Ana Sayfa      
         

   

Ege'de Bugün - Mazlum Vesek- 10 Ekim 2011

     
          

 

Yüz sayfada yüz akı bir roman: Yüz Karası

 



Haberlerde Orhan Kemal'in oğlu Işık Öğütçü'nün babasının kayıp bir romanını bulduğu söyleniyordu. Aman yarabbi! Bu ne güzel bir haber. Tam da, "Bütün kitaplarını okudum. Hakkında yazılanları da bitirdim. Şimdi ne yapacağım. Ne güzel tatlı tatlı okuyordum" dediğim günlerde bundan güzel bir haber olabilir mi? Kitap basıldıktan hemen sonra İzmir'deki kitapçılara dalıyorum. Bir güzel haber daha: Kitap gelmiş ve tükenmiş. Işık Öğütçü'yü arıyorum. Birkaç gün sonra Kitap Fuarı için izmir'e geldiğinde kitaptan bir tane bana getireceğini söylüyor. Her şey iyi hoş ama, bu kitap çok kısa. Topu topu yüz sayfa. Yine de ne iyi oldu bu romanın Orhan Kemal külliyatına kazandırılması.

Bundan 51 yıl önce bir akşam gazetesi olan Son Saat'te, 60 gün boyunca tefrika halinde yayımlanan 'Yüz Karası' romanı geçtiğimiz günlerde Everest Yayınları tarafından okuyucu ile buluşturuldu.
Işık Öğütçü, kitaba yazdığı önsözde, eseri tespit etme ve yayına hazırlama sürecini anlatıyor. Dileriz, Öğütçü, araştırmalarını sürdürür ve Orhan Kemal külliyatına yeni kitaplar kazandırır. Kitabın adı, Orhan Kemal'in başka eserlerinin adına benziyor. Durmadan ayakta kalma mücadelesi veren, umutlarından ve emeğinden başka bir dayanağı olmayan insanları anlatan yazar, kitaplarına verdiği adlarda bile onların ruhundan dökülen veya can havliyle söyledikleri sözler duyuluyor: Yalancı Dünya, Önce Ekmek, Ekmek Kavgası, Kötü Yol, Baba Evi... Yüz Karası da tam böyle bir tamlama. Adana'da yoksul bir aile. Bir ailenin iki oğlu. Biri İstanbul'da tıp okuyor. Ailenin ve mahallenin umudu. Abidin Paşa Caddesi'nde bir muayenehane açtıktan sonra aileyi o yoksulluğundan kurtaracak. Mahallede aynı kaderi paylaşan insanlar için de umut. Mahallenin tek yüksek tahsilli genci hepsine mutlaka yararlı olacak. Ailenin diğer oğlu, okul okumayıp kendini futbola vermiş, bütün ilgi okuyan çocuğun üstünde. Bunun ezikliğiyle yaşayan sportmen genç, İstanbul'da bir kulübe kapağı atıp futbolcu olmanın derdinde. Okumadığı için ille de top peşinde koştuğu için ailenin yüz karası neredeyse. Bu iki kardeşin yolları İstanbul'da kesişir. Okuyan kardeş ile işçilikten ekmeğini çıkaran kardeşin yaşam tarzı hemen bize şu soruyu sordurur: Yüz karası kim? Çıkarları ve gösterişi uğruna sevenlerinin emeğini sömüren mi? Yoksa sadece kendi emeğine dayanıp ayakta kalmaya çalışan mı? Tıpta okuyan genç, bir çırpıda kendisine emek veren herkese sırt dönebilecek kadar bencilleşmişken, gazete satarak, işçilik yaparak geçinen küçük kardeş ise erdem sahibidir.

KİTAPTAN DÖNEME DAİR NOTLAR
Orhan Kemal'in Yüz Karası romanı 1960 Darbesi'nin hemen ertesinde tefrika edilen bir eser. 1950'den 1960'a kadar ülkeyi yöneten 'Demokratlar' her alanda kendi iktidarlarını hissettirmişlerdi. 'Her mahallede bir zengin yaratacağız' diyen iktidar, toplumun her alanına el atmıştı. Romanda bunun izlerini görürüz. Bunların içinde en dikkat çekeni DP'nin futbolla ilgili çalışmalarıdır:

"Elinde paket, pakette sporcu resimleri, vilayetin karşısındaki kaldırımı ağır ağır çıktı. Bu resimler, kendi kulübünün sporcularının resimleriydi. Henüz federe filan değildi ama, Demokrat Parti'nin son yıllarda kulüplere el atma politikasına uyarak, o da eline ufacık, henüz gayri federe kulübü geçirmişti." (.83)
Kitapta sözü edilen müteahhit Celal Bey, DP'nin palazlandırdığı sınıfın temsilcisi olarak karşımıza çıkar. Yazarın Celal Bey üzerinden DP tarifi dikkate değerdir:

"(...)Elinde paket, çanta, bavul, ne olursa olsun taşımayı sevmezdi. Ama kulübün resimleriydi bu. Sayın Başbakanı böyle istemişti. Kulüplere, daha doğrusu nerede olursa olsun insan topluluklarına el atacak, toplulukların gönüllerini hoş edip onları partiye ya da Başbakanın SS'leri demek olan V.C.'lere toplayacaklardı. Muhalif partiler pek çok yerlerden olduğu gibi spor kulüplerinden de atılmalı, memlekette 'Dikensiz gül bahçesine' doğru gidilmeliydi." (s.84) 1950'lerde Tek Parti döneminin tepkisi olarak iktidara gelen DP, kendine özgü teşkilatlanma oluşturur. Yazar, DP'nin arka bahçesi olan Vatan Cephesi (VC) Ocaklarını Hitler Almanya'sı ile özdeş tutar. VC'leri SS'lere benzetir. Romanda VC'lerin işlevi ile ilgili de bazı belirlemelere rastlıyoruz:

"(...) Önemli olan, kulüp üyelerinin Parti ya da V.C. ocaklarına kaydolunmalarıydı. Bir yandan Umumi Kaptan, öte yandan Başkan ve katip boyuna zorluyor, birleşip yeni V.C. ocağı açarlarsa Parti'nin onlara hem ocak açma masraflarını, hem de ayrıca binlerce lira vereceğini söylüyorlardı ki bu para, ocağı açanlar arasında bölüşülecekti." (s.86) Her öyküsünde ve romanında basit cümlelerle şaşırtıcı derece önemli derin konular anlatan yazarın 'Yüz Karası' romanı çoğu romanı gibi başarılı sayılmasa da, yüz sayfada Adana-Istanbul kentleri üzerinden dönemin bir panoramasını ortaya koyması açısından 'yüz akı' bir eser sayabiliriz.
 

     
     
     
   
     
   
     
   

[email protected]