Ana Sayfa      
         

   

Antalya Gazetesi - Zekeriya Ekinci - 14 Mart 2011

     
          

 

BU KAÇINCI KOĞUŞ?

 


Sinema filmi yapmak eğitim gerektiren bir sanattır. Konusuyla, efekti ve çekimiyle, karaktere uyumlu giyim ve dekoruyla, üstlenen roldeki davranış biçimi ve konuşmasıyla, müziğiyle, rol gereği bile olsa canlandırılanın gerçeğe uyumu ve replikleriyle görüntüyü beyaz perdeye yansıtabilmek deneyim isteyen bir sanattır.
Orhan Kemal'in yaşamından kesitler taşıyan 72. Koğuş adlı eseri ikinci kez sinemaya uyarlandı. 1987 yapımı Erdoğan Tokatlı'ının yönettiği ve başrollerini Kadir İnanır ile Halil Ergün'ün paylaştıkları filmi yıllar önce izlemiş ve o yıllarda filmin hikayeye uyumu nedeniyle hayli etkilenmiştim. 2011 yılında Murat Saraçoğlu'nun yönettiği filmde başrolleri Yavuz Bingöl ile Kerem Alışık üstlenmişler. Yirmi dört yıl sonra gelişen teknolojinin filme etkisini merak ederek izledim 72. Koğuş'u.
Filmin başlarında görüntünün doğallığı, rahat bir oturuş sağlıyor izleyiciye. Sonuçta Orhan Kemal gibi yaşamından kesitlerin yer aldığı filmden etkilenmemek olası değildir. Toplumcu gerçekçi bir anlayışla kaleme alınan eser, 1940'lı yılların II. Dünya Savaşı nedeniyle insanların düşebilecekleri en kötü olgular toplanır kurgunun ilerleyişinde.
Film kareleri ilerledikçe bir hüzün sarar sinemaseveri. Hele bu sinemasever, 72. Koğuş'un ilk uyarlamasını izlemişse eğer…
Öncelikle babasının katillerini öldürmekten on yıla yakın cezaevinde yatan Rizeli şilep kaptanı rolünü üstlenen Yavuz Bingöl, üstlendiği rolde hayli başarısız. Birçok ülkeyi gezen şilep kaptanından ziyade bir köy çobanı saflığıyla sergiler oyunculuğunu. İzleyici şunu demeden edemiyor: Nerede Kadir İnanır'ın canlandırdığı o genç, cesur, kabadayı ve saf Ahmet Kaptan'ı ya da nerede Öyle Bir Geçer Zaman Ki dizisinde beğeniyle izlediğimiz Erkan Petekkaya'nın canlandırdığı ve aynı özellikleri taşıyan o Ali Kaptan'ı.
İlk uyarlamada usta oyuncuların (Tülay Arda, Menderes Samancılar, Ali Tutal, Rasim Öztekin) performanslarıyla film hak ettiği yeri bulur. İkinci uyarlamadaki oyuncuların tamamında görülen başarısızlığa denebilecek pek bir şey yok. Hele repliklerdeki o inanılmaz uyumsuzluklar. Ve hele; Fatma rolündeki Hülya Avşar'ın kadın tutukludan ziyade bir manken havasında kareler içinde yerini alması, tamamiyle yönetmen Murat Saraçoğlu'nun başarısızlığına bağlanmalıdır. –İster istemez- bu rolü Öyle Bir Geçer Zaman Ki dizisinde Cemile'yi canladıran Ayça Bingöl oynamalıydı, diyesi geliyor insanın. Hele fonda olması gereken müziğin hep öne çıkması ve rahatsız edici bir tonda verilmesine ne demeli, bilemiyorum. Sanırım buna da 72. Koğuş'un ilk uyarlaması olan Sven Torstenson ile Yavuz Bingöl-Fırat Yükselir farkı demek gerek.
Ya sinemamızın olmazsa olmazı olan tecavüz sahnelerinde erkeğin külodunu indirmeden işini bitirmesi ya da her tecavüzde erkeğin kadına arkadan yanaşması sahneleri!... Buna da Anadolu insanının fantezisi diyelim geçsin! Kim bilir, Hülya Avşar'ın tecavüze uğrarkenki sahnede külodunun indirilmemesi selülitlerinin açığa çıkmasını engellemek içindir belki de!
1983 yapımı Yılmaz Güney'in Duvar filmine benzetilmeye çalışılan sahnelere gelince: Tutuklu çocukların tek dileği var bu filmde: Daha iyi bir cezaevine nakledilmek. Çünkü cezaevi yönetiminin baskılarına dayanabilmek, tutuklu çocukların güçlerinin yetebileceği bir şey değildir. Cannes Film Festivali ödüllü Duvar filminde tutuklu insanı dışlayan sistemin baskıları tüm çıplaklığıyla sergilenir. 72. Koğuş filminde ise cezaevi yönetimi bir gardiyanın dışında pek öyle görünür kılınmaz. Cezaevi idaresinin para karşılığı tutuklulardan bazılarını dışarı salması, dışarıya salınanlardan birinin öldürülmesi nedeniyle kimi idarecilerin değiştirilmesi, yerlerine gelen yeni idarecilerin mahkûmları karlar içinde suya tuttukları bir sahne var ki, evlere şenlik. Her ne hikmetse, o dondurucu soğukta çırılçıplak tüm oyuncuların elleriyle sadece önlerini kapatmaları, tam bir komedi. Ölürüm de oramı kimseye göstermem anlayışı, toplumcu gerçekçi sanatla nasıl bağdaşlaştırılır, varsın izleyici karar versin.
Orhan Kemal sosyal olumsuzluklar nedeniyle cezaevine düşen insanı ıslah etmek yerine haysiyetsizleştirip dışlayan sistemi eleştirel yönden dokurken 72. Koğuş adlı eserinde, aynı eserin senaryosunu Ayfer Tunç'un yaptığı ve Murat Saraçoğlu'nun yönettiği filmde ne yapılmak istendiği pek anlaşılmaz.

     
   
     
   
     
   

[email protected]