|
Tansu Biçer. (Murtaza)
'Gördüm
kurs, aldım sıkı terbiye amirlerimden, sen de görseydin kurs,
alsaydın amirlerinden sıkı terbiye, böyle cayıl cayıl konuşmaz
idin.' diyor Murtaza. Yanlışlara tahammülü olmayan tavrıyla. Kafası
çok mu kızdı, kendi bildiğince resti çekiyor. 'Yukarda Allah,
Ankara'da devlet ve hükumet, burada da ben'. Hadi bakalım, kolaysa
karşı çıkın, işine tutkuyla, ölesiye bağlı olan bu adama. Orhan
Kemal'in ölümsüz eseri Murtaza, Işıl Kasapoğlu'nun yönetiminde,
Semaver Kumpanyası'nda harika bir müzikalle bir kez daha hayat
buluyor. Günay Ertekin'in sahneye uyarladığı Murtaza'yı kendine has
bir tiyatro dili ile canlandıran Tansu Biçer'le Murtaza üzerine uzun
soluklu bir söyleşi yaptık. İlkin bekçilerin 'kralı' Murtaza ile
başladık söze, sonra Murtaza'nın hayata bakışını, dönemin siyasi
yaklaşımı ile toplumdaki değişimleri konuşurken laf döndü dolaştı
Bulutsuzluk Özlemi'ne Nejat Yavaşoğullarının yaptığı oyunun
müziklerini geldi ve oradan da Dario Fo uyarlaması olan meşhur
fabrika sahnesine.
SDK - Murtaza karakteri için neler söyleyebiliriz?
Tansu Biçer - Murtaza milli duyguları çok gelişmiş, kraldan çok
kralcı, doğrucu, her zaman dürüst, yeri geldiğinde işgüzar, kendini
işine körü körüne adamış olan bir karakter. Konunun başında
belirttiğiniz o meşhur iki replik, Murtaza'nın kendisini nasıl
tümüyle işine adadığının bir göstergesi. İşi, Murtaza'nın hayata
tutunma biçimi. Ayrıca, had safhada milliyetçi bir yönü de var. Bu
da, göçmen olmasından kaynaklanıyor. Yani, vatanından uzakta oluşu
onu aşırı bir milliyetçi olmasına neden olmuş. Zaten, 'kurtardı bizi
çan seslerinden, kavuşturdu ezanı Muhammediyeye tez elden' diye bir
lafı var. Sonra, savaşa katılmış ve vatan için ölmüş kahraman bir
Kakavan dayısı. Dayısı ile çok övünüyor. Şöyle diyor 'Bilirsin,
dolaşır damarlarımda kimin kanı?' Yani bir vatan için ölmenin ne
kadar önemli olduğunu biliyor ve bu da ona diğer insanlara göre bir
üstünlük sağlıyor. Sonra, aşırı dürüst biri Murtaza. Ve bu yönüyle
de övünüyor. Göçmen olarak kendisine orada bıraktığı mallar için
soru sorulduğunda dürüst cevap veriyor. Diğer göçmenlerin yaptığı
gibi yalan söyleyerek fazladan mal istemediği için de dürüstlüğü ile
ön plana çıkıyor. Bu, Murtaza'nın kendini görme biçimi.
SDK - Orhan Kemal'in Murtaza'sı artık soyu tükenen çok özel bir tip
değil mi? Neden bu kadar 'titizleniyor'?
Tansu Biçer - Aslında, Murtaza da daha iyi bir hayat istiyor. Fakat,
bu hayatı sağlayacak ne maddi olanağı var ne de yeterli bir
donanımı. O da çıkış noktası olarak kendini tümüyle işine adıyor ve
işine sahip çıkıyor. Ve insanları bu yönde değerlendirmeye başlıyor.
Mesela hırsızı tanıyor. Baktı mı adamı gözünden anlıyor. Adam, öbür
bekçi tarafından serbest bırakılırken, Murtaza ise 'o bavul sana ait
değil' diyor ve hırsızı yakalıyor. Aslında, işini de çok iyi yapıyor
ama insan ilişkilerinde nerede durması gerektiğini bilmiyor olması
onu mahvediyor.
SDK - Çok abartıyor değil mi?
Tansu Biçer - Kesinlikle. İnsanları bunaltıyor. Üzerine vazife
olmayan şeylere karışıyor. Mesela bir kahveye girip 'siz niye kağıt,
tavla oynuyorsunuz da kurs görmüyorsunuz' diyerek en olmadık lafı
söylüyor. Sonra, gece geç saate kadar ışığı açık olan gece
konduların kapısını çalıp 'gecenin bu saatinde neden yatmıyorsunuz?'
diye soruyor. Kendine göre haklı açıklamaları da var ama tabii bunu
bizim kabul etmemiz mümkün değil. 'Erken yatmayan vatandaş, kalkamaz
erken. Kalkar ise almamış olur uykusunu' diyor. Ama bu açıklama,
Murtaza için çok mantıklı.
SDK - Aslında işi ile duyguları arasında gel gitler yaşıyor değil
mi?
Tansu Biçer - Murtaza'nın bir de kızı var. İstemeden de olsa
öldürdüğü kızı. Ama daima işi ile ailesi arasında sıkışıp kalıyor.
Hatta oyunun finali de bu çok önemli tercihi vurgulayan biçimde sona
eriyor. Ailesine vermek isteyip de veremediği şeyleri işinde
başarılı olursa verebileceğini düşünüyor.
SDK - Bir noktada kendi sonunu kendi hazırlıyor değil mi?
Tansu Biçer - Tabii, bunu söyleyebiliriz. Murtaza'nın oyunda son bir
tiradı var. Orada çok önemli şeyler söylüyor Murtaza. Olmak istediği
fakat olamadığı ve sahip olamayacağı şeyleri anlattığı bir tirad bu.
'Ben bilirim yaşamasını, ama ne fayda' diyor. Çaresizliğini,
hayallerini anlattığı, içini döktüğü ve oyunun en önemli
bölümlerinden biri.
SDK - Oyun, tam geçiş dönemini Demokrat Partinin seçildiği dönemi de
yansıtıyor değil mi?
Tansu Biçer - Biz bu oyunda, insandan yola çıktık. Yani, direk
olarak oyunda, devlet ve sistem eleştirisi yapmıyoruz. Bu, zaten
oyunun ana temasında var. Biz sadece bu durumu ortaya koyuyor ve bu
durumun insanlar üzerinde yarattığı etkiyi görüyoruz. Mesela,
Murtaza ve ailesi, fabrikadaki diğer işçiler, Murtaza'nın kardeşi,
fen müdürü, fabrikanın sahibi, üst sınıfın temsilcileri. İnsanları
anlatıyoruz. Murtaza, o dönem, insanları nasıl etkiledi sorusu
üzerinden yola çıkan bir oyun. Oyunda, her insanın kendi sebepleri
var. Mesela, en çarpıcı örnek iş başında uyuyan 'azgın ağa' gibi.
'Evet, uyurum, uyumam sana ne' diyor. Onun da açıklaması şu.' Ben,
Cemal Paşa'nın emrinde Yemen'de, Suriye'de, Trablusgarp'da
savaşırken siz neresiydiniz? Evet, uyurum sana ne' diyor. Onun da
kendince mantıklı açıklaması bu. Aslında, Murtaza'nın yada kol ağası
Hasan'ın söylediği ve savunduğu şeyin dışında bir şey söylemiyor ama
seçtiği yöntemler farklı. Diğer işçilerin de sebepleri var. 12 saat
aralıksız çalışan işçilerin kaytarmaması ve işlerine bağlı olmaları
diye bir şey söz konusu olamaz. Mesela, Nuh anlatıyor 'Hastam var.
Markalarımı bozdurmak isterim, bozduramam. Vezneye bir yazı gelmiş.
Markalar, fabrikanın kooperatifi dışında kullanılamaz diye
markalarımı bozmazlar. Ben parasız hastamı hastaneye götüremem.'
diyor.
SDK - Oyunun bir de müzikal özelliği de var değil mi?
Tansu Biçer - Tam anlamıyla müzikal denemez belki ama müzik kalitesi
çok yüksek bir oyun. Çünkü oyunun müziklerini, Bulutsuzluk
Özlemi'nden Nejat Yavaşoğulları yaptı. 'Ben de bu işe, bir katkıda
bulunacağım' dedi. Bu müzikler tümüyle, oyun için özel olarak
bestelendi. Şarkıların sözlerini Yavuz Pekman yazdı. Sözlerin
seçiminde çok dikkatli davrandı. Nejat Yavaşoğulları da bu güzel
sözleri en iyi biçimde müzikal olarak nasıl ifade ederiz dedi ve
şarkıları besteledi. Ve sonra da geldi ve günlerce bizimle birlikte
çalıştı. Sadece bestelemekle kalmadı aranjesini de yaptı. Mesela,
'sen burada darbuka ile gir, sen burada flütle beraber çal' diyerek
bütün enstrümanların nerede ve nasıl çalacaklarını da ayarladı.
Darbuka, gitar, yan flüt çalan arkadaşlarımız da sahne üzerinde
canlı bir orkestra oluşturuyorlar. Enstrümanları çalan
arkadaşlarımız, müzikal olarak çok profesyoneller. Mesela oyunda
Sibel, darbukasını konuşturuyor.
SDK - Fabrika bölümünde, işçilerin hayali makinelerle çalıştıkları
sahne çok çarpıcı. Makinelerin işleyişini anlatan ve neredeyse, dans
motiflerini anımsatan hareketlerin tasarımı kime ait?
Tansu Biçer- Fabrika sahnesini yine bizden bir arkadaşımız yaptı.
Hareketlerin tasarımı, benim karım Naile karakterini oynayan Aylin
Çalap'a ait. Fabrika'daki o hareketlerin çıkış noktası, Dario Fo'nun
bir fabrika işçisinin bir gününü anlattığı oyunudur. Fakat Aylin
hareketleri geliştirerek ve eklemeler yaparak Murtaza'ya uyarladı.
Fabrika'yı çok iyi yansıtan ve herkesin de çok beğendiği bir bölüm
oldu.
SDK - Murtaza, içeriği bakımından gerçek bir dram fakat oyun ilk
bölümde, müzikal yapısıyla zengin bir gülmece unsurunun kullanıldığı
yüksek tempolu bir bölüm sunuyor. İkinci bölümde ise dramatik yapı
ağır bastığı için birinci bölüme nazaran oyunun temposunun
düşmesinden hiç tedirgin olmadınız mı? İki perde arasındaki dengeyi
nasıl sağladınız?
Tansu Biçer- Bizim bu oyunda çıkış noktamız, gülünsün, eğlenilsin
ama trajik yapı da kaybedilmesin oldu. Oyun, bir işgüzarlığın kişiyi
nasıl trajik bir sona getirebileceğini anlatıyor. Bu nedenle,
dengeyi kurarken çok dikkatli davranmaya çalıştık. İlk perde de
müzikal yapı ve gülmece unsuru ağır basıyor. Ama oyunun orijinal
yapısından kaynaklanan trajediyi de yansıtmamız gerekiyordu. İkinci
perde de fabrika sahnesinden itibaren oyun zaten ağırlaşmaya
başlıyor. Hikaye örgüsü fabrika sahnesine gelince, replikler de
sertleşiyor. Sonra, bakkala gidişi ve mahalleli ile yaşadığı sert
tartışmalar, fabrikadaki kavga derken ikinci bölümde komik olacak
hiçbir şey yaşanmıyor.
SDK - Oyunun sahne tasarımı da çok ilginç. Eski Vita tenekelerinin
içinden çıkan lambalar, tepeden sarkan su kovaları ve içlerinden
geçen lambalar gibi buluşlar ve sahne üzerindeki kullanımları da çok
etkileyiciydi.
Tansu Biçer - Sahne tasarımı ve dekor Sema Öztaş'a ait. Basit
malzemelerle doğal ve müthiş bir atmosfer yaratılabildiğinin bir
kanıtı. Sade bir sahne tasarımı, daima hikayeyi anlatmada daha
etkilidir. Çok fazla anlam yüklü ve madde bakımından çok ayrıntılı
olan dekorların seyircinin ilgisini dağıttığına inanıyorum. Anlam
bakımından yüklü olan sahne tasarımı, oyun üzerinde düşünme ve
sorgulamayı sınırlıyor. Bütün seyircileri ortak bir mesaja
yönelterek aynı anlamı çıkarmalarına neden oluyor. Basit dekorlarda
ise seyirciyi, düşünmeye ve keşfetmeye yöneltiyor. Dekor üzerine,
herkes kendince, bir anlam çıkarmaya başlıyor.
SDK - Oyun sahnelenirken oyuncular çok sık seyircilerin arasından
geçiyorlar. Neredeyse, oyun, sahne dışına taşıyor ve deyim
yerindeyse, seyirci koltuklarının arasında oynanıyor değil mi?
Tansu Biçer - Bu bizim 12.Gece Oyununu sahnelerken izlediğimiz bir
yöntem. Kesinlikle seyirciyi oyuna katma anlayışından kaynaklanıyor.
Bundan sonraki, oyunlarda da bunu uygulayacağız. Çünkü seyirci
oyunun sıcaklığını bire bir içinde hissediyor. Sahnede biraz önce
gördüğü oyuncuya dokunma mesafesinde olmak seyirciyi çok etkiliyor
ve onu, oyunun içine alıveriyor. Sıcaklık hissini pekiştiriyor.
Hikayeye dahil olma duygusunu veriyor. Seyirci, ben tiyatrodayım,
burada yaşananlar canlı diyor ve kendisini oyuna kaptırsa bile
'tiyatroda olduğu bilinci' ile kaptırıyor. Zaten tiyatroya gitmek ve
bir oyun izlemenin keyfide bu duyguyla başlıyor. |