Ana Sayfa

 
 

evrensel.net - Turgay Olcayto - 21 Mayıs 2012

 

 

Orhan Kemal
GERÇEĞİN GÖZÜYLE

 

          
 



Yeni dünya düzeninin insanlığa dayattığı birbiriyle ilintili iki önemli silahı var diye düşünüyorum: Reklam ve pazarlama. Çağın hastalığı tüketim çılgınlığı bu silahlarla enjekte ediliyor toplumlara. Aklınıza getirebileceğiniz her ama her şeyin pazarlanarak satılabileceğini, alış verişe konu olabileceğini, paraya dönüştürebileceğini gösteriyor içinde yaşadığımız yüzyıl. Bari sanatı rahat bıraksalardı demeye kalmıyor tüm dalları ile o da pazarlanıyor artık. Edebiyat dünyasında bile yeteneğin, donanımın ve emeğin değil pazarlamanın öne geçtiği bir dönemi yaşamaya başlamadık mı? Nice değerli şair, öykücü, romancı ve tiyatro yazarımız şimdilerde unutulmuşlar galerisine terk ediliyor. Toplumcu kimlikleri ile öne çıkan yazarlar genç kuşaklara unutturulmaya çalışılıyor. Bırakınız çok eskilere gitmeyi ‘Sait Faik’ ten, ‘Haldun Taner’den söz açtığınızda “kimdi acaba?” diye şaşkın biçimde yüzünüze bakan lise, üniversite öğrencileri ile karşılaşmak ne denli üzücü. Eğitim eksikliği deyip işin içinden sıyrılabilir miyiz? Sanmıyorum.
Toplumcu yazının öykü ustalarından biriydi Orhan Kemal. Oğlu Işık Öğütçü’nün çabaları olmasaydı, kendilerini çok satar listelerine bağlamış yayınevlerinden ilgi görür müydü Orhan Kemal’in yapıtları? Adına düzenlenmiş bir müzeye sahip olabilir miydik? Yine adını taşıyan roman ve öykü ödülleri, özverili yazarlar ve edebiyat severlerin çabası olmasa varlığını koruyabilir miydi? Bu ve benzeri soruları yanıtlayabilmek zor. Orhan Kemal yaşam koşullarının çetinliğine karşın yazmak tutkusunu, inadını hiç elden bırakmayan bir yazın insanımızdı. Şiirle başladığı yazı serüvenini, emek insanlarının yaşantılarını konu aldığı hikaye ve romanları ile sürdürdü. İşçilerin, yoksulların yanında yer alışı yüzünden dönemin siyasi polisini yanı başında duyumsadı hep. Her taşın altında solcu arayan devletin soluğunu da… Kimi zaman komünistlik suçlamaları ile karakollarda buldu kendini. Kimi zaman cezaevinde. Yılmadı. Hikaye ve romanları ile ezilenlerin, işçilerin, ırgatların, yoksulların yanında oldu. Orhan Kemal’i tanımlarken “...O, her zaman ekmeğin ve işin, insanın ve umudun da yazarıdır” der Tarık Dursun K.
Eleştirmen Tahir Alangu ise Orhan Kemal’in yapıtlarını kadına bakışı açısından ele alarak yorumlar: “...Onun hikayelerine aydınlık bir hava veren bir başka yön de, kadınların erkek yanında olumlu bir kişilikle tasvir edilmeleridir. 1909-1919 arası hikayecilerinde, hatta öncülerin bazılarında (Sait Faik gibi) kadın, erkeğin yaşamasını güçleştiren, başına olmadık belalar getiren bir toplum hastalığıdır. Orhan Kemal’in hikayelerinde ise güçlü, çalışkan, evine, erkeğine bağlı, ailenin temelidirler. Erkeklerini felaket günlerinde yalnız bırakmaz, ekmeklerini kazanmakta ona yardımcı olurlar. Bunların en güzel örneği ‘Cemile (1952)’deki kadın tipidir.”
Orhan Kemal günümüzde giderek yozlaştırılmak istenen yazınımıza ve yayıncılığımıza karşın, okur bulabilen şanslı yazarlardan. Emek insanlarını, onların sorunlarını, sıkıntılarını, umutlarını ve sevdalarını ustalıkla betimlediği öykü ve romanlarının geniş kitlelerce benimsenmesi yaratıyor bu şansını. Ölümünden onca yıl sonra kitapları yeni baskılar yapıyor, yabancı dillere çevriliyor. Adına konulan ödül de değerini her yıl biraz daha artırıyor. Orhan Kemal’in babası Abdülkadir Kemali Öğütçü’nün yaşamını konu alan Bilgi Üniversitesi Yayınlarından çıkmış bir çalışmanın gördüğü büyük ilgiyi de Orhan Kemal’in emek dünyası içindeki popülaritesine bağlayabiliriz. Hemen hatırlatalım; hukukçu ve Kastamonu Milletvekili olan Abdülkadir Kemali Öğütçü 1930’lu yılların önemli siyaset adamıydı. Adana’da Toksöz, Mücâhede, Ahâlî gazetelerini çıkarmış, siyasi çekişmeler sonucu 1949’da yoksulluk içinde ölmüştü. Orhan Kemal’e kalansa geçim zorlukları içinde, pamuk işçiliği, dokumacılık yaparak bir yandan hayatını kazanabilmek, bir yandan sağlam gözlemciliği ile ve akıcı üslubu ile yapıtlarını oluşturmaktı. O her ikisinden de yüz akıyla çıktı.
İyi edebiyatçılar uzun yaşam süresinde ayakta kalabilenlerdir. Reklam ve pazarlamanın cilaladığı nice yapay şöhret zamanını doldurur geçer gider yazın dünyasından. Orhan Kemal, Nâzım Hikmet, Sait Faik, Yaşar Kemal, Gülten Akın, Can Yücel, Kemal Bilbaşar, Suat Derviş gibi toplumcu yazar ve şairler ise, edebiyatımızın yapı taşları olarak her geçen yıl biraz daha büyür, biraz daha değer kazanırlar.
 

   
   
   
   

[email protected]