Ana Sayfa      
         

   

Ege'de Bugün - Mazlum Vesek - 5 Aralık 2011

     
          

 

Orhan Kemal, hak ettiği noktada değil.

 

Orhan Kemal (1914-1970) 56 yıllık yaşamına, yaşadığı zorluklara rağmen, inanılması zor bir üretkenlikle roman, hikaye, oyun, senaryo alanında 50 ye yakın eser verdi. Son dönemde Orhan Kemal Kültür Merkezi ve Müzesi'nin yaptığı çalışmalar sayesinde yazarın okuyucuya ulaşmayan eserleri de basılıyor. Yaşadığı dönemde de araştırmacıların, eleştirmenlerin üzerinde durduğu Orhan Kemal, farklı yönleriyle araştırmalara konu olmaya devam ediyor.

 

Yazarın romanlarını sosyolojik bir bakış açısıyla ele alan akademisyen Mehmet Nuri Gültekin'in “Orhan Kemal'in Romanlarında Modernleşme, Birey ve Gündelik Hayat” adlı eseri geçtiğimiz günlerde Everest Yayınları tarafından yeniden basıldı. Gültekin'le kitabını ve Orhan Kemal'i konuştuk.
 

Kitabınızın Ege Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'ne doktora tezi olarak sunulduğunu biliyoruz. Ama kitabı okurken sadece bir tez için hazırlanmış bir kitaba benzemiyor. Satırlarınızdan Orhan Kemal hayranlığını ve sevgisini okumak mümkün. Orhan Kemal'in sizin için ne ifade ettiğini anlatır mısınız?

Kitabın öncesi ve ilk hali, sizin de belirttiğiniz gibi bir doktora tezi... Fakat kitap olarak yayınlanması için özellikle kuramsal kısımlarda ciddi eksiltme ve sadeleştirmeler yapıldı. Akademik bir tez formatından biraz uzaklaştırmak gayesi de söz konusu oldu. Bu yeniden biçimlendirmede kitabın bütün okuyuculara, Orhan Kemal'in dünyasına ilgi duyan insanlara hitap etmesinin kaygısı da yok değil doğrusu. Ama yayınlanan roman incelemeleri üzerinde hemen hemen hiçbir değişiklik yapılmadı.

Doğrusunu söylemek gerekirse, Orhan Kemal'i çalışmaya başlamadan önce birkaç romanıyla sınırlı bir 'tanışıklığım' vardı. Bir de lise yıllarımda televizyona uyarlanan diziler. Tezden önce de onun yazdıklarını, dünyasını okurken ya da izlerken bende ilkin samimiyet ve hakikilik duygusu uyandırmıştı. Karakterlerden tutun da, 1930 lı yıllardan itibaren dönemleri, sosyal hayatı anlatmadaki başarısı sıradan bir roman okuyucusu olarak üzerimde büyük etkiler bırakmıştı. Bu kitabı oluşturan çalışma suresi boyunca da, Orhan Kemal'in eserlerinin dünyasına merakım daha da arttı fakat bu kez o eserlerden bir şeyler çıkarma-yazma niyeti vardı. Yani amatör okuyucu ruhunu kaybetmeden çok sevdiğiniz bir yazarın dünyasından bir sosyal bilim tezi çıkarma gayesinin daha baskın geldiğini söyleyebiliriz.

Sorunuzun son kısmı için çok net bir şekilde şunu söyleyebilirim: Edebiyat veya romandan diğer edebi eserlere değin, sanatsal ya da bütün estetik üretimler anlaşılmadan nasıl bir toplumun anlaşılma çabası eksik ve derinliksiz kalırsa, Orhan Kemal'in yazdıklarına bakmadan da Türkiye'deki toplumsal tarihin belli bir döneminin anlaşılmasının aynı derecede eksik kalacağını düşünüyorum.

Orhan Kemal romanlarındaki bireyi ve değişimi anlatmak için 12 roman seçmişsiniz. Biz 30 dan fazla roman, olduğunu biliyoruz. İnceleme içinde yer verdiğiniz romanları seçerken neye dikkat ettiniz? Seçimi yaparken zorlandınız mı?

Sözünü ettiğiniz seçilen romanlar tematik olarak toplumsal tarihsel bağlamla ilgileri bakımından ele alındılar ve diğerlerinin dışarıda bırakılması bu yüzdendi. Hiç şüphesiz bütün romanları için farklı bağlamlar açısından çok farklı seçimler yapılabilir ki, Orhan Kemal Türkiye deki edebiyat ve roman geleneği içerisinde bu özelliklere fazlasıyla sahip biri. Mesela, sadece toplumsal cinsiyet, kadın-erkek ilişkileri, yoksulluk, çocukluk, köylülük, sınıf gibi pek çok konuda farklı seçmeler yapmak pekala mümkün. Ve bence bu ve daha sayamadığım pek çok konu hala meraklılarını bekliyor. Orhan Kemal hak ettiği noktada değil ne yazık ki. Ve maalesef, birkaç kişinin (ki, aklıma hemen Orhan Kemal Müzesi'nin çalışmaları geliyor) inatçı ve ısrarcı gayretleri olmasaydı bugünden çok daha uzak bir noktada olacaktık.

Orhan Kemal'in romanlarının ilk yayımlandığı yıllarda sıcağı sıcağına yapılan değerlendirmelerin, edebiyat çevrelerinde önemli tartışmalar yarattığını görüyoruz. Orhan Kemal'in kendini tekrar ettiği eleştirisi bunların en başındadır. Bugünden baktığınızda o değerlendirmeleri nasıl buluyorsunuz?

Edebi eleştiri tabii ki, önemlidir ama sosyolojinin kaygısıyla tamamen örtüşen bir durumu söz konusu değildir. Doğrudur, bazı romanlarında tekrarlar olabilir (hangi yazarda yok ki!) ama bu Orhan Kemal'in değerini düşürmez ve bütünüyle onun iyi bir romancı ya da usta edebiyatçı olmadığını göstermez. Şu gerçeği de unutmamak gerekiyor bence: Orhan Kemal Adana'dan kalkıp İstanbul gibi edebiyat dünyasının kurtlar sofrasında kalemiyle geçinip ayakta kalmaya çalışıyor. Yani rahat ve güvenceli değil. Ne bir kalemde memurdur, ne bir yakınının emekli aylığı vardır ne de kendisinin okuldan arkadaşlarının zaman zaman gözeteceği, kayıracağı bir çevresi vardır. Bir de bunlara tefrikaya yetişecek hikayeler, ev geçindirme derdi, yayınevlerinin çevirdiği dalavereleri ekleyin. Bu koşullarda yazıyor... Dolayısıyla bu koşullarda kendini tekrarlar da vardır, Türk edebiyatının yüz akı romanlar ve hikayeler de.

Bir de edebiyat eleştirisinin eleştirisi meselesi var. Biliyoruz ki, edebi eleştiri en az yazarın kendisi kadar sınıfsal özler taşır ve bu paradigmadan bakar romana. Kendi döneminde de, sonrasında da, Orhan Kemal'in yazdıklarının steril edebi eleştirmenlere göre "kusurlu” olarak addedilmesinin ve toptancı bir şekilde kenara itilmek istenmesinin altında edebi kurgudan çok başka nedenler aranmalıdır bence. Haklı ve doğru eleştiriyi bu değerlendirmenin dışında tutuyorum. Bir de şunu söylemek gerekir ki, Türkiye'de edebiyat dünyası cadı kazanlarının ve tuhaf dayanışmaların da görüldüğü bir alandır. Toplumdaki diğer kurumsal ilişkilerden o kadar da uzak değildir.

Yazarın romanlarında sizin en çok üzerinde durduğunuz konulardan biri siyasal gelişmelere bağlı yaşanan zenginliğin el değiştirmesidir. Tabu burada nüfusun etnik ve dini unsurlarının değişimi de soz konusu. Sizin de yaptığınız alıntılara göre, Orhan Kemal'in romanlarında, Türk burjuvazisinin zenginlik kaynağını Ermeni ve Rum malları oluşturuyor. Bu gerçeklik toplumcu bir yazar tarafından bu kadar net ifade edilmesine rağmen Türkiyeli sosyalistlerin bu tahlile mesafeli olmalarını ne ile açıklayabiliriz?

Türkiye'deki sol/sosyalist politikanın Orhan Kemal'le mesafesi karşılıklıdır. Orhan Kemal'in doğrudan onlara angaje olmaması da edebi yaratımında önemli bir etken olduğunu düşünüyorum. O tabir caizse, “parti edebiyatçısı” değildir. Fakat yoksuldan, ezilenlerden, sömürülenlerden yana olmanın doğal muhalifliğini taşır, Orhan Kemal. Kurtuluş Kayalı bir yazısında Türkiye'de romancıların topluma dair sosyologlardan ve tarihçilerden daha çok şey söylediğini dile getirmişti ki, buna katılmamak imkansız. Romancıların da sosyal bilimciler kadar cenderede olmalarına rağmen (edebiyatın gücünden olsa gerek) her zaman toplumsal tarihin geçmişteki olaylarına dair anlatımları vardır. Orhan Kemal'in sözünü ettiğiniz olguyu pek çok romanında dile getirdiğini görürüz. Ama Türkiye'deki sol/sosyalist hareketin o tahlillere 'mesafesi'nin sanırım çok daha girift sebepleri vardır. Ve bu sebeplerin çoğunun sözünü ettiğiniz kesimlerin var olma noktalarında ve biçimlerinde aranmalıdır. Bence, zaten Orhan Kemal de bu tartışmaların etrafında kendini var eden biri değildir. Milli Mücadelenin kendisine doğru gelen yerlerini sonuna kadar destekliyor. Diğer taraftan, mülkiyetin el değiştirmesi ya da emval-i metruke olgusunu savaşın hengamesi içindeki en önemli kalemlerden biri olarak addediyor ve bunu da yazıyor.

Orhan Kemal, önceleri babasının politik duruşundan dolayı egemenlerin baskısını tanıdı. Yazar, Beyrut'tan Türkiye ye dönmeden önce, babası Abdülkadır Kemali Bey "Gitme oğlum, bu diktatörlük seni tutuklar" diyor. Öyle de oluyor. Ömrü boyunca da muhalif olmanın bedelini ödedi. Ancak, Orhan Kemal son tutuklanmasında mahkemeye verdiği savunmada, "Türkiye'ye komünizmin gelmesinin mümkün olmadığını söylüyor. Sözü uzatmadan, sosyalizm ve sınıf kardeşliği vurgusu ağır basan bir yazar olarak Orhan Kemal'in politik duruşunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çok yerinde bir tespit! Orhan Kemal romanlarında yazdığını, anlatmaya çalıştığını söylemiş. Onun eleştirel gerçekçi yaklaşımı işçi sınıfı, bilinç ve devrim mevzularında nettir. O, çırçır fabrikasında her şeyden habersiz işçiye olmadık şeyler yaptırmaz romanlarında. O, yoksulluğu, işçileri, sömürüyü anlatır ama karakterlerine de olmadık/olmayacak şey yaptırmaz. Sınıfsal bakar ama onun karakterleri arasında sadece ustalar ya da teknisyenler bilinçlidir. Ama onlar da uzaktan bakıp doğrudan müdahil olmazlar. Çünkü Orhan Kemal'in tam da anlatmaya çalıştığı bu yakıcı gerçeklikti. Yani sömürü var, bilinçsizlik var aşağılanma var ama ideolojik-politik çözümlemelerin aksine devrimci bir durum yoktur. Romanlarında bu durum gayet nettir. Muhsin Usta, İzzet Usta, Kılıç Usta gibi bilinçli kişiler sağlam karakter ve ahlaka sahiplerdir, bütün yoksullar, işçiler onlara sonsuz güven duyarlar ama onlar bilinçsizliğin hakikatini en iyi kavrayanlardır. Politik jargonla birleştirip söylemek gerekirse, Orhan Kemal, kendisi için sınıf olanları değil, kendinde sınıf olanları anlatır. Onun romanlarının dünyası bu yakıcı gerçekliği çok kavrayıp anlatır. Dolayısıyla olmadık işlere kalkışmaz, Orhan Kemal.

Çalışmanızdan anladığım kadarıyla Orhan Kemal'in kitaplarını birkaç kez okumuşsunuz. Hala dönüp okuduğunuz oluyor mu?

Hala okurum ve her seferinde de yeni şeyler bulurum.

- Bunu nasıl görmemişim?" diye hayıflandığım olur bazen. Edebiyat sosyolojisi açısından Orhan Kemal, Türkiye'deki toplumsal dönüşmeyi anlamada zengin bir roman dünyası sunar. Savaşlar göçler, yeni zenginler, zenginleşme biçimleri gibi konularda çok renkli bir olay örgüsü ve karakter dünyası sunar. Mesela, "Murtaza" sadece bir romanın karakteri değil bir tiptir, bir olgudur. Ve "Murtaza"lık anlaşılmadan 1950 öncesi ve sonrasındaki dönemin toplumsal ruhunu okuma çabası eksik kalır diye düşünüyorum.

Kitabınız bize, Orhan Kemal'le ilgili yeni araştırmalar için fikirler de veriyor. Sizin gündeminizde Orhan Kemal'in farklı yönlerini ortaya koyan yeni araştırmalar var mı?

Orhan Kemal bir teze sığdırılmayacak kadar zengin ve renkli bir dünya sunar. Mesela, onun "Müfettişler Müfettişi"ndeki Kudret Yanardağ karakteri üzerine veya "Hamam Anası" hikayesindeki (ki, muhteşem bir kısa öyküdür) kadının gözünden tarihin akışına dair bir çalışma yapmak isterim. Ama bundan daha çok arzuladığım mevzu, farklı üniversitelerin farklı alanlarındaki öğrencilerin Orhan Kemal'e dair çalışmalar yapması. Ancak o zaman daha kalıcı ve yaygın bir değerlendirme ağı kurulmuş olur.

Kitapta Orhan Kemal'in CHP ve DP'ye karşı tutumuna değinmişsiniz. DP'yi tam karşısına alırken CHP'ye biraz daha mesafeli olduğunu belirtiyorsunuz. Son tahlilde işçi sınıfı karşısında aynı tutuma sahip ve kapitalist ekonomi modelini uygulamaya çalışan iki partiye karşı Orhan Kemal'in bu yaklaşımı ne ile açıklanabilir?

Orhan Kemal'in kendi dönemindeki reel politik gelişmelere karşı tutumu dikkate değerdir. 1950 öncesi CHP ne ise 1950 sonrasındaki DP aynı anlama gelir Orhan Kemal'in eserlerinde. Çünkü her seferinde güçlü ve egemen sınıfların baskın geldiği bir işleyişi görür ve bence her iki siyasi partiye de (DP'nin "büyük umutlar” anlamına geldiği 1950 başında bile) mesafesi de buradan kaynaklanır. Mesela "Vukuat Var"da büyük toprak ağası zorba Muzaffer Bey'in CHP'den DP'ye bir gece içinde geçişi, yoksul ırgattan köylülerin ve yoksulların binlerle ifadesini bulan DP'ye geçip hayaller kurmasından çok daha etkili olmuştur. Onun romanlarında kendi çıkarının farkında olan karakterlerin (tabii ki varlıklı kesimin) CHP ile DP arasında sadece dönemsel fark gördüklerini okuruz. Onun anlattığı, temel değişmediği sürece aktörlerin isimlerinin değişmesinin bir anlam ifade etmeyeceğidir ki, hiç de yabana atılacak bir bakış değildir. Bir de, Orhan Kemal'in çoğunlukla anlattığı Çukurova'daki işin, çalışmanın ve teknolojinin değişmesi süresinde ortaya çıkan yarı köylü, yarı işçi ırgat, usta teknisyen, çalışmaya ve fabrikayı tanımaya başlayan yoksul insanların dünyasıdır. Dolayısıyla eserlerinde sözünü ettiği bu insanların somut hayatında CHP'nin de DP nin de aslında aynı sürecin farklı zaman dilimlerine denk geldiğini, altta yatan asıl itici nedenlerin değişmediğini görebilmesindendir. Öte yandan "Murtaza" romanında 1950 öncesinde egemen kesimlerin kafasındaki "ideal yurttaş" imgesine karsı CHP'yi de DP gibi ele alır, aslında. Mesela, bu romanı yani "Murtaza", en az Tanpınar'ın "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" kadar derinlikli bir eserdir. 1950 öncesi egemenlerinin yani sermayedarın -devletin-bürokrasinin, ideolojik-siyasi paradigmanın yaratmak istediği her hanede olmasını istedikleri ete kemiğe bürünmüş somut bir devlet'tir Murtaza! Günümüzde de geçmişte de herhangi bir Murtaza ile karşılaşmak için sokağa çıkıp yüz metre yürümeniz ne bileyim bir otobüse ya da dolmuşa binmeniz yeterlidir. Lakin Türkiye'deki edebiyat dünyasının eleştiri geleneğindeki hakim paradigmadan dolayı, Murtaza ve Orhan Kemal'e her daim sınıf farkıyla kaybettirdiğini düşünüyorum. Son olarak, babası Abdülkadir Kemali Bey in kişisel tarihinin yani Kurtuluş Savaşı, isyanlar, mahkemeler, sürgünler ve yoksul düşmenin ona kazandırdığı hakikati daha net görebilme tecrübesi. Her ne kadar Orhan Kemal "Baba Evi"nde otoriter bir imge oluştursa da, Kemali Bey'in oğlu olmaktan ileri gelen ciddi kazanımları olduğunu da düşünüyorum. Onun yazdığı gibi "öyle bir babanın oğlu" olmanın ona verdiği zorunlu bir politik taraf vardır, diye düşünüyorum.

Orhan Kemal, tanığı ve dinleyicisi olduğu bütün tarihi roman estetiği içinde anlatmaya çalıştı. Bu değerlendirmeye kitabınızda çok sık rastlıyoruz. Siyasal anlamda Orhan Kemal, CHP ve DP'nin yapısını ortaya koymaya çalıştı. Fakat, Orhan Kemal'in de çok iyi ilişkiler kurduğu ve Türkiye solunun efsanevi partisi TİP romanlarında yer almadı. Yine işçi sınıfının sendikal mücadelesinin de çok güçlü bir şekilde yer almadığını görüyorum. Orhan Kemal'in bu unsurlara değinmemesi sizin dikkatinizi çekti mı? Bunun nedenleri ne olabilir?

Bu değerlendirmenize katılıyorum... Ama Orhan Kemal'in özellikle yazdıklarında doğrudan siyası organik ya da angaje bir yansıtmayı görmek zor. Dahası, bunun edebi kişiliği dışında, somut sosyal ilişkilerinin ve ideolojisinin etkili olduğu bir alan olarak değerlendirilmesi daha yerinde olacaktır. Bir de konu ve olgu olarak Orhan Kemal'in daha çok üzerinde yazdığı Çukurova'daki tarımsal dönüşümler üzerinedir ki, bu da ne tam köylü, ne de tam işçi bir tipin ortaya çıkması demektir... Bunlar da zaten edebiyatının temel taşlarıdır. İstanbul ve işçi olgusuna Çukurova'ya nazaran uzak kalmasının sebepleri onun estetik ve sanatsal algısıyla da ilgili olduğunu düşünüyorum. Çukurova'daki yeni işçilerin ya da ırgatların, Murtaza'nın bekçisi olduğu ve hemşericiligin baskın değer olduğu fabrikada greve girmesi nasıl olabilirdi ki? "Grev'de yazdıklarını hatırlayalım! Eğer yazsaydı TİP'e dair de DP ve CHP'ye yaklaştığı ve gördüğü kadar enfes satırlar yazar mıydı? Bence bunun cevabı “Evet”tir. Son olarak onun İstanbul'da anlattığı küçük insanların dünyası, bizatihi sınıfa dairdir. İlla ismi vererek ya da figür olarak TİP'e değinmemiş olmaması, aksini yani TİP olgusuna yabancı olduğu sonucunu çıkarsamamızı gerektirmez bence. Kaldı ki, onun anlattığı yoksullar bir sosyal ve teorik gerçeklik olarak TIP'ın tabu kitlesiydi.

 

Mehmet Nuri Gültekin, "Orhan Kemal, Türkiye'deki toplumsal değişmeyi anlamada zengin bir roman dünyası sunar. Savaşlar, göçler, yeni zenginler, zenginleşme biçimleri gibi konularda çok renkli bir olay örgüsü ve karakter dünyası sunar."

 

Mehmet Nuri Gültekin kimdir?

1971 yılında Kilis'te doğdu. İlk ve ortaöğrenimini burada tamamladı. 1994 yılında Ege Üniversitesi Sosyoloji BÖlümü'nae Lisans, 2001'de Yüksek Lisans yaptı. 2005'te aynı bölümde "Orhan Kemal'in Eserlerinde Modernleşme, Birey ve Gündelik Hayat" başlıklı teziyle doktorasını tamamladı. 1994-2007 yıllan arasında Tatvan ve İzmir'deki çeşitli liselerde felsefe öğretmeni olarak çalıştı. 2007 yılından beri Gaziantep Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde Öğretim üyesidir.

Eserleri

Orhan Kemal'in Romanlarında Modernleşme, Birey ve Gündelik Hayat (2011, Everest Yayınları), Ta Ezelden Taşkındır... Antep -Editör- (2011, İletişim Yayınları)

 

     
   
     
   
     
   

[email protected]