak mı sahnedeydi? Yoksa cidden dürüst bir kişiliği olan, fakat korkusundan karşısındakine boyun eğen birisi olarak mı orada duruyordu? Yani bu çok büyük bir çelişki! Eğer bizler oturduğumuz yerden bunu anlamadıysak çok kötü bir durumla karşı karşıyayız. 
 
    Gülay Toprak, Sevda Çiçek, Alptekin Ertürk, Evren Serter, Recep Ayyıldız, Gözde Bakşık, Tayfun Bakırdöken, Ufuk Bostancı, Mete Tartaroğlu, Ali Sinan Demirkale, Nalan Örgüt, Recep Sarı oyun içinde ciddi şekilde tempo sorunu yaşıyorlar. Özellikle de ikinci perdenin hızlı ilerleyen konu örgüsü karşısında o kadar yavaş oynuyorlar ki, oturduğu koltuktan 'bu kadarına da pes!' diyor insan. Oyunun ciddiyetini kavrayamamış durumdalar. 
 
    Yılmaz Tüzün, Aytaç Özgür, Özden Fidan Kamlıoğlu, Derya Kara, Ender Şevkier, Soner Akçay oyun içinde çok iyi olmasalar da uzun süreli tempoya ayak uydurmayı başarmışlar. Dansçılar ise başarılılar. 
 
    Gelelim oyunun üç başarılı ismine. Öncelikle 'Kudret Yanardağ' rolünü oynayan Rüçhan Gürel'i kutluyorum. Ekibi tek başına sırtlayan inanılmaz yetenekli, mükemmel bir karakter oyuncusu kendisi. Oyunun başından sonuna bitmeyen/tükenmeyen enerjisine hayran kaldım. Üç Kağıtçı oyununun baş kahramanının ete kemiğe bürünmüş halini bu denli iyi bir şekilde sahnelerde görebilmek, Murat Atak'ın büyük başarısıdır. 'Otelci' rolünde izlediğimiz Fatih Kahraman, ev sahnesinde olağanüstü oynuyor. Oyunun komedi ile karışık örgüsü içinde o'nun olduğu bölümler seyircileri oyuna bağlıyor. Ve Serpil Aktaş… Nefise'nin o etkileyici kadın duygusunu iyi çözümlemiş. Rüçhan Gürel ile girdikleri ikili diyaloglarda oyun seyrine doyulmaz hale dönüşüyor. 
 
    Oyunun ikinci perdesinde oynanılan 'meyhane' sahnesi biraz gereksiz gibi duruyor. Sonra kalabalık grup halinde yürüyen kızlar da sayıca fazlalar. Sayının düşürülmesi gerekiyor. Oyunda Dönerli sahne kullanılması son derece iyi bir düşünce. Böylelikle 60 küsür kişilik kadronun sahneye giriş çıkışları rahat oluyor. Fakat ilk bölümde sahneye çıkan 40 küsür kişinin hareket darlığı çektiğini görünce şaşırıp kaldım. Karşıyaka Ragıp Haykır Sahnesi' nin İzmir'deki en büyük Devlet Tiyatrosu sahnesi olduğunu duyduğumda kulaklarıma inanamadım.
 
    Oyunun ışık/dekor/kostüm tasarımı son derece güzel. Can Atilla'nın besteleri de oyuna renk veren bir başka ayrıntı. İhsan Bengier'in koreografisi de teknik ekibin başarısıyla aynı doğrultuda… 
 
Ve Son Söz…
 
    Murat Atak, İzmir Devlet Tiyatrosu'nun 50 yıllık tarihine 'Üç Kağıtçı' oyunuyla damga vuruyor. Oyuncuların bu denli başarılı bir yönetime değer katması lazım. Murat Atak'ın orada oluşu onlar adına büyük bir şans. Bu şansı iyi kullanmaları gerekir. İzmir Devlet Tiyatrosu'nun oyuncularının bir şekilde kendilerine gelmesi şart. Güzel bir şehirde, güzel insanlara oyun oynamanın verdiği ayrıcalığı en güzel biçimde kullanmak lazım. 
 
    Orhan Kemal'in eşsiz eseri İzmir Devlet Tiyatrosu'nun sahnesinden Türk Tiyatrosu'na büyük bir enerji yayıyor. Bu enerjiye mutlaka ortak olun. Orhan Kemal'i ve günümüz politik olaylarını tiyatro sahnesinden yorumlayarak, Türkiye'nin nasıl bir sona doğru yol aldığını anlayın. İyi seyirler… 

   
   

[email protected]