Ana Sayfa      
         

   

Akşam - Gürkan Hacır - 6 Kasım 2011

     
          

 

Edebiyat hep acıdan beslenir

 



Beni, bu yazıyı kaleme almaya iten neden bir televizyon programında seyrettiğim, kendi ifadesiyle uzun bir süredir çok satanlar listesinde yer alan bir yazar oldu. Fark etmemişim... Hem dinledim, hem düşündüm; iyi yazar olmak, iyi yazmak, edebiyat eseri yaratmak... Geri dönüp, bizim edebiyatçılarımıza bir baktım ve şunu gördüm: Birbirinden şaheser edebiyat eserleri kazandıran bir kuşak hep maddi sıkıntıyla boğuşmuş... Evet... Edebiyat ve sanat acıdan beslenir... Hayatla meselesi olmayan, sıkıntı çekmeyen bir kişinin yazacağı eser tat vermez...

Bugün bayram... Şöyle biraz keyifli ama biraz da düşündüren bir yazı kaleme alayım dedim. Tam da bu sırada televizyonda izlediğim bir yazar imdadıma yetişti. Ruhsal gelişimci sayabileceğimiz bir kadın yazar ekranda kitabının hikayesini anlatıyordu. Yazarın adını ilk kez duyuyordum: Beki İkala Erikli! Kitabının ismi ise 'Meleklerle Yaşamak'tı. Uzun zamandır çok satanlar listesindeymiş. Fark etmemişim. Kimdir bu Bayan Erikli diye birazcık eşeleyince karşıma aslında başarılı bir işkadını çıktı. Önemli bir ailenin mensubuydu. Uzun yıllar büyük bir şirkette yöneticilik yapmıştı. Bakın hikayesini nasıl anlatıyor...
'Oğlumu doğurduktan sonra doğum iznine ayrıldım. 3.5 aylık olunca işe döndüm. Yoğun çalışıyordum. Ama oğlumun karakterindeki değişim gözümden kaçmıyordu. Bir iş seyehatinden dönüşte ona sarılmak isterken o bana bir tokat attı. O an kendime gelip işi bıraktım. İngiltere'de Sir John Whitmore'dan yaşam koçluğu ve NLP eğitimi aldım. Programa katıldığımda yaşamamın amacını bulduğumu anladım. O sırada elime meleklerle ilgili bir kitap geçti. Almanya'daydım. Galiba meleklerle tanışma zamanım gelmişti. Kitabı okuduktan hayatımda küçük mucizeler gerçekleşmeye başladı. Ne zaman meleklerimden yardım istesem bana yardım ettiklerini gördüm. Sonrasında da meleklerle çalışan Doreen Virtue'ye ulaştım. ABD'de bestseller kitapları var. Hawai'ye gidip ondan eğitim aldım.' (POSTA Gazetesi 25.12.2010)
HARCANAN BİNLERCE DOLAR
Üç kıtada alınan eğitimler... Harcanan binlerce dolar... Rahat bir yaşam... Keyfe keder iş değiştirme kararları... Erikli Hanım'ın hayatına bakınca kendime sormadan edemedim. Hayat herkese bu kadar cömert mi? Tersten soralım. Yaşadığı şanslı hayatı, meleklerin (Özellikle Mikail'in) ona hediyesi sayan bir yazar, varlık yokluk mücadelesi veren milyonlara yazdıklarıyla ne verebilir? Kendimi tutamadım ve sosyal medyada paylaştım; 'Hanımefendi! Siz Mikail ile Erikli'yi karıştırıyorsunuz.' Şaka tabii ki...
AMELELİK VE NAKLİYECİLİK
Ama siz şimdi Erikli'nin hayat hikayesini aklınızda tutun. Ve büyük edebiyat dehamız Orhan Kemal'in hayatına uzanalım.Türk edebiyatının şaheser romanlarına imza atan büyük usta bakın neler yaşadı? 1944'te Devlet Demiryolları'nda geçici hamal olarak çalıştı. 1946'da Adana Karataş'ta toprak taşıma işinde amelelik yaptı. Aynı yıl Güzel İzmir nakliyat ambarında çalıştı. Çorum sürgünü sonrası döndüğü Adana'da sebze nakliyeciliği yaptı. 1947'de Verem Savaş Derneği'nde katiplik yaptı. 1951 yılında ailesiyle beraber İstanbul'a göç etti. Artık kendi kendine söz vermişti. Bundan böyle sadece yazarlıkla geçimini sağlayacaktı. Ama öyle çok ve de iyi yazması gerekiyordu ki...
Orhan Kemal İstanbul'da adeta 'yazı ameleliği' yaptı. 21 yıllık yazarlık hayatına tam 50 roman, onlarca öykü, senaryo ve diğer makaleleri sığdırdı. Her biri klasik olan romanları binlerce baskı yaptı. Ölümünün ardından geçen 40 yılda romanları kitapçı raflarından inmedi.
AZ Bİ AVANS, 30 LİRA KADAR
Yıl 1953. Orhan Kemal her zamanki gibi parasızdı. Evin geçimi şöyle dursun, cebinde harçlık kabilinden sigara parası bile yoktu. Yazdığı romanlara yayınevlerinin ilgisizliğinden şikayetçiydi. Bakın o günleri yakın dostu Fikret Otyam'a yazdığı mektubunda nasıl anlatıyordu: 'Borç, borç, borç... Vaziyet şu! Avukat M. Ali Cimcoz 1000 TL, S. Eyüboğlu 400 TL, Uğur 150 TL, Edip 150 TL, Lütfü 20 TL, Melih 20 TL. Belki fazla değil ama beni çok üzüyor. Kitaplarımı satınca öderim belki... Kitapçılar da çok isteksiz. Zaten Remzi'den başka da istekli yok. Şaşılacak şey!..' (Arkadaşım Orhan Kemal ve Mektupları / Fikret Otyam)
İstekli dediği Remzi ise bugünün dev yayınevi Remzi Kitabevi'nin sahibi Remzi Bengi'den başkası değildi. Orhan Kemal'in kitaplarıyla az da olsa bir tek o ilgileniyordu. Ancak cimriliğiyle ünlü Remzi Bengi'den avans almak ise dünyanın en zor işiydi. Hatta imkansızdı.
Ankara Caddesi 92 numaradaki Remzi Kitabevi'nin yolunu tuttu. Ne pahasına olursa olsun yüzünü eğecek ve küçük de olsa bir avans isteyecekti. İçeri girdiğinde Remzi Bengi her zamanki masasındaydı.
- Remzi Baba, az bi avans isteyecektim. 30 lira kadar!
Remzi Bengi yerinde gerildi.
- Eee oğlum daha geçen gün aldığın avansın karşılığını getirmedin. Ne zaman bitecek roman?
- Baba söz bu hafta sonu elinde bil... Öyle bir kitap yazacağım ki, göreceksin...
- Haaa, daha başlamadın yani?
- Yok başladım da... Daha bitmedi!
Remzi Bengi, Orhan Kemal'in romana henüz başlamadığını biliyordu. Ama bu genç yetenekli yazarı kaçırmak istemiyordu. Elini kasaya attı. 30 lira çıkartıp genç yazara uzattı. Tembih etmeyi de unutmadı.
- Bak cumartesi kitabı bekliyorum.
Orhan Kemal hem evinin o haftalık nafakasını çıkarttı hem de akşam davetli olduğu Cumhuriyet Meyhanesi'nde arkadaşlarına mahcup olmadan birkaç kadeh içebildi.
Ertesi hafta cumartesi günü Cağaloğlu yokuşunda mutlu bir yazar vardı. Koltuğunun altında taşıdığı roman taslağının adı 'Bereketli Topraklar Üzerinde'ydi.
Halen bu romanın üstüne çıkılabildiğini düşünmüyorum... (Doğrusunu söylemek gerekirse milyon dolarlık bütçeyle çekilen televizyon dizisi 'Hanımın Çiftliği'ni seyretmeye içim elvermedi.)
Gurkanhacir.com
Twitter.com/gurkanhacir

HAPİS, SÜRGÜN, POLİS BASKISI VE...
Böyle sıkıntı çeken sadece Orhan Kemal miydi? Elbette hayır... Bir kuşak hep maddi sıkıntıyla boğuştu.
Aziz Nesin belki de yazarlığı kadar eli sıkılığıyla da ünlüydü. Ama sebepsiz değildi. Yaşamı boyunca hep sıkıntı çekmişti.
Sabahattin Ali ekonomik sıkıntıyı atlatabilmenin yolunu son olarak kamyonculukta bulmuştu. Yakın dostu Mehmet Ali Cimcoz'u da kefil yaparak aldığı kamyonuyla çalışacak ve geçimini sağlayacaktı. Hayali yarım kaldı. 'Kürk Mantolu Madonna'nın yazarı 1948'de Bulgaristan sınırında öldürüldü. 'Reşo Ağa' ve 'Halkalı Köle' kitaplarının yazarı Bekir Yıldız'ın hikayesi ise bambaşkaydı. Dizgi ustalığı yapan Bekir Yıldız, boşanmak istediği eşinden nafaka yüzünden ayrılamıyordu. Çünkü parası yoktu. Başyapıtı 'Halkalı Köle' bu dönemde ortaya çıktı. Sevdiği kadına kavuşmasına ilk eşi engeldi. Sonunda karısına inanılmayacak teklifini yaptı. 'Param yok. Ama yazdığım 6 kitap senin olsun.' Bekir Yıldız'ın ilk 6 kitabının telif hakları bu nedenle ilk eşinin elindedir. Arzuhalcilik, bostan bekçiliği, pamuk ırgatlığı yapan Yaşar Kemal düzenli maaşa ancak Cumhuriyet'te çalıştığında kavuştu. Kömür işletmelerinde ambar memurluğu, avukat katipliği yapan Kemal Tahir, ünlü bir romancı olduktan sonra bile sıkıntıdan kurtulamadı. Takma isimlerle tefrika romanlar yazdı. 'Mayk Hammer'ları çevirdi. Hapislere, gözaltılara, sürgünlere, polis baskılarına hiç girmiyorum. Hemen hepsi demir parmaklık ve sürgün gördü.Her an gözaltı korkusu yaşadılar. Ama eserlerini de böylesi zor koşullarda verdiler.. Evet, edebiyat ve sanat acıdan beslenir... Hayatla meselesi olmayan sıkıntı çekmeyen bir kişinin yazacağı eser tat vermez... Çünkü insanı yazar yapan işte 'büyük insanlık halleri'dir...

Orhan Kemal Roman Ödülü ve bir çağrı
ORHAN Kemal'in hapisler, sürgünler ve yokluklar içinde yarattığı dünya; oğlu Işık Öğütçü başta olmak üzere ailesinin çabasıyla bir müzeye dönüştü. Ve ölümünden iki yıl sonra da adına verilen edebiyat ödülleri doğdu. Orhan Kemal Roman Ödülü bana kalırsa Türk edebiyatının başyapıtlarını bulup keşfeden bir roman yarışmasıdır. Düzenlendiği ilk yıl ödülü Yılmaz Güney'in sarsıcı kitabı 'Boynu Bükük Öldüler' aldı. Sonra edebiyat dünyamıza birbirinden şaheser romanlar kazandırdı. 1974'te Sevgi Soysal'ın sıcacık kitabı 'Yenişehir'de Bir Öğle Vakti', 1975'te Erdal Öz'ün bir kuşağın hikayesini anlattığı, halen kitapçı raflarından inmeyen eseri 'Yaralısın', bir yıl sonra Vedat Türkali'nin başyapıtı 'Bir Gün Tek Başına', 1977'de Hasan İzzettin Dinamo'nun 'Kutsal Barış'ı, 1983'te ise Orhan Pamuk'un belki de bütün eleştirmenler tarafından en iyi eseri kabul edilen 'Cevdet Bey ve Oğulları', 1984'te Tarık Dursun K'nın ünlü romanı 'Kurşun Ata Ata Biter'i Orhan Kemal Ödülü'nü aldı. Yani büyük usta ölümünden sonra da Türk edebiyatına yön vermeye devam etti. Ama şimdi görev devlette... 2014 geliyor. Binbir yokluk ve çileyle bize okuma zevkini aşılayan büyük usta Orhan Kemal'in 100. doğum yılı... Kültür Bakanımız Ertuğrul Günay, haydi! Öncülük edin... Ve 2014'ü Orhan Kemal Yılı ilan edelim. Okullardaki binlerce çocuğumuza okuma zevkini onunla aşılayalım. İnsanımıza bizim Tolstoyumuz'u bir kez daha hatırlatalım... Haydi!..

     
   
     
   
     
   

[email protected]