|
Genç arkadaşlarla edebiyattan konuşuyorduk. Söz
döndü dolaştı romana geldi. Öyle anlaşılıyor ki, günümüzün romanı
gerçekten edebiyatsever gençleri çokça etkilemiyor.
Popüler yazarları okumuşlar, ama pek benimseyememişler.
'Dün'den ne okuduklarını sordum.
Yanıtlar düşündürücüydü. Sözgelimi Sabahattin Ali okumamışlar. Daha
doğrusu hikâyeci Sabahattin Ali'yi okumuşlar da, romana Sabahattin
Ali'yi bilmiyorlar. Özellikle 'Kürk Mantolu Madonna'yı okumalarını
önerdim.
Geçen yıl Mimar Sinan Üniversitesi'ndeki dostlarla okumuştuk 'Kürk
Mantolu Madonna'yı.
Bu eserin dinmez bir sızısı var. Öyle sanıyorum ki, o sızı yarının
kişilerini de etkileyecek...
^ Oktay Rifat okumamışlar, Melih Cevdet okumamışlar. Şair kaleminden
çıkma romanların ayrı bir yeri olup olamayacağını tartıştık.
Tanpınar'ın adı bol bol geçti. Evet ama, Oktay Rifat imzalı 'Bir
Kadının Penceresinden' de eşsiz bir 'İstanbul romanı'dır. Tıpkı
'Huzur' gibi, Hanidir çok okunuyor 'Huzur'; günün birinde 'Bir
Kadının Penceresinden' hak ettiği ilgiyi devşirecek mi, bilmiyorum.
Nahid Sırrı Örik hiç okumamışlar. Aralarında, Nahid Sırrı'nın adını
ilk kez işitenler var. Safiye Erol hiç okumamışlar. Kemal Tahir
'Devlet Ana'sıyla değil, 'Esir Şehir' üçlemesiyle yansımış bugüne.
Yaşar Kemal büyük şöhret, ama çok sevdiğim 'Deniz Küstü'süyle değil,
hâlâ 'İnce Memet'iyle.
Kemal Tahir, Yaşar Kemal derken Orhan Kemal'i andık hep birlikte.
'Hanımın Çif tliği'ni tüm arkadaşlar okumuşlar. Ben hemen 'Küçücük'ü
söyledim. Hiçbiri okumamış.
Gençlik yıllarımda Orhan Kemal dendi mi, ille 'Bereketli Topraklar
Üzerinde' anılırdı. Belki biraz 'Eskici ve Oğullan', 'Murtaza'. Hep
üzülürdüm. Önemsiz eserler mi? Asla. Ama 'öz' Orhan Kemal'i
yansıtmayan eserler bence. Orhan Kemal'in dünyasını eksikçe yansıtan
eserler.
Romancı Orhan Kemal, tıpkı hikâyeci Orhan Kemal gibi, daha ilk
adımda kentin yazarıdır. Bir öyküsünde, parlak delikanlının peşine
düşen mutsuz kadın Çukurova'dan Adana'ya sürüklenir. Adana, sonra
İstanbul, büyük kentler. Git git hep İstanbul. Bugün de aynı sancılı
büyük kent.
Benim Orhan Kemal okumalarım şanslı başladı. 1949 tarihli, yaşıtım
'Baba Evi' ablamın okul ödeviydi.
'Baba Evi'ni yeniyetmeliğimde okudum. Hemen ardından 'Avare Yıllar'ı
keşfettim. Arkası öylece geldi.
'Devlet Kuşu' bugün elli dört yaşında. Yarım yüzyıl geçip gitmiş.
Hem büyüleyici hem irkiltici: 'Devlet Kuşu' hiç yaşlanmamış.
Oralarda, aynı semtlerde kim bilir kaç Âvâre Mustafa yaşıbugün de,
kim bilir kaç Aynur.
Paralı pullu Zülfikâr Bey'in kızı Hülya, bugünün Hülyaları Âvâre
Mustafa'ya yine âşık oluyorlar mı, bilmiyorum.
Fakat gerisi bire bir aynı yaşanıyor.
'Arkadaş Islıkları' yaşanıyor.
'Bir Filiz Vardı' yaşanıyor.
Yaşanmışlıktan yola çıkışı mı, Orhan Kemal'i bunca zaman sonra da
güncel kılan? Onun büyük eserini geçmişte değerlendirenler, "biçimi
ve artistik süslemeyi ikinci plana" bıraktığını ileri sürerler.
"Olay ve malzemeye önem" verdiği kanısı yaygındır. Acaba?
O derin yalınlığa erişebilmek artistik bir çaba ve endişe değil
midir?
'Küçücük'ün o kadar tasarruflu anlatımı nasıl göz ardı edilebilir?
Birbirinin tekran romanlar yazdığı da ileri sürülmüştür, Orhan
Kemal'in.
'Yalan Dünya', 'Sokaklardan Bir Kız', 'Kötü Yol' akraba romanlar. Ne
var ki tekrarlar, akrabalıklar yaşamda da enikonu aynılıkla
karşımıza çıkıyor...
O gün düşündüm, Orhan Kemal bende hep yaşayagelmiş. Hangi
muhallebicinin önünden geçsem ille Aynur'la Âvâre Mustafa... |