|
bilgiseven.net -
İnceleme - 15 Kasım 2010 |
|
Bereketli Topraklar Üzerinde
Romanında Sınıfsal Çatışma
|
|
Orhan Kemal’in 1940’ların sonu 1950’lerin başlarında geçen, üç
işçi arkadaşın ekmek kavgalarıyla birlikte, dönemin sosyal
gerçekliğinin de işlendiği, Bereketli Topraklar Üzerinde isimli
romanı sınıfsal bir gerçekliği yansıtır. Dönemin Çukurova ırgatı |
|
BEREKETLİ TOPRAKLAR ÜZERİNDE ROMANINDA
SINIFSAL ÇATIŞMA(*)
Orhan
Kemal’in 1940’ların sonu 1950’lerin başlarında geçen, üç işçi
arkadaşın ekmek kavgalarıyla birlikte, dönemin sosyal
gerçekliğinin de işlendiği, Bereketli Topraklar Üzerinde isimli
romanı sınıfsal bir gerçekliği yansıtır. Dönemin Çukurova
ırgatının, fabrika işçilerinin, topraksız köylülerin gerçeğini
nesnel bir bakış açısıyla aktarır Orhan Kemal. Birlikte hareket
edemeyen, haklarının bilincinde olmayan, bu yüzden tepkileri
bireysel kalan işçidir anlatılan. Kahramanlar değil ekmek
derdinde olanlar, işçi liderleri değil gözü kara işçiler vardır
romanda. İdealize edilmemiştir karakterler, onlar kendi yaşam
gerçeklerinin ürünüdürler. Köylerinden pamuk tarlalarına,
fabrikalara akan, ırgat-işçiler sınıfsal bir bilince uygun
davranma yeteneği kazanamamıştır henüz. Bunu bilen yazarımız
için aslolan toplumsal düzensizliği göstermektir. Örgütlü bir
emekçi mücadelesi için biraz daha beklemesi gerekecektir Türkiye
işçi sınıfının. 2 Haziran 1970 yılında yaşama gözlerini yuman
yazarımız 15-16 Haziran 1970 direnişini görememiştir. Eğer
görebilseydi, işçi mücadele tarihimizin bu önemli sürecini de
anlatan bir roman yazardı kuşkusuz.
Bereketli Topraklar Üzerinde,
fabrika işçilerinin, topraksız köylülerin, mevsimlik işçilerin
dünyasını aralar. Çukurova’nın yoksul insanlarının yaşamlarını
çok iyi bilen, bu bilgiyi gözlem gücüyle zenginleştiren
yazarımız temel çelişkileri saptama konusunda başarılıdır. O tek
tek olguları değil, toplumsal yapının bütününü çözümlemeye
yönelmiştir. Anlatılan ekmek için savaşım veren, emeğinden başka
da bir şeyi olmayanların hikayesidir. Yerel renklerle bezeli
evrensel bir hikayedir.
Bereketli Topraklar Üzerinde
sınıfsal çatışmaları açık, yalın bir biçimde gösteren bunu
yaparken de, bir romanı değerlendirirken aranması gereken
estetik ögelerden taviz vermeyen bir yapıttır. Bu yazının ana
konusu olan Bereketli Toraklar Üzerine romanındaki sınıfsal
çatışma, örneklerle açıklanmaya çalışılacaktır.
‘Orta Anadolu’nun seksen evlik
köylerinden Ç. köyünün erkekleri o yıl da çalışmak için iş bölgelerine
dağıldılar’ diye
başlar Bereketli Topraklar Üzerinde. Romanın üç kahramanı
çocuklukları bir arada geçmiş olan Pehlivan Ali, İflahsızın
Yusuf, Köse Hasan Çukurovaya ineceklerdir. Üç arkadaşın
beklentileri, çabaları, bulundukları mekanlar, kurdukları
ilişkilerin niteliği, bize dönemin Türkiye gerçeğini anlatır. Hemşerilerininfabrikasında
bir iş bulacakları ümidiyle gelmişlerdir Çukurovaya. Feodal
ilişkiler içinde bir anlam içeren hemşerilik fabrikada geçerli
değildir. Sokakta geçirilmiş bir gecenin sabahında fabrika
kapısına geldiklerinde, iş için bekleşen işsizler kalabalığı
karşılar onları. Öğleden sonra fabrika sahibi, simsiyah,
koskocaman arabasıyla gelir. Bir tarafta ekmek için gurbete
çıkmış, emeklerinden başka bir şeyi olmayan eğitimsiz köylüler,
öteki tarafta çevresindekilerin kul köle olduğu fabrikatör..Emek
sermaye çatışkısının en karakteristik durumu...
Türlü çabalardan sonra fabrikada
işe girmeyi başarır üç arkadaş. Orhan Kemal fabrikadaki insanlık
dışı çalışma koşullarını üç arkadaşın serüveniyle birlikte
anlatır. İflahsızın Yusuf Kirli Koza’da, Köse Hasan Sulu
Koza’da, Pehlivan Ali’de kırma makinesinde çalışmaya başlar.
Köse Hasan, sulama makinesinde ıslanan pamukları kırma
makinesine taşımakla görevlidir. Sulu koza taşımak zahmetli bir
iştir. Bu bölümde sırılsıklam bir biçimde on iki saat çalışan
işçiler, bir süre sonra zatürreye yakalanmaktadırlar. Bunda
gecenin içe işleyen ayazının da etkisi vardır. Çünkü
pencerelerde, birer çuldan başka bir şey yoktur. Çok geçmeden
Köse Hasan hastalanır, yatağa düşer. Fabrikada ne tedavi
görebileceği bir doktor, ne de ilaç alabilecek parası vardır.
İnsan olarak hiçbir değeri olmayan işçiler hastalandığında,
hemen yerine başkaları alınarak işin devam etmesi
sağlanmaktadır. Tokatlanan, küfredilen, korkutulan işçiye yol
gösterebilecek kimse yoktur. Tek değerin para olduğu, her türlü
yozlaşmanın yaşandığı fabrikada, Köse Hasan gibiler ezilmeye,
yok olmaya mahkumdur. Arkadaşlarının da sahip çıkmadığı Köse
Hasan kısa süre sonra ölür. Kızı Emineye aldığı naylon saç
tokası ve tarağı veremeden..
Yazarımız, romanda dönemin temel
sorunlarını saptama konusunda başarılıdır dedik. Romanın temel
aldığı çatışma sınıfsal kökenli bir çatışmadır. Günümüzde de kot
kumlama atölyelerinde, tersanelerde, madenlerde vb. en basit
güvenlik önlemlerinin alınmadığı, işyerlerinde işçi ölümleri
sürmektedir. Sömürü ilişkileri bugün daha da boyutlanmış,
küresel bir düzeye ulaşmıştır. Roman bu anlamda günceldir, kana
ve emek hırsızlığına dayalı kapitalist sistem sürdükçe
güncelliğini koruyacaktır.
Koltukçu Zeynel’le Şamdin, ırgadı
ayaklandırmak istedikleri gerekçesiyle işten atılınca, yerlerine
Pehlivan Ali’yle Hidayetin oğlu alınmıştır. Koltukçuların
görevi, kendilerine verilen buğday demetlerini patozun içine
atmaktır. Patoz, buğdayı, sapından çöpünden ayrıştıran
makinedir. İş tehlikelidir, patozun üzerindeki işçinin çok
dikkatli olması, bir an bile dalgınlığa düşmemesi gerekmektedir.
Koltukçuların nefes almasını zorlaştıran, terli bedenlerine
yapışıp kaşındıran buğday tozları işi daha da güçleştirmektedir.
Kızgın güneşin altında, soluk almadan, saatlerdir mola vermeden
çalışan işçiler perişan durumdadırlar. Gösterişli otomobiliyle
işi kontrole gelen Küçük ağa, kırk beş kişilik patozda otuz beş
kişinin çalıştırılması yetmezmiş gibi, bir de işin bir hafta
erken bitirilmesini istemektedir Irgatbaşı’dan. Küçük ağa,
işçileri canlandırmak, gayrete getirmek için tempo tutmaya
başlar.
‘Ha babam kardeşlerim ha..Ha
yiğitler, aslanlar ha..devir ha devir..devir ha devir..’İş
hızlanmıştır hızlanmasına ama...Yorgunluktan neredeyse kendinden
geçmiş olan Pehlivan Ali, bir an kontrolünü kaybeder.Tam bu
sırada bir buğday demetinin çarptığı Ali patoza yuvarlanır.
Açgözlülüğün, insafsızlığın, kar hırsının kurbanı Pehlivan Ali,
kan kaybından ölecek, Küçük Ağa’ysa Ali’nin kanlı bedenini
harmanda bırakıp kaçacaktır.
Fabrika’da çalışma koşullarının
sağlıksızlığından ölen Köse Hasan’ın ardından, Pehlivan Ali de
Çukurovanınbereketli toprakları
üzerinde vahşi kar hırsının, mülkiyet ve sınıf ilişkilerinin
kurbanı olmuştur.
Orhan Kemal kadınların çifte
sömürüsünü de gösterir romanında. Emek sömürüsüyle birlikte,
bedensel-cinsel sömürüyü de yaşar kadınlar. Çeşitli erkeklerin
peşinde oradan araya sürüklenen Fatma, doğum sancıları başlayana
kadar tarlada çalışan, ahırda pisliklerin üstünde tek başına
doğuran Hürü, genelev sermayesi Allı, Hayriye Aptal kızı..Her
biri sömürü sistemiyle kaynaşmış erkek egemen değerlerin kurbanı
olan kadınları Orhan Kemal insani bir bakışla anlatmıştır.
Bereketli Topraklar Üzerinde,
safını belirlemiş, tavrını emekten yana koymuş kendisi de emekçi
olan bir yazarın romanıdır. Orhan Kemal, sanatçının çağına
tanıklığını yeterli bulmaz, bir röportajında şöyle der ‘İnsanı
anlayacak, savaşını anlayacak, buna katılacak sanatçı kolaylıkla
kişilerin aldanmalarına karşı duracaktır...Tanıklığı aşabilmek
de teorik hazırlanmada kalmayıp hayatı insanlarla birlikte
yaşamakla mümkündür...Sanatçı halkla birlikte, halkın içinde,
halkın yaşadığını yaşamalıdır.’*
Sınıf ilişkilerini Çukurova’nın
tüm renkleriyle birlikte işleyen Orhan Kemal iyimserdir.
İyimserlik de sınıfsal bir duruştur. Gelecek aydınlık günlere
inanır. Boşuna değildir kara gün kararıp gitmez demesi.
İki Haziran 1970’de tedavi
amacıyla bulunduğu Sofya’da henüz 56 yaşındayken yaşamını
yitirir Orhan Kemal. Cenazesi Türkiye’ye getirilirken
karşılayanların içinde sevgili dostu Fikret Otyam da vardır. O
süreci şöyle anlatır Fikret Otyam**. ‘Cenaze konvoyu, Edirne’den
hüzünlü bir şekilde geçip, İstanbul yoluna çıktıktan bir saat
sonra, Babaeski’de yol kenarına dizilmiş bir grup işçi
tarafından durduruldu. Emekçiler, yazılarıyla savaşlarını veren
yazar Orhan Kemal’i unutmamışlardı. Nitekim, içlerinden biri,
cenazeyi taşıyan minübüsün önüne ‘BİZ İŞÇİLER SENİN HATIRAN
ÖNÜNDE SAYGI İLE EĞİLİRİZ’ yazılı bir pankart astı. Yol boyunca
bu konvoyun kime ait olduğunu bilenler, saygı duruşunda
bulunuyorlardı.’
1970’den bugüne sömürü daha da
yoğunlaştı. 1970’lerin işçileri Orhan Kemal’i unutmamışlardı.
Günümüz işçileri emekçileri de Orhan Kemal’e gereken ilgiyi
göstermeli, anlamaya çalışmalıdır. Derin uyku sonsuza dek
sürmez, kara gün kararıp gitmez.
(*) İnsancıl Dergisi'nde yayınlanmıştır.
Orhan Kemal, Bereketli Topraklar
Üzerinde, Epsilon Yayıncılık, İstanbul, 2005
* Asım Bezirci-Hikmet
Altınkaynak, Orhan Kemal Cem Yayınevi, İstanbul,1977
** Fikret Otyam, Arkadaşım Orhan
Kemal ve Mektupları, E Yayınları, İstanbul, 1975
|
|
|
|