Ana Sayfa

 
 

Taraf Kitap - Mazlum Vesek - 14 Eylül 2012

 

 

Kötü Yol'u izlemek ve okumak

 

 

İnceleme

Orhan Kemal, 1950'lerin sonundan öldüğü 1970 yılına kadar senaryoları ve roman uyarlamalan ile Yeşilçam'daki sinema ortamına katkıda bulundu. Yetmedi Senaryo Tekniği adıyla bir kitap yazdı. Kendi ifadelerine göre Yeşilçam'a yüzlerce senaryo sattı. Çoğuna imza bile atmadı. İmza attığı hemen her film hafızalarda kaldı. Murtaza, Üç Tekerlekli Bisiklet, Gurbet Kuşları...

 

Ölümünden sonra da romanlan filme uyarlandı. 72. Koğuş, Eskici ve Oğulları, Tersine Dünya... Eserlerinin diyaloğa ve sinema tekniğine çok uygun olduğu için sinema dünyasının hep gündeminde oldu.
2000'lerden itibaren çıkış yakalayan dizi piyasası da Orhan Kemal'in eserlerine yöneldi. Gurbet Kuşları, Hanımın Çiftliği...
Diziler, özellikle Hanımın Çiftliği, usta yazarın tanıtımında büyük bir katkı sağlasa da, eserlerinin nıhnnu yansıtması açısından sıkıntılarla doluydu. Sözgelimi, Türkiye'nin bir dönemini anlatan aslında büyük bir siyasal roman olan Hanınım Çiftliği, TV dizisi olarak başta iyi gitse de, sonlara doğru resmen polisiye bir hale getirildi. Şimdi, Orhan Kemal'in bir başka romanı, Kötü Yol (yazılış tarihi 1966, ilk baskı 1969) özel bir televizyon kanalında dizi olarak izleyici ile buluştu. Nisan Akman'ın yönetiminde hazırlanan dizinin senaryosunda Zülküf Yücel'in imzası var.

Dizi, romanın ruhunu yaraladı
Maalesef şimdiden Orhan Kemal'in aydınlık gerçekçi çizgisi yara aldı.
Romanlarında toplumsal sorunlan gerçekçi bir çizgi aktaran yazar, toplumcu bir yazarlığın sorumluluğu itibariyle her zaman bir çıkış yolu gösterir ve bunu 'erdemli' bir karakterle okuyucuya sunar.
Bütün karakterlerin şu ya da bu şekilde insani erdemleri bıraktığı romanda İhsan karakteri yazarın tek olumlu tipidir ve insan onurunu temsü etmektedir. Dizinin basına yansıyan
 özetinde de izlediğimiz bölümlerinde de İhsan karakteri kardeşi Nuran'ı yüklü bir başlık parası karşılığında Bedir Ağa'ya safar. Bıı yanlışı yazımızın başında belirtip, romanın ruhunu yaralayacak hatalara düşülmemesi için fikirlerimizi belirteceğiz.

Umut bezirganı bir sokak: Yeşilçam
Yeşilçam, İstanbul'da bir sokağın adı olmakla birlikte, zamanla Türkiye sinemasının karşüığı olan bir olgu ve sinemamızın bir dönemini ifade eden tarihsel bir süreç olarak bir anlam kazandı. Kötü Yol, tam da bu dönemde, Yeşüçam'da yüzlerce filmin üretildiği ve sinemanın özellikle Anadolu'da tek eğlence olduğu dönemde yazıldı.
Memleketin gençleri için 'artist' olmak mühim, çok mühim bir şeydi. Ve hiç de film icabı değüdi, her yıl binlerce gencin Yeşilçam Sokak'a dalıp umut peşine düşmesi. Oysa, davulun sesi sadece uzaktan hoş gelirdi. Memleketin diğer işkollarında sömürü çarkı nasıl işliyorsa, Yeşilçam da aynı çarkın dişlisi olarak
varlığım idame ettiriyordu. Aracı-tefecibezirgan sınıfının parasıyla üretim yapan sinemamızda, Yeşilçam umut pazarlayan bir bezirgandan başka bir şey değildi.
Orhan Kemal, Yeşilçam'ı ve onun yukanda sözünü ettiğimiz işleyişini, ele almaya çalışması açısından edebiyatımızda ilk romanlan yazan yazardır. Yalana Dünya adlı romanının ilk adının Yeşilçam Sokağı olduğunu hatırlatmakta yarar var. Kötü Yol, roman yapısı itibariyle Yeşüçam senaryolarının kolaylıklarım ve basitliklerini taşıyan romanın ilk fazüeti burada aranmalıdır.

"Kötü Yol"dakiler
Roman, 1960'lann Adana'sında oğlu İhsan ve kızı Nuran'la birlikte yaşayan çamaşırcı bir anneyi anlatıyor. Roman başlarda üç kişilik aileye odaklanmışken, İstanbul'a artist olma hayalleri ile kaçan Nuran'ın acısına dayanamayan annenin ölümüyle, anlatı kardeşinin peşine düşen Ihsan'ın arayışım merkeze alır. Kötü Yol, hem roman adı hem kavram itibariyle çok dikkat çekici. Bir kere, kötü yol, bu toplumda ancak ve ancak kadının başma gelenler için ifade edilir. Erkekler serserilik yapar, kadınlar kötü yola düşer.
Çamaşırcı kadm da, kızım kötü yoldan sakınmaktadır. Gelgelelim romanın kahramanlanmn hepsi bu kötü yol hali karşısında acizdir. Tek tek sıraladığımızda "Kim kötü yolda" sorusunu soruyoruz.
Nuran ile İhsan'm vefat eden babası, bir üçkâğıtçıdır. Mahallesinin dışmda birilerini söğüşleyerek 'hayatım kazanır'.
İhsan'm patronu gençliğini hovardalıkla geçirmiş ama en önemlisi Milli Mücadele döneminde 'gözünü açıp parayı toplamış' biri. Genç bir kadınla evlilik yapıp mutsuz bir hayat sürdürmekte. Patronun karısı, eşinde mutluluk bulamadığı için onu aldatmaktadır. Aşığı Reşat, şehrin en çaplan delikanhlanndandır. Kadınlar onun için sayıdan ibarettir ve para için de yapmayacağı ikiyüzlülük de yoktur.
Reşat'm İstanbul'daki patronu Osman, gayn meşru bir çetenin reisidir. Onun eşi de, gençliğinde bir günahın peşinden gidip hayatım heder etmiştir. Nuran, gençliğin hayalleri içinde yaşayıp gitmektedir. Sınıf bilincinden yoksun ve rahat ekmeğin peşinde. Geriye kalan kahramanları saydığımızda da insan erdemleri açısından onay görülebilecek tek tip yoktur. İhsan hariç. İhsan, Türkiye'nin emeğiyle ve onuruyla geçinmeye çalışan ve ailesi için güzel bir gelecek kurma telaşmda olan bir emekçisidir. Zor durumdaki Nuran için de bir yol gösterici ve umuttur. Şimdi bir daha soralım: Kim doğru kim kötü yolda?

Romanın toplumsal bağlamı
Romandaki her karakter yaptığı işle ve döneminin ekonomik gelişmeleri ile bağlantılı ele alınır, önceleri büyük konaklarda çamaşır yıkamaya giden anne, geçiminden şikâyetçi değildir. Ama memlekete giren apartmanlar ve çamaşır makineleri akışı zorlaştırmıştır: "Ne olmuşsa Alman harbinden soma olmuştu bu memlekette! Bir zamanların bin ricadan soma gittiği, tüm pencereleri aydınlık, zengin konakları birer ikişer uçmuş, yerlerini apartmanlar almıştı.
Apartmanları sevmiyordu. Eski zengin konaklan yumuşak yüzlüydüler. Üstelik içlerinde kocaman kocaman 'gavur icatlan' taşıyor, çamaşır yıkamakla geçinmeye çalışan fakir fukaranın ekmeğini ellerinden alıyorlardı." İhsan'm patronu savaş döneminin zenginleştirdiği tüccarlardandır: "Aslına bakılırsa, sıfırdan başlamamış, Milli Mücadele sırasmda gözünü açıp parayı toplamıştı. O yıllarda Türk tüccar, müteahhit, hele sanayici nerde? Meydan boş ortalıkta yarım pabuçlar cirit atıyordu. O da kanşmıştı aralarına." Romanın, taşrada (Adana'da) başlayıp İstanbul'a akması günümüz dizüerinin en çok kullandığı yöntemdir. Orhan Kemal, zaten bir kısım kahramanı İstanbul'a taşır ve senaristin işini kolaylaştırır. Burada asıl sorun, Yeşüçam'ın olay örgüsünü taşıyan romanın sosyolojik bağının üstünün çizilmesi tehlikesidir.

Adana ve İstanbul
Romanın iki kenti var. Biri adı zikredilmese de Adana; diğeri ise ışıklan, sokaklan, kargaşası ve insanlan çiğneyip geçmesiyle İstanbul: "Islak kirpikleriyle gece yansından sonraki İstanbul'a dalgın dalgın baktı: Evet, büyük, güzel, çok güzel bir şehirdi İstanbul. Uçurum kenarlannda bitmiş göz alıcı çiçekler gibi. İnşam kendine çekiyor, sonra da uçuruma yuvarlanışına sadece bakıyordu." İşte, romanın adeta mısraı bercestesi. Bu diziyi çekecek yönetmen bu sözü söyletmeyecekse şimdiden bizce başarısızdır.
Adana ise saat kulesi ve sıcağıyla anlatılır. Romanın geçtiği yıllarda ise, sinema işletmecüiğinin taşradaki merkezlerindedir. Taşköprü'sü, kabadayıları, yazlık sinemalan... Hatta dizinin bir yerinde Giritli'nin Kahvesi'nde oturan Orhan Kemal'i görsek. Yılmaz Güney ve arkadaşlan şöyle bir yoldan geçseler.... Hiç fena olmaz değü mi?
Kötü Yol başladı. Dileriz iyi bir seyirlik olur ve ustamız Orhan Kemal bir yerlerden tebessüm eder. Bunun için yazının en başında belirttiğimiz hatalardan dönülmesi temennimizdir.


TARAF KİTAP - EYLÜL 2012

 

 

        

[email protected]