|
"Seslendi ulu çınarın kökü uluca kavağın köküne /
Duydunuz mu kardaşlar, / Kim girdi içeri/ Orhan Kemal"
Fazıl Hüsnü Dağlarca arkadaşı Orhan Kemal öldüğünde
böyle ağıt yakmıştı.
Yarın Türk edebiyatının büyük ustası Orhan Kemal'in 42. ölüm
yıldönümü. İlk kitabının yayımlandığı 1949'dan 1970 yılında
aramızdan ayrıldığı süreye kadar, roman, öykü, senaryo, eleştiri,
röportaj alanlarında eserler veren yazarımızı anıyoruz. Türkiye'de
roman-öykü geleneğinin sağlam temellere oturmasında büyük emeği olan
ve en önemlisi toplumcu çizgiyi edebiyatımızda kurumsallaştıran
Orhan Kemal'i nasıl okumalıyız? Bu makalemizde elden geldiğince bir
okuyucunun Orhan Kemal konusunda izlemesi gereken yolu anlattık.
Türk edebiyatının toplumcu- gerçekçi yazarı Orhan
Kemal'in en önemli özelliği üretkenliğidir. Şüphesiz, ekmeğini
sadece kaleminden kazanıyor olması bunda etkilidir; ama yazardaki
yaratıcılık ve sonsuz gözlem deneyimi bu yoğun üretkenliğini en
temel unsurudur. Edebiyatımızda eser sayısı 50'yi geçen yazar çok
nadirdir. Çok kitap yazmış olmak bir yazarın başarısı için gösterge
midir? Hayır. Ancak, Orhan Kemal'i görünür ve okunur kılan çok
sayıda eser vermiş olmasının yanında yazdıklarının niteliğidir. Şunu
çok açıkça belirtmek sanırım büyük bir iddia olmaz: Orhan Kemal'in
bütün eserleri okunabilecek niteliktedir. Ancak, önümüzde bir sorun
var. Yazın hayatına şiirle başlayan, öykü, roman, oyun yazarlığı
alanında adını duyuran Orhan Kemal'i okumak ve anlamak için nasıl
bir yol izlemeliyiz? Bu konuda doğruya yakın bir yöntem ne
olmalıdır? Çalışmamızda bunları ele alacağız.
ORHAN KEMAL'İN YAZARLIĞININ ANA HATLARI
Orhan Kemal'in yaşamı ve yazarlığı üzerinde etkili olan iki şehirden
söz edebiliriz: Adana ve İstanbul. Bunların dışındaki Beyrut sürgün
yılları, Kayseri ve Bursa hapishane yılları gibi arada duran
dönemler yine bu iki kentin hikayesi etrafında şekillenen
dönemlerdir. Orhan Kemal, şiir ve öykü çalışmalarına cezaevinde
başlamakla birlikte onun yazarlığını 'kurumsallaştıran'Adana ve
İstanbul olmuştur. Dolayısıyla eserlerini okurken bu iki kentin
etkisinden sık sık söz edeceğiz.
HANGİ KİTAPLA BAŞLAMALI?
Bu soruya yanıt vermeden önce kitap okumak ve yazar
okumak arasındaki farkı ele almak gerekir. Kitap okumak, bir
eğelenme, eğitme, dinlenme süreci olarak ele alınabilir. Kitap
okuyan kişinin kitaptan beklentisi keyif alma, etkilenme,
sürükleyicilik olabilir.
Kitap bittikten sonra da akılda kalan özlü sözler
okuyucuya yeterdir.
Yazar okumak ise, kapsamı çok daha geniş bir
eylemdir. Yazan okumak onun bütün eserlerini ve üretim sürecinin
öğrenmeyi kesinlikle kapsar. Bunun dışında, yazar okumak, mutlaka
yazarı, yaşamı ve ürettiği dönemi de anlamayı gerektiren bir okuma
biçimidir. Orhan Kemal'i okuyup sözünü ettiğimiz verimi ele almak
ise, bir okuyucuyu, araştırmacıyı gerçekten zorlamadan yapacağı bir
şeydir.
Çünkü Orhan Kemal, hiçbir eserinde yaşadığı dönemden
ve kendi yaşamından kopuk değildir. Bu nedenle izlenecek sıralama
doğru yapılırsa Orhan Kemal'i okumak bambaşka bir çalışma olacaktır.
Biz, yazarın kitaplarının adını ve sayısını yeni
baskıları yapan Everest Yayınları'nın
katalogunu esas alacağız.
ORHAN KEMAL'İN OTOBİYOGRAFİK ROMANLARI
Orhan Kemal'in Adana yıllannı anlatan beş romanı mevcut.
Baba Evi, Avare Yıllar, Cemile, Dünya Evi ve Arkadaş
Islıkları.
Baba Evi ve Avare Yıllar yazarın birinci ağızdan
anlatımıyla doğumundan evliliğine kadarki hayatını anlattığı 'Küçük
Adamın Romanı' başlığıyla yazdığı romanlardır. Cemile'de de 1930'lu
yılların Adana'smda küçük bir maaşla geçinmeye çalışan Katip
Necati'nin Boşnak kızı Cemile'ye olan aşkı anlatılır. Her üç romanda
da Adana çok güçlü bir fondan öte adeta romanın en önemli unsurudur.
Dünya Evi'nde ise yazarın evliliğinin ilk dönemi anlatılır. Geçim
sıkıntısı, muhalif bir babanın oğlu ve yine Adana. Arkadaş Islıkları
ise yazarın sözünü ettiğimiz dönemlerde başı boş hallerini anlatan;
ama bir yandan da onu bilinçlendiraıeye götüren koşulları anlatan
romanıdır.
Bizce bu beş roman sırasıyla okunması gereken ilk
romanlardır. Yazarın, otobiyografik unsurlar içeren diğer romanı
"Bir Filiz Vardı" dır. Bu roman yazarın 40'lı yaşlarında yaşadığı
bir aşkı anlatan romanıdır. Bu roman ise, yazarın aşağıda sözünü
edeceğimiz, İstanbul romanları okunurken ele alınmalıdır. Bu romanın
yazıldığı dönemde, Orhan Kemal artık yazarlığının en önemli
eserlerini vermiş ve toplumsal gerçekçilik tarzının en önemli
kalemlerinden biri haline gelmiştir. Bu roman, yazarın öz yaşam
öyküsünün yanı sıra kendisinin geliştirdiği 'aydınlık gerçekçilik'
tarzının da ilanını da içerir. Bu nedenle bu romana birazdan
sıralamada bir daha değineceğiz.
MURTAZA
Murtaza, Orhan Kemal'in basılan ilk büyük romanıdır. Hem roman
örgüsü hem tipler açısından çizgi dışıdır. Murtaza, bugün
edebiyatımızın en büyük tiplerinden biri olmakla birlikte 'Murtaza'
lık bir olgu haline gelmiştir. Otobiyografik romanların ardından
okunması gereken ilk romandır. (Bu kitap önce hacim olarak çok
kısadır. Daha sonra yazar, romanı tekrar ele alarak yeniden
yazmıştır. Yine de sıralamada ilk hacimli roman olarak ele almayı
yanlış bulmuyorum)
GÖÇ VE ÇUKUROVA ROMANLARI
Orhan Kemal, Türk edebiyatında göç olgusuna değinen ilk
yazarlardandır. 'Bereketli Topraklar Üzerinde' Sivas'tan Çukurova'ya
göç eden üç işçiyi anlatır. Romanda bir tarım ve işçi kenti haline
gelen Adana çok güçlü resmedilir. Kitabın üç kahramanından sadece
İflahsızın Yusuf, muvaffak olarak memleketine döner.
Göç mevzusunda Çukurova bahsini bu romanla kapatan
yazar, yeni bir kuşağı İstanbul'a göç ettirir. İflahsızın Yusuf'un
oğlu İflahsızın Memet "Gurbet Kuşları"nda karşımıza çıkar. Orhan
Kemal, en az Çukurova kadar İstanbul'u kişileştirir ve adeta
sosyolog misali bu kenti aktarır. Bu iki romanın ardı ardına
okunmasında yarar vardır.
Eskici ve Oğulları, Orhan Kemal'in edebiyatımıza
kazandırdığı bir başka 'tip'in romanıdır. Trablusgarp gazisi Topal
Eskici üzerinden iktisadi, siyasi ve toplumsal değişimin anlatıldığı
romanın mekanı yine Adana'dır. Son dönemde Hanımın Çiftliği dizisi
ile ünlenen Hanımın Çiftliği serisi (Vukuat Var, Hanımın Çiftliği ve
Kaçak) yazarın Çukurova romanları arasında sayılır. Bu üç kitap da
ardı sıra okunmalıdır.
İSTANBUL ROMANLARI
Orhan Kemal'in romanları arasındaki devamlılık ve yolları kesişen
kahramanlar dikkat çekicidir. Bu romanlardan yine üçlü olarak ele
alınabilecek Suçlu, Sokakların Çocuğu ve Sokaklardan Bir Kız sırayla
okunmalıdır. İlk kitabın baş kahramanı Cevdet, son kitabın
başkahramanı Nuran'la buluşturulur. Her üç roman döneminde ses
getirmiş olmakla birlikte; çocuk unsurunun yazarın romanına direk
girmesi açısından önemli sayılabilecek eserleridir.
Türk sinemasına hatırı sayılır bir katkı sunan Orhan
Kemal'in romanlarından bazıları dolaysız olarak Yeşilçam filmlerini
anımsatır. Ancak, buradaki "Yeşilçam" sadece kurgusal olarak ele
alınmalıdır. Orhan Kemal, bu romanlannda dahi gözlemleri ile güçlü
bir anlatım sunmuştur. İlk adı 'Yeşilçam Sokakları' olarak
hazırlanan 'Yalancı Dünya' bu kapsamda ele alınabilecek bir
romandır. Yine 'Kötü Yol' bazı benzerlikleri içermektedir. "Gavurun
kızı" ise Yeşilçam'da yaşanan aşk hikayelerine benzer olmakla
birlikte, yazarın 'dinsel ve etnik' sorunların bir aşka yansıyışını
ele alması açısından özgündür. Yeşilçam etkisine 'El kızı' romanını
da ekleyebiliriz. Bu romanlar da birlikte okunması gereken
eserlerdir.
DİĞER ROMANLAR
Orhan Kemal'in kent kapitalizminin belirlediği ilişkileri ve aileyi
ele aldığı romanlan da birlikte okunmalıdır. Evlerden Biri ve Devlet
Kuşu bunlann arasında sayılabilir. Tersine Dünya da absürd bir roman
olarak ayrı ele alınmalıdır. Orhan Kemal'in Gogol etkilerini
anımsatan Müfettişler Müfettişi ve Üçkağıtçı dizi romanı da ardı
ardına okunması gereken romanlarıdır.
ORHAN KEMAL'İN OYUNLARI
Eskici Dükkanı, 72. Koğuş, İspinozlar, Murtaza adlı oyunları daha
önce öykü ve roman olarak yayımlanan eserlerinin yazar tarafından
oyunlaştmlması ile meydana gelmiştir. Romanlar ve oyunlar arasında
elbette farklılıklar var. Yazarın oyun yazarlığının anlaşılması için
dönemin eleştirileri ve Orhan Kemal üzerine yazılmış çalışmalara
bakılabilir. En önemlisi romanlar ve oyunlar karşılaştırılmalı
olarak okunmalıdır.
ORHAN KEMAL'İN ÖYKÜLERİ
Roman kadar öyküde de üretkenlik gösteren yazarın öyküleri eğer bir
inceleme yapmak amacı ile okunacaksa ilk basılan öykü kitabı ile
başlanması ve devamında gelen kitaplara bakılması yerinde olur.
Orhan Kemal'in Baba Evi romanının 'Balık' adlı bir öyküden yola
çıkılarak yazıldığını hatırlatmamızda yarar var.
(Sarhoşlar- Nisan 1951, Grev- 1954, Arka-Sokak Nisan
1956, Babil Kulesi- 1957, Kardeş Payı- Temmuz 1957, Dünya da Harp
Vardı- 1963, Mahalle Kavgası-1963, Önce Ekmek- Kasım 1968, Yağmur
Yüklü Bulutlar Haziran 1974, Kırmızı Küpeler Eylül 1974)
ANILAR VE CEZAEVİ
Orhan Kemal'in edebiyatçılığında ailesinin, Nazım Hikmet'in ve
cezaevinin etkisi büyüktür. Bu nedenle yazarın, Nazım Hikmet'le Üç
Buçuk Yıl, Yazmak Doludizgin, 72. Koğuş kitapları birlikte okunmalı.
Orhan Kemal Kültür Merkezi tarafından yayına hazırlanan Orhan
Kemal'in Babası Abdülkadir Kemali Bey'in anıları kitabı da mutlaka
okunmalı.
KAYNAK TARAMA
Orhan Kemal'le ilgili yapılan araştırmalar iki elin parmağını ya
geçti ya geçmedi. İki akademik çalışmanın dışında akademiye konu
olduğu yok. Kimi kitaplar da anıya dayanıyor. Bunun dışında ustanın
adının geçtiği kaynaklara ulaşmak zor değil. Yazarın ne şekilde ele
alındığı görmek açısından bu inceleme de önemli.
SONUÇ
Orhan Kemal'le ilgili yaptığımız bu okuma önerileri şüphesiz eksik
ve özneldir. Ancak, çalışmamızın bir yol göstermesi açısından öncü
olacağını düşünüyoruz. Orhan Kemallerin daha çok okunduğu bir
memleket dileğiyle....
ORHAN KEMAL'İN YAŞAMI
Roman ve öyküleriyle çağdaş Türk edebiyatında özgün
bir yeri olan Orhan Kemal, toplumsal yaşamımızın değişim dönemlerini
gerçekçi bir biçimde yapıtlarında dile getirmiştir. Aydınlık
gerçekçi bakışıyla insan-toplum ilişkilerini ustalıkla yansıtmıştır.
Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü olan Orhan Kemal, 15 Eylül 1914'te
Adana'nın Çeyhan ilçesinde doğdu. Babası, 1920-1923 döneminde
birinci B.M.M.'de milletvekilliği, 3 Mayıs 1920'de Vekiller
Heyeti'nde Adliye Bakanlığı yapan ve 26 Eylül 1930'da Adana'da Ahali
Cumhuriyet Fırkası'nı kuran Abdülkadir Kemali Bey'dir. Orhan
Kemal'in o günlere ait izlenimleri Baba Evi'nde söyle yer alır: "Ama
ben babamı asıl 'fırka' mücadelelerinde tanıdım. Yine böyle
günlerdi... Nutuk söyleyenleri niçin alkışladıklarını çok defa
bilmeyen sokaklar dolusu insanın kinle, küfür şimşekleriyle yüklü
kalabalığı. Kalabalık, kalabalık, hep kalabalık. Aynı parkelere
basan iskarpinli, çarıklı veya yalınayakların mahşeri hatırlatan,
insanı coşturan müthiş kalabalığı.
Dar bir sokakta, karşılıklı iki konak hatırlıyorum.
Becerikli ilkokul öğrencilerinin yaptıkları mukavva
konakları hatırlatan bu cumbalı, kafesli, çıkıntılı, tahta saçakları
dantela gibi işlemeli konaklardan birisi bizim. Burası aynı zamanda
babamın 'Fırka' binasıvdı. Alt kat ağır, beyaz taşlarla döşeliydi.
Ben bu alt kattan çok korkardım." Partisinin kapatılması üzerine
1931 'de Suriye'ye kaçan babasının yanına ailece gidince, orta son
sınıftaki öğrenimini yarım bıraktı. Ailece Beyrut'tadırlar:
"Beyrut'ta Fıstıklı tarafında oturuyorduk. Lübnan teb'ası
olmadığımız için, babama avukatlık yaptırmıyorlardı.
Babam da annemin bileziklerini bozdurdu, on altın
lira sennayeyle, Burç Meydanına çıkan aralıklardan birisinde, yüksek
bir apartmanın altında, küçük bir lokanta açtı.
Babam lokantaya pek uğramazdı. Yemekleri Süreyya
adında bir Türk mültecisi pişirir, Niyazi'yle ben de lokantanın
garsonluğuyla bulaşıkçılığını yapardık. On yedi yaşındaydım ve
hayatımın bu tarzından çok memnundum. Memleket, futbol, Cin Memet ve
ötekiler silinmişti. Ortalık yeni yeni ağarmaya başlarken,
Niyazi'yle birlikte evden çıkardık.
O saatte Beyrut'un yeşil tramvayları bile seyrek
işlerdi. Yalnız işçiler, o, dünyanın her tarafında, herkesten az
uyuyan, kadınlı erkekli çoluklu çocuklu kalabalık, onlar kümeler
halinde ve yollarda olurlardı. Aralanna katılırdık...
Tıpkı onlar gibi, ceketlerimiz omuzlanmızda, onlann
bastıkları parkelere basmak gururu içinde, iş-güç sahibi
insanlardık." Daha sonra burada bir basımevine işçi olarak girdi:
"Vazifem, kağıt kesme makinesinde kol çevirmekti.
Vişne çürüğü fesini daima sol kaşına doğru yıkan
ustamsa, zayıf, uzun boylu, dehşetli şakacıydı.
Herkese takılır, sık sık kahkahalar atardı. (...)
Herkesten evvel işbaşı yapıyor, makinenin bir kenarına ilişiyor,
evden getirdiğim esmer somunumu birkaç zeytinle yiyordum. Çok
geçmeden öteki işçilerle mürettipler de geliyorlardı ve derhal iş
başlıyordu." Bir yıl kadar Suriye ve Lübnan'da kaldı. 1932'de
Türkiye'ye dönünce, Adana'da çırçır fabrikalarında işçilik,
dokumacılık, katiplik, ambar memurluğu yaptı. 5 Mayıs 1937'de
evlendi. Nisan 1938'de kızı Yıldız doğdu.
Aynı günlerde Niğde'de askerlik görevine başladı.
Burada, "yabancı rejimler lehine propaganda ve isyana
muharrik" suçundan yargılanarak, 27 Ocak 1939'da beş yıla hüküm
giydi Kayseri, Adana ve Bursa cezaevlerinde yattı. 1940 yılı kışında
Bursa Cezaevi'nde Nazım Hikmet'le tanıştı. O tanışma anını
anılarında şöyle dile getirir, Orhan Kemal: "Müdürün oda kapısında
çevik bir gıcırtı, kapı açıldı. Nefesimi kesmiş, gözlerimi
kısmışım... Bir heykel sükunu içinde, azametli bir mermer heykel
bekliyorum... Bir an yüzyüze geliyoruz, sonra gözgöze.. Mavi mavi
gülüyordu. Bu gülüş muhakkak ki bir çocuğu hatırlatıyor.. Temiz,
taze, sıhhatli ve dost! Bir lahza şaşkın, bekledi. Galiba
ne yapması lazım geldiğini ölçtü, yahut tanış bir yüz arandı.. Sonra
gözüne Necati ilişti herhalde, ona doğru yürümeğe hazırlanırken,
Necati ona koştu ve beni tanıttı. El sıkıştık. Ayaklarının
topuklarını, hazır oldaki bir er gibi birleştirerek, kendisini
teşrifata zorladığı aşikar bir tarzda ciddileşmeye çalışarak: -Ben
Nazım Hikmet! Dedi."
Bu tanışma, onun sanat yaşamının belirginleşmesinde
bir dönüm noktası oldu: "Benimle inceden inceye uğraşıyordu. O kadar
ki, 'yarı aydın'lığımdan, yahut 'küçük burjuvalığımdan gelen
'vıdıvıdıcı' tabiatımla, birtakım huy ve telakkilerime varana kadar
her şeyimle.."
26 Eylül 1943'te tahliye olunca Adana'ya döndü. Karataş'ta
toprak taşıma işinde bir ay amelelik yaptı. 14
Nisan 1944'te Devlet Demiryollan'nda "muvakkat hamal" olarak
çalıştı. Aynı yılın haziranın da Güzel İzmir Nakliyat Ambarı'nda iş
buldu. Bir sure sonra bu işten de çıkarıldı. 13 Temmuz 1944'te oğlu
Nazım doğdu. 1945 yılı yazında Kilis'e giderek, kalan 35 günlük
askerlik görevini tamamladı. Çorum'a sürgüne gönderildi. Babasının,
dönemin başbakanı Recep Peker'e telgraf çekmesi üzerine, 26 Ekim
1946'da bırakıldı. Adana'ya dönünce sebze nakliyeciliği, Verem Savaş
Derneği'nde katiplik yaptı. Bir süre sonra işsiz kaldı. Aralık
1949'da 3. çocuğu Kemali doğdu. 17 Nisan 1951 'de ailece İstanbul'a
yerleşti. Bu göç serüvenini kendisi şöyle anlatmaktadır: "...Adeta
itiliyordum İstanbul'a...Yazı işlerine baktığım, bu sayede kıt
kanaat geçinmeye çalıştığım çeşitli derneklerdeki işlerime de şıp
diye son verilmişti, iktidara yeni geçen Demokrat Parti'liler
tarafından.. Sebep politik miydi:.. Yoksa benden açılacak yer ya da
yerlere kendi partililerini mi kayıracaklardı bilmiyorum.. Verem
Savaş Derneği, Bağ ve Bahçeler derneği, bir de o zaman ki adıyla
Etibba Odası'ndan aldığım paraların toplamı, vergiler çıktıktan
sonra ya 160 ya da 180 liraydı.. Bu paradan da olmuştum.. Bir de
beni bir türlü İstanbul'a salıvermek istemeyen babam ölmüştü.."
İstanbul'da geçimini yazarlıkla sağladı. Kasım 1957 de 4.çocuğu Işık
doğdu. 7 Mart 1966'da bir ihbar üzerine iki arkadaşıyla birlikte
tutuklandı. "Hücre çalışması ve komünizm propagandası' yaptıkları
gerekçesiyle tevkif edilerek Sultanahmet Cezaevi'ne gönderildi.
7 Nisan'da Türk Edebiyatçılar Birliği, Gen-Ar
Tiyatrosu'nda 30. sanat yılı nedeniyle bir jübile düzenledi.
Toplantıda Melih Cevdet Anday, Yaşar Kemal ve James
Baldwin birer konuşma yaptı. Bilirkişice verilen; "suç teşkil eden
bir cihet bulunmadığı hususunda"ki rapor üzerine 13 Nisan 1966'de
serbest bırakıldı. 17 Temmuz 1968'de bu davadan beraat etti. Bulgar
Yazarlar Birliği'nin çağırısı üzerine gittiği Sofya'da, tedavi
edilmekte olduğu hastanede 2 Haziran 1970'te öldü.
EDEBİ YAŞAMI
Yazın yaşamına askerdeyken şiirle başladı. İlk şiirleri Raşit Kemali
imzasıyla "Yedigün" ve "Yeni Mecmua"da çıktı. Bunlan, hapisteyken
"Yeni Ses", "Ses", "Yürüyüş" dergilerinde yayımladıkları izledi.
Nazım Hikmet'in etkisiyle düzyazıya yöneldi. İlk
düzyazısı, Baba Evi romanının bir bölümü olan "Balık" 1940'ta "Yeni
Edebiyat" gazetesinde yayımlandı. İlk öykülerini ise Raşit Kemali ve
Orhan Raşit imzalarıyla yine aynı gazetede yayımladı. Bunları,
1942'de ve 1943'lerde, Orhan Kemal imzasıyla "Yürüyüş" ve "İkdam"
gazeteleri ile "Yurt ve Dünya" dergisinde çıkan öyküleri izledi. Bu
yıllarda şiirlerini de yayımlamakla birlikte, asıl çalışmalannı
öyküye yöneltti. Öyküleri "Varlık", "Gün", "Yığın", "Seçilmiş
Hikayeler", "Yaprak", "Yeni Başdan", "Yeditepe", "Beraber" gibi
dergilerde yayımlanırken; birçok romanı da "Vatan", "Dünya", "Ulus",
"Son Havadis" ve "Cumhuriyet" gazetelerinde tefrika edildi. Kardeş
Payı ile 1958, Önce Ekmek' le de 1969 Sait Faik Hikaye Armağanı'nı;
yine Önce Ekmek kitabıyla 1969 Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü'nü
kazandı. Öykü ve romanlarının yanı sıra film senaryolan yazdı. 72.
Koğuş, Murtaza, Eskici Dükkanı, Kardeş Payı adlı yapıtlarını
oyunlaştırdı. İspinozlar oyununu yazdı. Bu oyunlan çeşitli
tiyatrolar tarafından sahnelendi.
72. Koğuş oyunuyla 1967'de Ankara Sanat Severler
Derneği'nce en iyi oyun yazarı seçildi.
İlki 1972'de verilen (Yılmaz Güney, Boynu Bükük
Öldüler), her yıl yazann ölüm yıldönümünde verilmek üzere, konulan
"Örhan Kemal Roman Armağanı" ailesi tarafından düzenlendi.
YAPITLARI
Öykü:
Ekmek Kavgası, 1949; Sarhoşlar, 1951; Çamaşırcının kızı, 1952;
72.Koğuş, 1954; Grev, 1954; Arka Sokak, 1956; Kardeş Payı, 1957;
Babil Kulesi, 1957; Dünyada Harp Vardı, 1963; Mahalle Kavgası, 1963;
İşsiz, 1966; Önce Ekmek, 1968; Küçükler ve Büyükler, (ö.s.), 1971.
Ayrıca öykülerinden yapılan derlemeler Bilgi Yayınevi'nce dört cilt
olarak yayınlandı: I. Yağmur Yüklü Bulutlar, 1974; II. Kırmızı
Küpeler, 1974; III. Oyuncu Kadın, 1975; IV. Serseri Milyoner/İki
Damla Gözyaşı, 1976. Arslan Tomson, (ö.s.), 1976; İnci'nin
Maceraları, (ö.s.), 1979.
Roman:
Baba Evi, 1949; Avare Yıllar, 1950; Murtaza, 1952; Cemile, 1952;
Bereketli Topraklar Üzerinde, 1954; Suçlu, 1957; Devlet kuşu, 1958;
Vukuat Var, 1958; Gavurun kızı, 1959; Küçücük, 1960; Dünya Evi,
1960; El Kızı, 1960; Hanımın Çiftliği, 1961; Eskici ve Oğulları,
1962 ( Eskici Dükkanı adıyla 1970); Gurbet Kuşları, 1962; Sokakların
Çocuğu, 1963; Kanlı Topraklar, 1963; Bir Filiz Vardı, 1965;
Müfettişler Müfettişi, 1966; Yalancı Dünya, 1966; Evlerden Biri,
1966; Arkadaş Islıkları, 1968; Sokaklardan Bir Kız, 1968; Üç
Kağıtçı, 1969; Kötü Yol, 1969; Kaçak, (ö.s.) 1970; Tersine Dünya,
(ö.s.) 1986.
Oyun:
ispinozlar, 1965; 72. Koğuş, 1967.
Anı:
Nazım Hikmet'le Üç buçuk Yıl, 1965. İnceleme: Senaryo Tekniği ve
Senaryoculuğumuzla İlgili Notlar, 1963. Röportaj: İstanbul'dan
Çizgiler, (ö.s.) 1971.
(www.orhankemal.org ve Everest Yayınları'ndan
yararlanılmıştır)
|