MAZLUM VESEK/Gazeteci
“Orhan Kemal’in
yazdığı her hikayenin, romanın veya gazete yazısının içerdiği zengin
olay, duygu ve karakterlerin hayatla olan bağı şaşırtıcı derecede
renklidir.”
Yeni baskısı Everest
Yayınları’ndan çıkan Mehmet Nuri Gültekin’in kaleme aldığı “Orhan
Kemal’in Romanlarında Modernleşme, Birey ve Gündelik Hayat” adlı
kitap bu cümle ile başlar. Kanaatimce Orhan Kemal’i değerlendirme
adına kurulan en güçlü cümlelerden biridir. Böylesi güçlü bir
önermeyi yazdıran şey ise, tam da Gültekin’in dediği gibi, Orhan
Kemal’in “hayatla olan bağı”dır. Orhan Kemal’in, Kemal Tahir söz
konusu olduğunda kendinden emin bir şekilde, “Yahu diyorum, bırak
iktisatçı sosyolog, felsefeci pozlarını. Herkes kendi işini yapsın.
Sen roman yaz roman. Fakat roman, yaşanarak yazılır. Tek bir
yaşantısı yok. İşte bu boşluğunu gidermek için, felsefeden,
sosyolojiden, tarihten yardım umuyor. Yaşamamış efendim. Olmaz.”
(Orhan Kemal, İstanbul’dan Çizgiler, s.11, Everest Yayınları, 2008,)
demesinin ardında da bu güçlü bağ var.
Elimizde Orhan Kemal’in
romanlarını derinlemesine ve sosyolojik açıdan ele alan bir
araştırma var. Mehmet Nuri Gültekin’in, Ege Üniversitesi Sosyoloji
Bölümü’ne doktora tezi olarak sunduğu eser, Türk edebiyatına
damgasını vuran yazar Orhan Kemal’le ilgili farklı ve bütünlüklü bir
çalışma.
Orhan Kemal’in 12 romanı
üzerinden, Türkiye’nin siyasal, ekonomik ve sosyolojik yapısını
anlatan Gültekin, yazarın sağlığında yazılanların aksine daha
serinkanlı ve sağlıklı değerlendirmeler yapıyor. Orhan Kemal’in
eserlerinde göz ardı edilen, Türkiye’nin toplumsal tarihi
Gültekin’in değerlendirmelerinde kendini gösteriyor.
Gültekin, yazarın
eserlerinde çok doğal bir şekilde anlatılan Türkiye’nin değişen
siyasal ve toplumsal yapısına vurgu yapıyor. Gültekin, Orhan
Kemal’in, sadece roman yazmakla kalmadığını, kendi döneminin de
roman estetiği içinde genel durumunu ortaya koyduğunu anlatıyor.
Kitapta, dikkati çeken en önemli değerlendirmelerden biri, Orhan
Kemal’in Türk edebiyatına kazandırdığı tip olan Topal Eskici (Eskici
Dükkanı) ile ilgili:
“Burada, ihtiyar
eskicinin yalnızlığı, basit fiziksel bir yalnızlıktan öte, yeni
toplumsal yapıda yer edinememişliğin, yeni ekonomik ve toplumsal
ilişkilerde işe yaramamanın, geçerli-kârlı olamamanın yalnızlığıdır.
Yeni olanlara uyum sağlayamayanların içine düştüğü, bir gerilemenin
yalnızlığıdır. Osmanlıyı temsilen, eskici, artık devri geçmiş olan
bir ‘zaman dışılığı’ simgelemektedir.” (s.76)
Murtaza karakteri için
yapılan değerlendirme, çok daha çarpıcıdır:
“Murtaza, sokaklarda
gezen, ete kemiğe bürünmüş devlettir. Bu devlet de, 1930’ların ya da
1940’ların devletidir.” (s.94)
“(Murtaza) 1930 ve
40’ların Türkiye’sinin dünyadaki, özellikle de Almanya’daki genel
anlayışa çok yakın duran siyasal (böylece doğrudan toplumsal),
kültürel, ekonomik anlamda bireyi önemsemeyen, aşağı gören (‘faşist’
denilebilecek) bir öznedir.” (s.130)
Gültekin, yazarın sadece
roman yazmakla kalmayıp, tarihsel dönemleri karakterleriyle
bütünleştirdiğini anlatıyor.
TÜRK BURJUVAZİSİNİN
DURUMU
Gültekin’in üzerinde
durulması gereken bir başka değerlendirmesi, Orhan Kemal
romanlarındaki sınıf tahlilleridir. Orhan Kemal’in, romanlarında sık
sık savaş dönemlerine ve savaş döneminin zenginlerine değindiğini
anlatan Gültekin, Türkiye’nin el değiştiren zenginliği ile
zenginlerine değiniyor. Buna göre, Türk burjuvazinin zenginliğinin
temeli, başta Ermeniler olmak üzere, Anadolu’yu terk eden Müslüman
olmayan toplulukların mallarıdır. Gültekin’in “Yükselişler ve
Düşüşler” başlığıyla yer verdiği “Kanlı Topraklar” romanı bu duruma
önemli bir örnektir:
“Kantarcı Mustafa,
Topal Nuri’ye boyuna anlatıyordu:
-Milli Mücadele’den
önceleri gene, ne de olsa hatır vardı, gönül vardı. Düşmüş ahbap
çocuklarının elinden tutan, iş bulan yaşlılar vardı. Milli
Mücadele’den sonra Allah Allah! Millet bir saldırdı Ermeni,
Rumlardan kalan mallara deme gitsin. Bir ticaret, bir bezirganlıktır
gitti.(…)” (s.181)
“(…) Fabrikalar,
vaktiyle Ermeniler, Rumlardan kalmıştı. O devirlere yetişenler
-Nedim Ağa gibi- açıkgöz davranıp oturmuşlardı üzerine.(…)”
(s.188)
ORHAN KEMAL’İN GÖÇ
ROMANLARI
Türkiye’deki göç
hareketlerini romanlarına taşıyan ilk yazarlardan biri olan Orhan
Kemal’in “Bereketli Topraklar Üzerinde” ve “Gurbet Kuşları”
romanları, Cumhuriyet Türkiye’sinin önce CHP sonrasında DP
iktidarıyla yaşadığı iktidar deneyimlerini göç olgusunu temel alarak
anlatıyor. İlkinde Çukurova, ikincisinde İstanbul resmedilir.
Gültekin, Türkiye’nin iki önemli göç merkezini anlatan Orhan
Kemal’in Türkiye’deki iktidarlar ve onların Türk emekçisine
yaklaşımını da değerlendiriyor. Gültekin’in “Gurbet Kuşları”
romanını nitelediği tamlama da, Türk köylüsünün İstanbul’unu tarif
eder güçtedir: “Gurbet Kuşları ya da Büyük Karşılaşma”.
Orhan Kemal’in romanları
genelde iki kentte geçer: Adana ve İstanbul. Bu iki kente doğru
gerçekleşen ekonomik göçün anlatıldığı romanlara değindik. Orhan
Kemal’in sadece “Baba Evi” romanına konu alan Beyrut ise,
denilebilir ki Orhan Kemal’in üçüncü kentidir. Bu romanda ise, Türk
edebiyatında pek değinilmeyen bir olgu anlatılır: Siyasal göç. Eski
Osmanlı toprağı olan Beyrut, tehcirle gelen Ermenilerin, CHP
iktidarına ters düşen siyasetçilerin (Orhan Kemal’in babası gibi),
aydınların doluştuğu bir kenttir. Gültekin, romanı otobiyografik bir
romanın ötesinde bir eser olarak ele alır.
Gültekin’in seçtiği 12
romanın değerlendirmesini okuduğumuzda Orhan Kemal’in hayatının
bütün zorluklarına rağmen, hiç de ‘çalakalem’ bir yazar olmadığını
anlıyoruz. Hatta, Gültekin’in romanlar arasında kurduğu bağ,
süreklilik, Orhan Kemal’in pekala planlı ve amaçlı bir yazar
olduğunu gösteriyor. Sanki, Orhan Kemal, kendi döneminin
değişimlerini tanık olduğu tipler üzerinden anlatmaya ve Türkiye’nin
gayrı resmi tarihi yazmaya yeminlidir.
Türkiye okuyucusu,
edebiyatımız 41 yıldır Orhan Kemal’siz. 56 yıllık yaşama kalemiyle
hakkını veren Orhan Kemal’in yokluğunda, Türkiye gencecik insanların
idamını gördü. Darbeler, sürgünler gördü. Boşaltılan köyleri,
dağlarda ölen evlatlarını gördü. Mehmet Nuri Gültekin’in kitabını
bitirdiğimde bunları düşündüm. Ve Behçet Necatigil’in dizesindeki
gibi “Yazmaya Orhan Kemal olacaktı” dedim. Çünkü, Türkiye’nin
sanatçısı Orhan Kemal’siz 41 yılın hakkını verecek tanıklığı
yapmadı. O olsa mutlaka hakkıyla yazardı.
Mehmet Nuri Gültekin,
Orhan Kemal’in Romanlarında Modernleşme, Birey ve Gündelik Hayat,
Everest Yayınları, 274 s.
|