Ana Sayfa

 
 

Vatan - Reha Muhtar - 26 Ocak 2013

 

 

  Nazım Hikmet; Orhan Kemal’in şiirlerine “berbat” deyince...

 

 

Bursa cezaevinde kalıyorlardı...

Bir öğle vakti Orhan Kemal ve iki arkadaşı Nazım’ı yemeğe davet ettiler...

Yemek maltızda pişirilmiş sucuklu yumurtaydı...

Yemeği yediler karınlarını doyurdular...

Nazım sordu;

-”Siz bu yumurtaları ve sucuğu nereden alıyorsunuz?..”

-”Hapishanenin bakkalından...”

-”Kaç para veriyorsunuz ben de masrafa katılacağım... Bundan sonra size ortak olacağım... Borcumu aybaşında ödeyeceğim...”

***

Orhan ve arkadaşları Nazım’ın bu sıcak girişiminden çok mutlu oldular... Nazım yine sordu;

-”Siz nerede kalıyorsunuz?..”

-”Aynı koğuşta...”

-”Bana ayrı yer ayırmışlar... Yalnızlığı hiç sevmem... İdareden izin alıp ben de sizin koğuşunuza geçeceğim...”

Türk şiirinin efsane ismi Nazım Hikmet’le, Türk öykü ve romanının usta ismi Orhan Kemal arasındaki dostluk böyle başladı...

***

Orhan Kemal o yıllarda kendini “şair” sayıyor ve devrimci şiirler yazıyordu...

Hapishane arkadaşları günün birinde Nazım’a Orhan’ın şiirlerinden söz ettiler...

Nazım;

-”Okuyun da dinleyelim...” dedi...

Orhan çekine çekine okumaya başladı...

Daha ilk dörtlük bitmeden Nazım;

-”Yeter kardeşim yeter...” dedi...

Orhan Kemal bir başkasını okurken, Nazım yine sözünü keserek;

-”Berbat...” dedi, “Bir başkası lütfen...”

Orhan başka bir şiirini okumaya koyuldu...

-”Rezalet!.. Kardeşim, bu laf ebeliklerine, bu hokkabazlıklara ne lüzum var... İçtenlik duymadığınız şeyleri niye yazıyorsunuz?..”

***

Orhan buz gibi oldu... Bütün hevesi kırıldı...

-”Sizin tahsiliniz nedir?..”

-”Okuldan tasdikname aldım, yani atıldım...”

-”Yabancı dil biliyor musunuz?..”

-”Pek az Fransızca...”

-”İlerletmek ister misiniz?..”

-”Elbette...”

-”Pekala öyleyse... Felsefe deyince ne anlıyorsunuz?..”

Orhan aklında kalan tanımlamaları sıraladı...

Bunun üzerine Nazım Hikmet;

-”Sizinle yakından ilgilenmek istiyorum... Önce Fransızcayı ele alacağız... Sonra da öteki konuları, tahammülünüz var mı?..”

-”Var...”

-”Pekala bu iş oldu...”

Böylece anlaştılar...

Nazım sabırlı ve hoşgörülü bir öğretmen gibi Orhan Kemal’le uğraşmaya başladı...

Aradan birkaç ay geçti...

Orhan, Nazım’dan azarı işittikten sonra şiiri bırakıp, düz yazı denemelerine girişti...

Günün birinde onun, bir romana başlangıç olarak yazdığı bir yazıyı arkadaşları Nazım’a gösterdi... Nazım, Orhan’a döndü;

-”Siz mi yazdınız bunu?..”

-”Evet...”

-”Birader neden söylemediniz bunları... Siz düzyazı yazın, düzyazı... Bir küçük hikaye deneyin, göreceksiniz ki başaracaksınız...”

Böylece Orhan Kemal cezaevinde tam üçbuçuk yıl Nazım’ın öğrencisi ve en yakın dostu oldu...

***

Bugün anısını yaşatmak için İstanbul Cihangir’de Orhan Kemal Müzesi vardır...

1972’den bu yana adına bir roman yarışması (Orhan Kemal Roman Ödülleri) düzenlenir...

Bu olayın hemen ertesinde 1944 yılında cezaevinden çıktıktan sonra doğan oğluna Nazım adını vermiştir... Nazım Hikmet’in 111. yaşgünü ise birkaç gün önce, 15 Ocak’ta İstanbul Tarabya’da kutlandı...

Son ayak bastığı vatan toprağı Tarabya’da otelin önündeki sahildi...

Orada bota binmiş ve Türkiye’den gitmişti...

Vasiyeti Anadolu’nun bir yerinde gömülmektir... Vasiyeti halen yerine getirilememiştir...

(Nazım Hikmet ile Orhan Kemal arasında 1940 yılında Bursa cezaevinde yaşanan diyaloglar Hıfzı Topuz’un ‘Hava Kurşun Gibi Ağır’ isimli kitabından alınmıştır... RM)

 

        

[email protected]