Büyük yazarlar ya da ustalar siz ne durumda olursanız, nereye
gitmişseniz gidin sizin yanınızda nefes alırlar ve hep sizlere bir
şeyler söylerler.
Onlara ulaşmanız diye bir mesele yoktur sanki, her şey işte bu kadar
kolay, dedirtirler size.
Onların varlığı cümlelerin yalınlığı kadar beyazdır.
Duvarlara yansıyan gölgeleri sahicidir, sadedir içtikleri kahve,
annenin tatarböreği kadar sıcak...
Dudaklarına yapışmış Üçüncü sigarasının dumanı anlatır nerede
olduklarını...
Titrer en azından iki kişi bu acı rüzgârlar bindirdikçe...
Ve şöyle seslenir biri:
"İçerde izmaritine barbut atardık!"
"Gözünü seveyim içerinin."
Orhan Kemal'in her zaman yaşayan kelimeleriyle ev ev, sokak sokak
dolaşır dururuz insanlar arasında. Onda başkaları diye bir şey de
yoktur, herkesin soluğunu yansıtır öykülerinde.
Şapkasıyla duruşu, bakışı, yürüyüşü bir başkadır.
Ara Güler'in fotoğraflarından bakar bize...
"Pencerede yolumu gözetlemesen, romanlarımın arasına aşk mektupları
koymasan...
"Sussss!..."
"Ne var, gene komşular mı?"
"Hayır, kız uyanıktır belki, duyar, ayıp olur!"
Tekrar tekrar okuduğumda her seferinde yeni sesler bulduğum Orhan
Kemal'in "Bir Çocuk" adlı hikâyesi, "İstanbul'un baharı yoktur!"
diye başlar ve yakalanamaz bir hızla, rengârenk bir misketin içinden
bakan bir göz gibi yuvarlanır sayfalar boyunca...
"...Vay anam babam Kumkapı, Yenikapı, Aksaray, Samatya, Yedikule."
"...Ordan dikine doğrul Edirnekapı'ya, vur Atikali, Yavuzselim,
annadın mı..."
"Bir çocuk yürüyordu caddenin sağ kaldırımında, Taksim'e doğru.
Ayakları yalındı, kınnapla sımsıkı bağlanmış pantolonunun paçaları
lime lime. Yine böyle yazdan kalma bir kış günü."
"İstanbul'un on iki ayın yarısı kış, yarısı yazdır. Bahar, çokluk
kış ortalarına serpeşmiş yazdan kalma harikulade aydınlık,
sımsıcaktır; karakışın ortasında, karanlıklarda çakan şimşekler gibi
bir an gelir, ertesi gün bu bir anlık mutluluğun öcünü almak
istercesine, daha karanlık, daha gümbürtülü, daha sırılsıklam günler
birbirini kovalamaya başlar.
İstanbul'un baharı yoktur!"
Açlığın, soğuğun tek ilacı vardı. Hayaller içinde, sinemaların,
lokantaların arasında hele korsan gemisi karanlık sularda alev alev
yanarken ne diyordu Beton Ağabey: "Açacan gözünü kodeste. Açtın mı
korkma! Bir kafa, bir yumruk, serdim enayiyi, ondan sonra yıldılar
benden...
"Sonra ıssız bir adaya gelirler. Kaptanın gizli hazinesi buradadır.
Yüklerler sandala..."
Soğuk nisan kaldırımlarına basar ayakları, dalar gider çocuk Orhan
Kemal'in büyülü satırlarında:
"Versinler bana Demir Maske filmindeki miço rolünü, anam avradım
olsun yıkmazsam sinemayı alkıştan!"
Yıkar vallaha...
|