Ana Sayfa |
|
Sol Gazete - Işık Öğütçü/Mustafa Öcalan - 18 Eylül 2013 |
Orhan Kemal 99 Yaşında |
Bu hafta Orhan Kemal’in 99. Doğum gününü kutluyoruz. 15 Eylül 1914’te doğan Orhan Kemal, sanki hiç aramızdan ayrılmamış gibi. Biraz bu yönünden bahsedelim isterseniz Orhan Kemal’in, hâlâ aramızda olmasını, hiç ölmemesini, bizlere bıraktıklarını, Türk edebiyatındaki yerini, eserlerini… İsmini unuttuğum bir araştırmacının bir sözü var: Türk edebiyatından Orhan Kemal’le Nazım Hikmet’i çıkar, geriye hiçbir şey kalmaz diyor. Aslında çok iddialı bir söz ama o dönem çok önemli. Nazım Hikmet’in, Orhan Kemal’in, Sabahattin Ali’nin, toplumcu gerçekçilerin yetiştiği dönem, Türkiye’nin bir dönüm noktası aslında. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, tek partili döneme, tek partili dönemden çok partili döneme geçiş. Bunların tanıkları işte benim biraz önce saydığım edebiyatçılar. Tabi bunların içinde Orhan Kemal’in önemli bir yeri var. Örneğin o dönemde bir takım ilkler söz konusu. İşçiyi ilk defa romanlarına alıyor, bütün yaşam mücadelesiyle, etiyle, tırnağıyla, her şeyiyle. Tabi bu, o dönemde çok önemseniyor devrimci bir seyir olarak görülüyor. Orhan Kemal’in bir çığır açtığını, bütün o dönemin araştırmacıları, eleştirmenleri söylüyorlar. Orhan Kemal bir köy romancısı değil. Köyden şehre giden o iş gücünün, o şehirde tutunma mücadelesi veren köylülerin işçileşme süreçlerini içeriden anlatılıyor. Çünkü kendisi de hem işçi, hem kâtip olarak fabrikalarda çalışıyor. Cemile’de, Bereketli Topraklar Üzerinde romanında, kendisinin bizzat 1930 ile 1937’nin sonuna kadar çalıştığı Milli Mensucat Fabrikası’ndaki gözlemleri var. Onun dışında, hayatın içinde de o insanlarla oluyor. Böylece Orhan Kemal’in küçük insanları ve aslında bütün insanlık bu kitaplarda yer almaya başlıyor. Yani bu bir dönüm noktası. Bugün tarihçiler, sosyologlar, ekonomistler, hukukçular Orhan Kemal’in kitaplarını aslında inceleyerek o dönemleri net bir şekilde görüp geleceğe bir takım perspektifler çıkarabiliyorlar yeni ufuklar açabiliyorlar.
Bu perspektiften devam edelim Işık Hocam. Özellikle bugünlerde üstadın dediği sözü bir daha hatırlamakta fayda var diye düşünüyorum. “Kara gün kararıp gitmez!” Gezi Direnişi sonrasında Orhan Kemal bir kere daha haklı çıktı, kara gün kararıp gitmedi diyebilir miyiz? Orhan Kemal’in kitaplarının temelinde umut vardır. Bizim en büyük sermayemiz umut. Paramız var mı, yok. E umudumuz da, çayırlara yatıp, gökyüzüne bakarak ne güzel bulutlar geçiyor hayali de değil. Gezi Parkı için yapılan eylemler, etkinlikler, o ruh aslında direniş falan değil, yeniden diriliştir. Bu dirilişte bilhassa gençleri, aslen onlar sahiplendikleri için çok önemsiyorum. Üstadı biraz okusalar, inceleseler, onlara rehberlik edecek paragraflar, cümleler, onları geleceğe taşıyacak çok güzel satırlar bulacaklar. Tabi ki ben her zaman umutluyum. Yani bugün yaşadığımız süreç, gördüğümüz zorluklar, baskılar o umudun ışığı altında mutlaka yok olup gidecek. Buna herkesin inanmasını istiyorum. Nazım Hikmet’in de mesela bu konuda çok güzel, çok sevdiğim bir dizesi vardır: “Yeter ki kararmasın, sol memenin altındaki cevahir.” der. Bu insanlar aslında bir şeyi işaret ediyorlar. Biraz sabır ve çalışmak kalıyor geriye. Yani çalışacağız. Yılgınlığa düşmeyeceğiz. Sosyal değişimler dünden bugüne hop diye olmamış. Belli bir bilinç düzeyiyle, yaşanmışlıklarla, tecrübelerle olur. Bunu böyle değerlendirmek lazım. Şu anda önümde veriler yok, ancak onun öyle güzel sözleri var ki, onları okuduğunuz zaman bile içinize bir ferahlık gelir. Aslında öyle karamsar, karanlık günlerde o ferahlık o iyimserlik aslında ilaç gibidir. İnsana moral verir, yaşama azmi verir, güç verir ve yılmamayı öğretir. Kitaplardan bu çıkarımları sağlamak doğru bir şekilde okumak ve düşünmekle mümkün. Kitapları bize yol gösterici pasajlarla dolu. Öte yandan onları sadece kitap olarak da okuyabilirsiniz. 99 yıl sonra üstadın bende bıraktıkları bunlar. Bazen utanıyorum da. Söylemek bana düşmez. Orhan Kemal ölümsüz bir yazar. Dünyanın sayılı yazarları gibi, bize her an her dakika ışığını, aydınlığını veriyor. Böyle bir yazarınız olduktan sonra siz yılmazsınız yenilmezsiniz. Bir takım cepheler kaybedilmiş gibi görünebilir. Sizi yendiklerini zannedebilirler. Ama tarih seyrini değiştirmeyecek ve tüm ilerici edebiyatçıların öngörüleri doğru çıkacaktır. Kaçınılmaz olarak doğru davranmayan yönetimler tarihten silineceklerdir.
Üstadın satırlarından ve bu satırlarda yatan umuttan yola çıkarak bir de gelecek yılı konuşalım. Gelecek yılda, Orhan Kemal’in 100. doğum yıldönümünde neler yapacağız hep birlikte? Tam iki, iki buçuk yıl önce Kültür Bakanlığı’na bir liste gönderdim. Kültür Bakanlığı’nın 2014 yılını Orhan Kemal yılı ilan etmesini rica ettim. Onun dışında listede pek çok madde var. Devlet Tiyatrolarında oyunlarının oynanması, çoksesli devlet korosunda şiirlerinin seslendirilmesi, şiirlerinden bestelenerek senfonik orkestraya uygun müzikler yapılması gibi pek çok madde var. Bunlar işin resmi tarafı. Bir de bizim açımızdan yapacağımız kitap projeleri var. Bir fotoğraf albümü düşünüyorum. Şimdi üstünde çalıştığım bir başka konu da Orhan Kemal’in kendisinin yaptığı röportajlar. Bir tane de yeni bulduğum bir romanı var: Uçurum. Bunlar kitap olarak çıkacak. Biraz bahseder misiniz Uçurum’dan? Çok enteresan. Bir sabah e-postama bir arkadaşımızdan, mesaj geldi. Dedi ki: Ben araştırma yapıyordum, Büyük Gazete adlı dergi de Orhan Kemal’in bir romanını gördüm haberiniz var mı, ismi Uçurum. 1961’in başında başlamış, 21 Haziran 1961’e kadar 22 sayı çıkmış. İşin enteresan yanı, 21 Haziran’dan sonra dergi yok. Yani hiçbir yerde nüshası yok. Derginin kapandığına kanaat getirdim. Kısaca konusu, yine küçük insanlar bir gemi inşaatında çalışan delikanlı, onunla gönül ilişkisi olan bir kadın, sonra oğlanın aşık olduğu başka bir kız, onların arasındaki ilişkiler. Orhan Kemal’in bir romanını daha bulmuştum. Bana zaman zaman soruyorlar “başka sürprizler çıkar mı?” diye. Orhan Kemal’den bahsediyoruz, tabiî ki çıkabilir. Gerçekten bu keşif beni kanıtladı. Şimdi yine öyle bir soru sorarsan, yine çıkar mı, çıkar! Çok üretken bir yazar, mücadele insanı. Şimdi ben Orhan Kemal’in izini takip ederken bunları görüyorum. Her yere yazı yazmış, kendi adıyla, değişik adlarla. 1961’de değişik adla yazdığı “İtiraflar” diye beş serilik bir röportajı var. Ve belki o zamana kadar hiç kimsenin düşünmediği toplumun değişik bir kesiminden röportaj yapmış: Hayat kadınlarıyla. Bu çok enteresandır. Örneğin, “İtiraflar” röportajının son röportajı, “Serseri Milyoner” isimli kitabına konu olmuş. O röportajdan bir roman çıkarmış. Yüksek bir tempoyla yazan, müthiş bir yazar ve insan profili karşımıza çıkıyor. Mücadele insanı, bu kadar değişik disiplinlerde yazan bir yazı işçisi. Akıl sır ermiyor. Bunların hepsini yavaş yavaş günyüzüne çıkarıyorum. Bazen üniversite hocalarına takılıyorum, “bana artık fahri doktora verin.” Orhan Kemal’in her bir kitabı bir tez aslında. Bunun dışında hiçbir yerde yayınlanmamış öyküleri var. Onları derliyorum. Ama biraz daha kütüphane çalışması yapmam gerekiyor. En sona sakladığım mektuplar var. Fakat o mektuplarda biraz daha titiz davranıyorum. Çünkü biraz değişik bir çalışma uyguluyorum. Karşılıklı mektupları derliyorum. Örneğin Nazım Hikmet yazmış, babam ona cevap vermiş. İşte burada ulaşamadığım, babamın Nazım Hikmet’e yazdığı mektuplar var. Onun için hep geciktiriyorum. Yani böylece dört beş kitaplık bir projem var. Bir tane de Ahmet Ümit’le birlikte Kültür Bakanlığı’na hazırladığımız “Orhan Kemal” kitabı var. Toplam beş tane kitabım oldu. Bir beş tane daha çıkacak olursa, Orhan Kemal’in bu hazinesini derleyen bir insan olarak, on kitaplık geleceğe bırakacağım, herkesin faydalanacağı bir çalışma serisi olacak. Bunun için de çok mutluyum. |
|
|
|