Sinema filmi yapmak eğitim gerektiren bir sanattır. Konusuyla,
efekti ve çekimiyle, karaktere uyumlu giyim ve dekoruyla, üstlenen
roldeki davranış biçimi ve konuşmasıyla, müziğiyle, rol gereği bile
olsa canlandırılanın gerçeğe uyumu ve replikleriyle görüntüyü beyaz
perdeye yansıtabilmek deneyim isteyen bir sanattır.
Orhan Kemal'in yaşamından kesitler taşıyan 72. Koğuş adlı eseri
ikinci kez sinemaya uyarlandı. 1987 yapımı Erdoğan Tokatlı'ının
yönettiği ve başrollerini Kadir İnanır ile Halil Ergün'ün
paylaştıkları filmi yıllar önce izlemiş ve o yıllarda filmin
hikayeye uyumu nedeniyle hayli etkilenmiştim. 2011 yılında Murat
Saraçoğlu'nun yönettiği filmde başrolleri Yavuz Bingöl ile Kerem
Alışık üstlenmişler. Yirmi dört yıl sonra gelişen teknolojinin filme
etkisini merak ederek izledim 72. Koğuş'u.
Filmin başlarında görüntünün doğallığı, rahat bir oturuş sağlıyor
izleyiciye. Sonuçta Orhan Kemal gibi yaşamından kesitlerin yer
aldığı filmden etkilenmemek olası değildir. Toplumcu gerçekçi bir
anlayışla kaleme alınan eser, 1940'lı yılların II. Dünya Savaşı
nedeniyle insanların düşebilecekleri en kötü olgular toplanır
kurgunun ilerleyişinde.
Film kareleri ilerledikçe bir hüzün sarar sinemaseveri. Hele bu
sinemasever, 72. Koğuş'un ilk uyarlamasını izlemişse eğer…
Öncelikle babasının katillerini öldürmekten on yıla yakın cezaevinde
yatan Rizeli şilep kaptanı rolünü üstlenen Yavuz Bingöl, üstlendiği
rolde hayli başarısız. Birçok ülkeyi gezen şilep kaptanından ziyade
bir köy çobanı saflığıyla sergiler oyunculuğunu. İzleyici şunu
demeden edemiyor: Nerede Kadir İnanır'ın canlandırdığı o genç,
cesur, kabadayı ve saf Ahmet Kaptan'ı ya da nerede Öyle Bir Geçer
Zaman Ki dizisinde beğeniyle izlediğimiz Erkan Petekkaya'nın
canlandırdığı ve aynı özellikleri taşıyan o Ali Kaptan'ı.
İlk uyarlamada usta oyuncuların (Tülay Arda, Menderes Samancılar,
Ali Tutal, Rasim Öztekin) performanslarıyla film hak ettiği yeri
bulur. İkinci uyarlamadaki oyuncuların tamamında görülen
başarısızlığa denebilecek pek bir şey yok. Hele repliklerdeki o
inanılmaz uyumsuzluklar. Ve hele; Fatma rolündeki Hülya Avşar'ın
kadın tutukludan ziyade bir manken havasında kareler içinde yerini
alması, tamamiyle yönetmen Murat Saraçoğlu'nun başarısızlığına
bağlanmalıdır. –İster istemez- bu rolü Öyle Bir Geçer Zaman Ki
dizisinde Cemile'yi canladıran Ayça Bingöl oynamalıydı, diyesi
geliyor insanın. Hele fonda olması gereken müziğin hep öne çıkması
ve rahatsız edici bir tonda verilmesine ne demeli, bilemiyorum.
Sanırım buna da 72. Koğuş'un ilk uyarlaması olan Sven Torstenson ile
Yavuz Bingöl-Fırat Yükselir farkı demek gerek.
Ya sinemamızın olmazsa olmazı olan tecavüz sahnelerinde erkeğin
külodunu indirmeden işini bitirmesi ya da her tecavüzde erkeğin
kadına arkadan yanaşması sahneleri!... Buna da Anadolu insanının
fantezisi diyelim geçsin! Kim bilir, Hülya Avşar'ın tecavüze
uğrarkenki sahnede külodunun indirilmemesi selülitlerinin açığa
çıkmasını engellemek içindir belki de!
1983 yapımı Yılmaz Güney'in Duvar filmine benzetilmeye çalışılan
sahnelere gelince: Tutuklu çocukların tek dileği var bu filmde: Daha
iyi bir cezaevine nakledilmek. Çünkü cezaevi yönetiminin baskılarına
dayanabilmek, tutuklu çocukların güçlerinin yetebileceği bir şey
değildir. Cannes Film Festivali ödüllü Duvar filminde tutuklu insanı
dışlayan sistemin baskıları tüm çıplaklığıyla sergilenir. 72. Koğuş
filminde ise cezaevi yönetimi bir gardiyanın dışında pek öyle
görünür kılınmaz. Cezaevi idaresinin para karşılığı tutuklulardan
bazılarını dışarı salması, dışarıya salınanlardan birinin
öldürülmesi nedeniyle kimi idarecilerin değiştirilmesi, yerlerine
gelen yeni idarecilerin mahkûmları karlar içinde suya tuttukları bir
sahne var ki, evlere şenlik. Her ne hikmetse, o dondurucu soğukta
çırılçıplak tüm oyuncuların elleriyle sadece önlerini kapatmaları,
tam bir komedi. Ölürüm de oramı kimseye göstermem anlayışı, toplumcu
gerçekçi sanatla nasıl bağdaşlaştırılır, varsın izleyici karar
versin.
Orhan Kemal sosyal olumsuzluklar nedeniyle cezaevine düşen insanı
ıslah etmek yerine haysiyetsizleştirip dışlayan sistemi eleştirel
yönden dokurken 72. Koğuş adlı eserinde, aynı eserin senaryosunu
Ayfer Tunç'un yaptığı ve Murat Saraçoğlu'nun yönettiği filmde ne
yapılmak istendiği pek anlaşılmaz.
|