Ekim 2011, No: 43
1914’te dünyaya gözlerini açan ve 1970’te bu dünyadan göçen Orhan
Kemal, hayatını emekçilerin yaşamını, onların çilesini, umutlarını,
çelişkilerini, acılarını ve sevinçlerini anlatmaya adamıştır. Bir
dönem Adana’da çırçır fabrikalarında işçilik yapan Orhan Kemal,
yaşadığı ortamın çelişki ve çatışmalarını gözlemleyerek eserlerine
aktardı. Orhan Kemal’in romanlarını yazmaya başladığı dönem,
Türkiye’de kapitalizmin geliştiği, fabrikaların kurulduğu,
patron-işçi karşıtlığının kendini toplumsal alanda hissettirdiği bir
dönemdir. Ağaların patron olmaya, köylülerin işçileşmeye başladığı
bu dönemdeki çelişkileri, sancıları güçlü bir gözlem gücüyle ve
yalın bir dille aktarır Orhan Kemal. Kahramanları, işçileşmekte
ustalaşan ama mücadelede acemilik evresini yaşayan işçilerdir. Onun
romanlarında değişen Türkiye’nin eski gelenekleri, eski ilişkileri
ve eski düzenin pislikleriyle birlikte, işçilere yoksulluk ve acıdan
başka bir şey vaat etmeyen yeni düzenin pislikleri yan yana yer
alır.
Cemile de Orhan Kemal’in bu dönüşüm sürecini anlatan eserlerinden
birisidir. Cemile, 1934’lerin Çukurova’sında işçilerin kentleşmeyle
gelen değişimlerini genç bir kadın işçinin yaşamından yola çıkarak
anlatır. Cemile cesur, çalışkan, ilkeli ve güçlü bir kadındır. Tüm
işçi komşuları gibi o da aynı iplik fabrikasında çalışır. Cemile’nin
yoksul mahallesinde işçi kadınlar da erkeklerle birlikte sabahın
köründe çıkar ve akşamın karanlığında dönerler evlerine. Kadınlar,
çocuklar ve yaşlılar hayatın getirdiği kahrın izlerini üzerlerinde
taşırlar. Kamburlaşmış sırtları, avuçlarındaki nasırları ve
alınlarındaki çizgileri aynı renktedir. Bu zorluklara karşın
mahalledeki insanların arasında onları ayakta tutan güçlü bir
dayanışma ve dostluk bağı vardır. Zor günlerinde birbirlerinin
yardımına koşan bu insanlar, sevinçlerini ve kederlerini birlikte
paylaşırlar.
Cemile’nin çalıştığı iplik fabrikasının iki patronu vardır.
Patronlardan birisi modern kapitalist değişime ayak uyduran Numan
Bey, diğeri ise eskide ayak direyen Kadir Ağa’dır. Dönemin
çelişkileri bu iki farklı patron tipinde de yansımasını bulur. Numan
Bey yeni çalışma sistemini oturtması için İtalyan bir mühendisi iş
başına getirir. İtalyan’ı kendisine rakip olarak gören Kadir Ağa,
türlü türlü ayak oyunlarıyla onu işten attırmaya, bunun için de
işçileri kendi oyunlarına alet etmeye çalışır ve başarır da.
İpliklerin ıslandığı havuza zımpara tozu attıran Ağa, sürekli kopan
ipliklerle uğraşmak zorunda kalan işçilerin iş yükünü arttırır.
Ağa ve adamları, işçilerin öfkesini arttırarak ve İtalyan mühendise
karşı kışkırtarak gaza getirirler. Çalışma koşullarının kötülüğünü
ve maaşlarının azlığını İtalyan mühendise bağlayan ve Ağa’nın
oyununa gelen işçiler isyan ederler. Ancak örgütsüz ve yanlış
temellerde başlayan bu isyanın bedelini yine işçiler öder. İsyan
eden işçiler işten atılır. İşçiler oyuna geldiklerini anlarlar ama
iş işten geçmiştir. Aslında romanın kahramanlarından biri olan İzzet
Usta, bu durumu işçilere önceden söylemiş ve onları uyarmıştır.
İzzet Usta, o dönemin bilinçli işçisini temsil etmektedir. Ama
işçilerin örgütlü ve bilinçli olmadığı, sendikaların dahi yasak
olduğu bu dönemde İzzet Usta’nın tek başına bilinçli olması da
yetmemektedir. Orhan Kemal, İzzet Usta karakteri üzerinden işçilerin
örgütlü, bilinçli ve hazırlıklı bir mücadele vermesi gerektiğini,
aksi takdirde oyuna gelerek kaybedeceklerini ortaya koyar.
Romanın sonu her ne kadar işçilerin işten atılmasıyla noktalansa da,
işçiler o günden bugüne verdikleri mücadelelerde deneyimler
kazandılar. Defalarca patronların saldırılarına karşı bir araya
gelen işçiler, nice şanlı grev ve direnişler yaşadılar. Örgütsüz ve
dağınık olduklarında yenildiler. Güçlü ve örgütlü olduklarında da,
her ne olursa olsun patronları yenmeyi başardılar. Yaşanan tüm bu
olumlu ve olumsuz mücadele deneyimleri bugünkü genç kuşak işçilere
ışık tutmaktadır. Bu topraklarda yaşayan işçi kuşaklarının
çelişkileri, yaşadığı acılar ve ödediği bedelleri unutmamalı ve daha
güzel yarınlar için mücadeleye dört elle sarılmalıyız.
15 Ekim 2011
|