Ana Sayfa

Cumhuriyet Kitap Eki  - M.Sadık Aslankara - 2 Ocak 2014

Orhan Kemal'in yüzyılı...

 

Orhan Kemal'de, kökleri çok derinlere inen yazınsal bağlarla toplumsal kavrayıcılığın, insanın ruhsal dolambaçlarıyla kurulan eşduyumsal etkileşimin benzeri, söz konusu uzun öykü ya da kısa romanlarda da kendini gösterirken yazarla Panait istrati, Ernest Hemingway, John Steinbeck arasında bu bağlamda kurulabilecek ilişkileniş de dikkati çekiyor.
 

Orhan Kemal (1914-1970), artık yüz yaşında, 2014'le sonrasında, yazın yaşamının ikinci yüzyılında gezinecek o hep...

Kısacık bir yaşama sığdırılmış, ama yüzyıllara yayılan bir ömrün kahrını taşıyabilmek, ötesinde bu halkayı genişletip alabildiğine yaygın etki alanı yaratarak buna uygun yayılım gösterebilmek hiç de kolay değil...
Gerek yazınımızda gerekse başka dillerin yazınlarında farklı türlerde ürettikleri yapıtlarla değerini koruyup sürdüren pek çok yazıncı var elbette. Ama bir yandan sıkı sıkıya sanatın ölçütlerine bağlı kalarak yol almış, öte yandan geniş halk kitleleriyle bağını koparmadan onların da yoğun ilgisini çekmiş sanat yapıcı konumuyla yüzyıllara yayılan bir yaşam sürdürebilmek bambaşka bir iş... Bunun, kişisel beceriyi de aşan, zamana karşı yarışan bir sevgiyi sürekli ayakta tutabilme ustalığının gizine ermiş olmayı gerektiren nitelik taşıdığı kesin...
Nedir bu giz? Orhan Kemal özelinde bunun için, neler söylenebilir?
Hikmet Altınkaynak, Türk Edebiyatında Yazarlar ve Şairler Sözlüğü'nde Orhan Kemal için, "onun eserlerinin bir ucunda aşk, bir ucunda ekmek kavgası var" diyor. Bunun üzerinde uzun uzadıya durmak gerek.
Gerçekten de başlangıcından günümüze, eksilmeyen bir ilgiyle okunan Orhan Kemal, kaç milyon okura ulaşmıştır dersiniz, kim kestirebilir bunu? Bu hesapla öyküleri, romanları sürekli baskı yapan değerli pek çok günümüz yazarını aşan geniş bir okur yelpazesine sahip olduğu savlanabilir onun.
Bu arada oyunlarıyla filmlerinin, öykü, roman, anlatılarından çekilen dizilerin topladığı seyirci de bu çerçevede değerlendirilebilir herhalde.
Altınkaynak'ın altını çizdiği olgunun paydasında, Orhan Kemal'in, insanlığın temel iki güdüsüne dönük keşfinin, bu doğrultuda çıktığı sonsuz yolculukta gözler önüne serdiği serüvenlerin üzerinde uzun uzadıya durmakta yarar var. Bu bakımdan Orhan Kemal'in yapıtları, bu keşifle serüvenlerin birer tanığı da aynı zamanda. Çünkü imzasını taşıyan her ürün, diyelim eş nitelikte değer taşımayabilir, ne ki, çıtayı aşan bütün yapıtlarında evrensel değerlerin yansıtımında bu tür örtüşmelerle karşılaşıyoruz...
Bu açıdan yaklaşıldığında, aradan yüzyıl geçtikten sonra bile ilgi çekiyorsa bir yazar, hatta gelecek yüzyıllarda da ilgi uyandıracağı öngörülüyorsa eğer, sergilenen başarıda içkinleşmiş bir evrensel değer örtüşmesi payının bulunmayacağı savlanabilir mi? O halde Orhan Kemal, bizde bunu başaran az sayıdaki örneklerden biri olarak alınabilir kanımca...

GELECEĞİ YAZINSAL OLANDA KARŞILAMAK...
Bütün soy yazıncılar yalnız kendi çağlarında değil kendilerinden sonraki zamana da sızarak yazdıklarıyla farklı zaman dilimlerinde geleceği kurup yaşanabilirlik sergiliyor.
Bu çerçevede Orhan Kemal'in öykü, roman evrenleri, bu temel yansıtımın birer göstereni olarak alınabilir.
Onun verimlediği öykü, roman, oyun anlatıların tümünde ortak bir örtüşmeyle iç içe geçmiş iki halka, uyuşumla veya çatışmayla ilerlerken biz de okur olarak bu evren tarafından soğuruluruz adeta. Orhan Kemal, okuru gerçeklikle buluşturmanın ötesinde tutum sergilemez aslında. Örneğin öykü ya da roman evreninde, yaşamı sanatsal düzlemde yeniden kurarken, olgusal gerçekliği sanatsal gerçekliğe dönüştürmenin ötesinde bir çaba görülmez onda pek. Sözgelimi kurgu oyunlarına rastlanmaz genelde.
O zaman karakterler, bu evrenin kendilerine dayattığı bir toplumsal, bireysel zorlamanın basıncıyla davranır, o kadar.
Ancak ekmeğe ulaşma çabası veya gelecek kaygısı, aşk duygusu veya cinsellik tutkusu öykü, roman kişilerinin dumanlı başlarını terk etmez hiçbir zaman. Bu, onları yalnız çizgisellikten kurtarmaz, bu yolla yapıt, yaydığı yüksek gerçektenlik duygusuyla da göz çeler.
Öte yandan Orhan Kemal karakterlerinin, bu tür anlatı evrenlerinde yansıttığı yönsemeye dayalı verilerin okurda çatışmalara veya katılımlara yol açacağı, sonuçta okur düzleminde sanat yapıtını yeniden kurma eğilimini ortaya çıkararak kişiyi kışkırtacağı, destekleyip güçlendireceği öngörülebilir.
İşte bu tür yüklemeler, yüzyılın öteki yüzyıla devrettiği sanatsal değere karşılık geliyor ki, böylelikle hem seçkinci okurun hem de geniş kitlelerin, yapıtları üzerinde uyuştuğu yazar olarak öne çıkabiliyor Orhan Kemal. Kimileri, dar hendeseleriyle onu fotoğraf gerçekçiliğinin bir ardılı gibi nitelese de...

"UZUN ÖYKÜ" İLE "KISA ROMAN" ARASINDA...
Orhan Kemal'in öyküleri, romanları, oyunları üzerinde aralıklarla duruyorum yıllardır.
Ama bugüne dek üzerinde duramadığım bir başka yazınsal türün verimleri olarak alabileceğimiz ürünleri de var: "uzun öykü" veya "kısa roman"...
Asım Bezirci'nin Orhan Kemal (Evrensel, 1994), Hikmet Altınkaynak'ın Orhan Kemal'in Hikâyeciliği (Adam, 2000) adlı kitaplarında Orhan Kemal'in öykü kitapları, yayımlanış tarihlerine göre şöyle sıralanıyor: Ekmek Kavgası (1949), Sarhoşlar (1951), Çamaşırcının Kızı (1952), 72. Koğuş (1954), Grev (1954), Arka Sokak (1956), Kardeş Payı (1957), Babil Kulesi (1957), Dünyada Harp Vardı (1963), Mahalle Kavgası (1963), İşsiz (1966), Önce Ekmek (1968), Küçükler ve Büyükler (1971), Yağmur Yüklü Bulutlar (1974), Kırmızı Küpeler (1974), Oyuncu Kadın (1975), Arslan Tomson (1976), Serseri Milyoner, İki Damla Gözyaşı (1976). Bezirci, bu listeye son olarak İnci'nin Maceraları'nı (1979) ekliyor... Kimi sıralamalarda öykülerle romanların yer yer karıştığı da görülebiliyor.
Yukarıdaki kitaplar arasına, içine alınmış ya da bağımsız olarak yayımlanmış kimi yapıtları var ki Orhan Kemal'in, bunlara dönük yaklaşımda farklı bir tutum gerekiyor...
Ne ki, Orhan Kemal'in kimi uzun öykülerinin "roman"la içlidışlılığı ya da "novella" olarak ayrı tür havası yayan çalımı, bunun dışında bambaşka tutumların da önünü açabilir elbette.
Nitekim sağlığında yayımladığı Küçücük'ü (Varlık, 1960) "roman", Mahalle Kavgası'nı (Pınar, 1963) "büyük hikâye" olarak yayımladığı düşünülürse, Orhan Kemal'in aşağıda anacağım söz konusu verimlerini farklı bir tür olarak algıladığı bile öne sürülebilir.
Gelin, "uzun öykü" ya da "kısa roman" olarak nitelenebilecek bu tür örnekleri sıralamaya girişelim ilkin: "72. Koğuş", "Küçücük", "Mahalle Kavgası" ("Balon"), "Oyuncu Kadın", "Gâvurun Kızı", "Serseri Milyoner", "İki Damla Gözyaşı"... Örnekleri bunlarla sınırlamak olanaksız. Çünkü "Murtaza" gibi kimi romanlarını bile Orhan Kemal'in, ilk kez uzun öykü / kısa roman örnekleriyle örtüşür yaklaşımla ürettiği, bununla uyuşan daha başka örneklerin söz konusu olduğu unutulmamalı.
Orhan Kemal, öykü yazarken bu onda bir romana açılmayı mı gerektirmiştir veya roman kaleme alırken bunu kestirmeden bir uzun öykü olarak bırakıvermeyi mi yeğlemiştir türünden bir soru da yöneltilebilir elbette. Ancak kaleminden geçinmek zorunda kalan yazar konumuyla tezgâhında sürekli öykü, roman dokumak zorunluluğu duyması, onu, söz konusu verimleri için bunları "kendine özgü tür" bağlamında kendisiyle özdeşleştirmek gibi bir sonuca vardırmış olabileceği kestirilebilir bu arada.
Şimdi bir denemeye girişerek, yazarın imzasını taşıyan, genelde "uzun öykü" ya da "kısa roman" bağlamında alınabilecek ürünlerine yönelebiliriz artık onun.

YAZINDA ESKİDİKÇE HEP YENİ KALABİLMEK...
Orhan Kemal'de, kökleri çok derinlere inen yazınsal bağlarla toplumsal kavramcılığın, insanın ruhsal dolambaçlarıyla kurulan eşduyumsal etkileşimin benzeri, söz konusu uzun öykü ya da kısa romanlarda da kendini gösterirken yazarla Panait Istrati (18841935), Ernest Hemingway (1899-1961), John Steinbeck (1902-1968) arasında bu bağlamda kurulabilecek ilişkileniş de dikkati çekiyor.
Orhan Kemal'in türle kurduğu iç içeliğin Istrati, Hemingway, Steinbeck gibi yazarlarda da belirgin biçimde öne çıktığı görülüyor çünkü...
Nitekim bu dört yazarın, benzer duygularla etkilerden yola çıkarak hem anlattıkları hem de anlatım biçimleriyle kol kola girdikleri düşünülebilir pekâlâ. Farklı konulara uzansalar da birbiriyle çakışan yaşamsal bağlar içinde izleksel anlamda sergiledikleri örtüşme, böylesi öne sürüşü destekler özellik gösteriyor bana göre.
Bir yaşamı bütün bütüne sarmalayan gelecek kaygısı, kişiyi dip köşe kuşatan aşk tutkusu, dört yazarın da kendi anlatı evrenlerinde kurduğu izlek olarak, yayılıyor da yayılıyor yapıtlarına. Saltık bir sanatsal uzanım, yayılımla okur önüne geliyor.
Böylece öykü/roman kolanında hem öyküde "tek etki"ye dayalı basınçla karakterdeki kapsanırlığa yer açılıyor okuma ediminde hem de romanda gözlenen "bütünleyici ağırlık" anlatı evrenini kapsayıcılıkla kuşatıyor alabildiğine...
Yukarıda sıraladığım yedi uzun öykü / kısa roman, söz konusu özellikleri tümden ele veriyor. Nitekim her biri, yüz kitap sayfası dolayında oyluma sahip anlatılar, gerçekten bir çalım öykünün koridorlarında, bir çalım romanın bölümcelerinde gezindiriyor sanki bizleri.
Orhan Kemal, bunları öyküleri, romanları, oyunlarının dışında farklı çerçeveye oturtarak yapılandırmış görünüyor. Gerek biçemce gerekse işleyip yapılandırma anlamında senaryo havasından izler taşıyor olmasına bakılarak bunların, birer film öyküsü olduğunu öne sürmek de olası elbette. Ne ki bu olgu, kendini somut olarak duyursa da söz konusu yapıtların birer yazınsal anlatı olarak karşımıza geldiği asla akıldan çıkarılmamalı! Örneğin "72. Koğuş", yine yazarın eliyle oyunlaştırılırken yapıt, gerek uzun öykü veya kısa roman gerekse oyun olarak saldığı bambaşka tatlarla yazınımızın başköşeye oturtulan verimleri arasında anılmıyor mu?
Öyleyse bir yazar olarak Orhan Kemal'in öyküyle roman türleri arasında gidip gelen bu sarmal dünyalar konusunda tam anlamıyla yetkinleştiği, yeterlik kadar doygunluk da yansıttığı gözden uzak tutulmamalı. Diyeceğim Orhan Kemal, öyküyle roman türlerinin bütün gizlerine egemen, yazınsal yaş bakımından artık ikinci yüzyılında yol almaya koyulmuş bir büyücü yazar olarak alınabilir.
Bu genel sunuşun ardından haftaya, Orhan Kemal'in andığım yedi uzun öyküsünün ya da kısa romanının ayrıntıları arasında dolaşalım istiyorum biraz da...

 

 


[email protected]