Yıllardır gitmemiştim, anlattıkları kadar varmış…
Cihangir’den söz ediyorum. Keyif alarak dolaştım, bir-kaç fotoğraf
çektim.
Restorasyonlar yakışmış, kaldırımlar çiçeklerle süslenmiş, cafeler
yaşlı-genç cıvıl cıvıl.
Ayrıca Beyoğlu’nun yanı başında böylesi sessizliği yaşamak neredeyse
mucize!
Fakat beni asıl şaşırtan “İkbâl kahvesi” oldu.
Sevgili Orhan Kemal müzesinin altındaki şirin, mütevazı mekân…
Çilekeş yazarın oğlu Işık Öğütçü tarafından müze yapıldığını
okumuştum da…
Cihangir’de olduğunu bilmiyordum, karşılaşınca “Baba evi”nin
sıcaklığını hissettim.
Aslında Orhan Kemal’le tanışmam yıllar öncesine dayanıyor.
Minik paralarla yaşanılan, mutlu olunan devirler.
Bugünlerden bakıldığında M.Ö. diyeceğimiz çağlar!
Çocuk denilebilecek yaşta çıraklıktan biriktirilen üç-beş kuruş…
Ve kazandığım ücretle edindiğim ilk kitap, 1959 baskısı/Varlık
Yayınları…
Adı: Sarhoşlar- Yazarı: Orhan Kemal.
Acılarla yüklü öyküleri bir solukta okuduğumu hatırlıyorum.
Özellikle bir tanesi var ki, etkisini hâlâ derinden hissederim…
Yoksul bir vatandaşın sokakta bulduğu ölü tavuğu evine götürmesi...
Yürekleri parçalayacak kadar dokunaklı kaleme alınmış…
Hayatın acı gerçekleri ustaca aktarılmış.
Aynen “Bereketli Topraklar Üzerinde” olduğu gibi.
Gözü yaşlı Çukurova’yı, alt-üst oluşları, büyük göçleri ilk
O.Kemal’den duyduk.
Yıllar sonra tanıştım yazarın değerli dostu Fikret Otyam’la…
Yıl:1976
Yer: Moda’da bir galeri. Resimlerini sergiliyor ve yeni çıkan
kitabını imzalıyor büyük usta.
Kitabın adı: “Arkadaşım Orhan Kemal ve Mektupları”.
Ayak üstü yapılan üç-beş sohbet, imzalanan kitap!
Lâkin ne mektuplar?
İnanılması güç, “ülkenin önemli yazarı böylesi sefalet yaşar mı?”
dedirtecek türden.
Mahpusluklar, sürgünler, açlık, yokluk, ekmek parası uğruna beş
liraya yazılan senaryolar!
Hayat yazarımız için zaten “72. Koğuş”.
Ve 2 Haziran 1970’de Bulgaristan’da, bir hastane odasında verilen
son nefes, susan yürek.
Evet, bugünlerde kitap fuarı var…
Ne zaman fuara gitsem, kitap imzalatsam…
Aklıma Orhan Kemal ve dostu Fikret Otyam gelir.
Tabii ki yaşanan o tarifi imkânsız, katlanılması zor hayatlar…
Delikli iki buçuk kuruşların hüküm sürdüğü, yamalı çorapların
giyildiği…
Tel dolapların –eğer içi doluysa- mutfaklarda saltanat sürdüğü
zamanlar.
Gel de yeni kuşaklara o devirleri, Orhan Kemal’leri anlat!
Hani “Tarih” diye diye bir yerlerimizi yırtıyoruz ya…
Daha dün yaşayan, aramızdan ayrılan büyük ustaların,
Muhteşem Sülüman’ın seyisi kadar günümüzde değeri var mıdır?
TBMM’miz sağolsun, büyük bir vefa örneği göstererek
padişahımız Sultan I.Abdülmecid’in 150. Doğum gününü hatırlamış…
Ve ilk kez düzenlenen etkinliklerin, sempozyumların yanı sıra
“Happy birthday” partileri unutulmamış!
Millî iradenin yegâne temsilcisi parlamentomuza çok yakışır!
Madem ki “Cumhuriyet bayramı” törenlerini yas nedeniyle iptal ettik…
Yeter artık, şimdi mehteran eşliğinde Padişah fener alayı var…
Sultanımızın doğum günü partisinde çalsın sazlar, oynasın cariyeler…
Biz de, milletçe hep beraber haykıralım; “Padişahım sen çok yaşa!”
Ulu Hünkârım, İngilizlerden borç alıp iyi ki yaptırmışsın medar-ı
iftiharımız Dolmabahçe’yi…
XXXVII. padişahımız “Türkiye Cumhuriyeti”ni sarayınızdan yönetmekte!
Abdülmecid, Abdülaziz, Abdülhamid, Mehmed Reşad, Vahdettin derken…
Bilin bakalım sırada kim var?
Not: “Nurlar içinde yat” sevgili Orhan KEMAL.
Kitap fuarından selâmlar olsun, inan hep yüreğimizdesin.
Saygıyla büyük İNSAN. |